" Her yer en az bir defa görülmeyi hak ediyor "

FLENSBURG - HAMBURG - BREMEN

22 Ağustos günü uzun Orta Asya gezimizin Baltıklar ayağını da tamamlayarak Almanya'ya girmiş bulunuyoruz. Burası Almanya'nın herhalde en kuzey şehri Flensburg. Şehir hakkında çok bir şey diyemeyeceğim. Denizle iç içe tipik bir kuzey Almanya şehri işte. Şehir gezmesi niyetinden çok yol yorgunluğunu atmak için bugün buradayız. Deniz kenarında sıra sıra karavanların olduğu bir yerde kendimize yer bulup, park ettik. Almanya o kadar bizden ki, Almanya'ya giriş yapınca sanırsın Kapıkule'den Türkiye'ye girmişiz gibi bir duygu yaşamadık değil. 



Şehirde uzun bir yürüyüş yaptık. Gördüğüm kadarıyla Almanya'da fiyatlar İsveç, Norveç gibi kuzey ülkelerine göre epey ucuz. Henüz mazot almadım, onu bilmiyorum. Öyle bir şartlanmışlık olmuş ki, her esmeri Türk sanıyorsun. Sanki insanlar daha çok Türkçe konuşuyor gibi. Öyle değil tabi ki ama Almanya'daki Türk sayısının önyargısı işte. İnternet için girdiğimiz Vodafone bayisindeki elemanın adı yakasında Bilal yazıyordu. Ooo ne güzel, Türkçe konuşuruz dedim. Yüzüme tuhaf tuhaf baktı, ben Türkçe bilmiyorum, Arabım dedi. Bu arada henüz sadece e-sim ile çalışan telefonuma internet alamadım. Güya burası bööyük memleket, yıllık sözleşme yapmadan e-sim internet satmıyorlarmış. Bulacaz bi hal çaresini..

Yıllar yıllar sonra okullardaki hocalarımın kulaklarını çınlattım. Hiç de iyi bir şekilde değil.. Ben okullarda Almanca okumuştum. Öyle ya 6 yıl ortaokul-lise, 4 yıl da fakültede. Gelgör ki öğrendiğimizden aklımda kalan ich liebe dich!.. haa bir de "ich möhte ein köfte " var niyeyse. Köfte istiyorum demekti. Çocuğa 10 yılda 10 cümle kuracak kadar Almanca öğretilmez mi? Artikel ezberlemekten anamız ağlardı. Valla bu dil konusunda buralara gelince fena sinirleniyorum.
Karavanda gün batımını izledikten sonra burada geceledik. Sabah yola çıkıp, Hamburg yönüne doğru devam ettik.
23 ağustos günü öğleye doğru Hamburg'a gelmiş bulunuyoruz. Önce karavanın sabah çalışıp gaz yememe sorunu için adresini aldığım bir Türk tamirciye uğradık. arıza konusunda hiç bir şey yapamadı. Zaten ustanın ustalığı benden daha kötü. Bunlar buralarda ustayım diye para kazanıyor ise vay milletin haline dedim. Sonrası Hamburg'da yaşayan kuzenimin evine gidip, karavanı evin önüne park ettik. Böylece ilk defa bir büyük şehirde park sorunu yaşamadan karavanı park etmiş olduk. Yukarıdaki fotoğrafı kuzenimin evindeki bir marketin reklamından çektim. Kuzenim, bence Türkiye'ye dönmeden market alışverişinizi Almanya'da yapın, burası daha ucuz deyince güldük. Euro kazanana ucuz filan dedik. Evdeki bir market reklam kataloğunu gösterdi, fiyatları biliyorsan kıyasla dedi. Ben sadece rakı, şarap fiyatlarını biliyorum, bakayım dedim. Bakın bakalım fiyatlar nasıl. Almanya'da en az 2-3 bin Euro kazanıp bu fiyatlara alışveriş yapanlar bizi gerçekten kıskanıyor mu?
















İlk gün öğleden sonra Elbe nehri boyunca yürüyerek gezdik. İlk izlenim olarak bir şehirden ziyade kocaman bir Limanın etrafında geziyoruz duygusunu yaşadım. İskandinav ülkelerinde alıştığımız temizlik, düzen ve doğal güzellikten sonra burası gözümüze pek sevimsiz bir şehir olarak geldi. Daha iki gün buradayız, bakalım düşüncelerimiz değişecek mi?





Hamburg'da olunca merak ettim ve öğrendim. Hamburg ile Hamburgerin bir bağlantısı var mı yoksa sadece isim benzerliği mi? Bağlantısı varmış. 19. yüzyılın ortalarında, Almanya'nın Hamburg şehrinden bir tüccar, ticaret amacı ile gittiği Orta Asya'da Tatar Bifteği'ni görüp Almanya'ya getirmiş ve onu Hamburg Bifteği olarak sunmaya başlamış. Daha sonraları bir aşçı bu eti kızartarak servise sunmuş ve ona 'Hamburg'a ait' anlamına gelen 'hamburger' adını vermiş. Sayemde sizler de öğrenmiş oldunuz.

Hamburg Avrupa'nın en fazla köprüsüne sahip şehridir. Amsterdam ve Venedik'in köprülerinin toplamı bile Hamburg'un köprü sayısını geçmemektedir. Elbe Nehri genişletilerek Dünya'nın en büyük limanlarından biri yapılmıştır. Öyle ki şehri ortadan bölen nehrin diğer yarısı neredeyse tamamen liman. Yine de Avrupa'da Rotterdam limanından sonra ikinci sıradadır.
Dünyanın neredeyse bütün büyük şehirlerinde gördüğümüz köprü altlarına, metrolara yerleşmiş evsizleri burada da gördük.














2 gün boyunca yorgunluktan canımız çıkacak kadar gezip, dolaştık. Güzel mi? Güzel tarafları elbette var ama benim hayalimdeki Hamburg sanırım çok daha güzel, temiz ve düzenliydi. O açıdan biraz hayal kırıklığına uğramış olabilirim.

Daha önümüzde uzun bir Romantik Yol rotası var, yola devam ediyoruz. Sırada Bremen Mızıkacılarının şehri Bremen var.




25 Ağustos sabahı Hamburg'dan ayrılıp öğleye doğru Bremen'e geldik. Önce oto tamircisi Giresun'lu hemşerim Recep Usta'ya uğradık. Karavanın sabah gaz yememesini baktırdık. Mazot filtresini değiştirdi ama arıza çözülmedi. Kendisi çok hoş sohbet bir arkadaş, işçilikten çok muhabbet ettik. Sağ olsun eşi de eşime çok sıcak, misafirperver davrandı. Gurbet ellerdeki hemşerilerin duygu durumlarını ayrı bir başlıkta incelemek gerekiyor ama burası gezi bloğu, çok uygun olmaz herhalde.


















Bremen deyince akla ilk gelen Bremen Mızıkacılarıdır. Önce masalı hatırlayalım.
Bremen Mızıkacıları, Grimm Kardeşlerin yazdığı masallardan biridir. Sahiplerinin kendilerine olan kötü tutumundan dolayı evden kaçan bir eşek, bir köpek, bir kedi ve bir horozun Bremen'e gidip orada müzisyenlik yapma düşleri ana temadır. Yola çıkarak iyi arkadaş olurlar. Bir kız ve annenin evine giren hırsızlar girdiği bir evin önünde dururken bir canavar siluetini andırmaları (eşek üstünde köpek, onun üstünde kedi, onun üstünde de horoz) ve hepsinin bağırması sonucu ortaya çıkan kakofoni hırsızları korkutur. Bu canavar siluetinden korkan hırsızlar bir daha asla geri dönmezler. Dört kafadar da bu evde yaşamaya devam ederler .
Bremen Mızıkacıları masalı, kültürel açıdan önemlidir çünkü hayvanların insanlar tarafından kötü muamele görmesi hakkında bir mesaj verir. Masal ayrıca dayanışma, arkadaşlık ve müzik gibi değerleri de vurgulaması açısından önemlidir.
Dünyaca ünlü bu masalın heykelini görünce şaşırmadım değil. İnsan çok daha büyük bir anıt bekliyor, ama değil işte. Parke taşlı sokakları ile şirin bir şehir olan Bremen, Almanya'nın en küçük eyaleti imiş.
Bremen'de müzik festivaline denk geldik. Herkes eğlencenin dibinde ama konu İran'da tutuklanan kadınların özgür bırakılması.. Dünya bir garip!..

Şehir merkezine çok yakın nehir kenarında bir yerde karavanı park edip, orada konakladık. Yürüyerek şehrin büyük bölümünü gezdik. Buradaki Türklerin çokluğu dikkatimizi çekti.

bugünlük yeterli, devamında başka yazıda görüşmek dileğiyle..