" Her yer en az bir defa görülmeyi hak ediyor "

İTALTA - HIRVATİSTAN (PALMANOVA - TROGİR ARASI )

 

Özgür ruhlu sefil Karavancının belirli bir rotası mı olurmuş. Dün Avusturya'dan Slovenya'ya geçeriz derken bugün İtalya'dayız. Akşam oturdum Slovenya'nın gezilecek yerlerine baktım, ıı ıh pek bir şey yok. Üstelik bir gün kalıp Hırvatistan'a inmek için 15 Euro viynet ücreti, 8 Euro tünel geçiş ücreti ödeyeceğiz. Sürpriz otoban paraları ayrı. Aynı km mesafeyi İtalya üzerinden de inebiliyoruz madem, iki günlük de olsa İtalya havası alalım dedim. Böylece direksiyonu İtalya yönüne çevirdim. Bu kararımda merak ettiğim Palmanova şehrini görme merakım da etkili oldu.




12 Eylül günü artık Avusturya'yı arkamızda bırakarak İtalya'ya girmiş bulunuyoruz. İlk mola yerimiz, yolumuz üzerinde görüp merak ederek durduğumuz Venzone kasabası. Kale içerisinde küçük ama şirin bir yer. Küçük küçük hediyelik eşyalar satan dükkanlar çoğunlukta. Arnavut kaldırımlı yolları ile oldukça temiz ve huzurlu bir havası var.

Buralarda Kilise çanları bazen çok fena olabiliyor. Örnek olsun diye çektiğim, ki bunu çalmaya başladıktan  sonra aklıma gelip çektim, çan sesini eklemiş olayım. Siz çanı dinlerken biz Palmanova şehrine doğru yol alalım..







Öğleden sonra artık Palmanova'dayız. İlk fotoğraf internetten alınma.. Dikkat ederseniz çok ilginç bir mimariye sahip, enteresan bir kasaba burası. Buranın kuruluşunda bizim eskilerin de, yani Osmanlı'nın da büyük payı varmış. Öğrendiğim kadarıyla biraz anlatayım.
Palmanova'nın kuruluşu için 1571 yılına yani İnebahtı Deniz Savaşı'na gitmemiz gerekiyor. 1571'de İnebahtı Savaşı'nda Hristiyan güçlerin Osmanlı'ya karşı kazandığı zaferi kutlamak için 1593 yılında kurulan Palmanova, Eski Venedik Cumhuriyeti tarafından kurulmuş. Kasaba veya komün olarak geçen Palmanova, aynı zamanda doğu sınırının askeri istasyon olarak korunması için önem arz ediyormuş.
İtalyan mimar Vincenzo Scamozzi tarafından Palmanova'nın en belirgin özelliği, dokuz köşeli yıldız şeklindeki tasarımı. Kenti komple çevreleyen bu dokuz köşeli yıldız, yüksek duvarlar ve hendeklerle kaplıymış. Yani doğu sınırı Osmanlı'ya karşı tamamen korunurken, bir yandan da mimari bir harika ortaya çıkmış. Kentin dış tarafı daha çok koruma amaçlı bu şekilde tasarlanırken, iç kısma geldiğimizde Rönesans mimarı Antonio di Pietro Averlino konsepti ideal kent ütopyasına dayanarak tasarlamış.Bu konseptte her kent sakini eşit miktarda toprak sahibi oluyormuş.
Palmanova görkemli bir şehir olarak inşa edilse de burada yaşayacak zanaatkar, çiftçi ve tüccar bulmak son derece zor olmuş. Bu yüzden Palmanova'yı hareketlendirmek için pek çok hükümlü bu boş kente yerleşmeleri karşılığında ücretsiz toprak sahibi yapılmış ve affedilmiş.
Aradan yıllar yıllar geçmiş ve eratagezi ekibi karavan ile bu şehre gelmiş. İnternet uygulamasında buranın konaklama yerlerinde hep aynı uyarı var. Hırsızlara dikkat!!!.. Belki de yıllar önce buraya yerleştirilen hükümlülerin torunları oldukları için çok normal 😬..
İsveç'in güneyinde bu hırsızlık uyarısı çok vardı, bir de bu İtalya'da çok var. Hayırlısı ile geçsek eyi olacak.. Burayı aslında yarım saatte gezdik. Olay hikayesinde saklı ve yukarıdan görülen ilginçliği imiş. Şehir de bir numara yok, çok vasat, ruhsuz bir yermiş. Yine de gecelemeyi burada yaptık Yarın Trieste'ye iner, sonraki gün artık Hırvatistan'a doğru yol alırız. Ama kim bilir özgür ruhlu sefil karavancının ne yapacağını!












Akşam kaldığımız Palmanova'dan sabah yola çıktık. Niyetimiz İtalya'nın Trieste şehrinde bir gün kalmaktı. Şehre geldik, ara sokaklarda güzel park yeri de bulduk aslında ama şehri 2 saatte gezince yeterli dedik. Yalnız karavanı park edip yürüyüşe çıkınca daha bismillah 200 m gitmeden bir Türk kebapçı. Aylar olmuş adam gibi baklava yemeyeli, du bakayım var mı diye girdim içeriye.. Tabi ki yok!. Saçma sapan görünen burma bir şey var ama güzel görünmüyor. Sahibi ile biraz sohbet ettik, 20 yıldır burada Bingöl'lü bir vatandaş. Dönerini çok övünce, şehri gezip gelelim, bakarız tadına dedik.

Triste İtalya'nın en büyük liman şehirlerinden birisi. Tarihi olarak çok eski bir ticaret şehri. Şehir çok dağlık ve bütün tepeler ev dolu. Öyle olunca da Avrupa'da çok fazla olan bisiklet kültürünü burada mecburen motosiklet almış. Ara sokaklarda inanılmaz sayıda motosiklet, scooter var.

Şehri gezip dönerken dönerciye gerçekten uğradık ve dönerinin tadına baktık. Almanya'dakilerden farkı yok, yani kötü!.. Oğlu ile biraz konuştuk, abi memleketteki yemek lezzetini buralarda bulamazsınız diye anlattı. Patron size özel pizza yapalım dedi. Gerçekten özel oldu sanırım, büyük ve ne istersen var.. hatta istemediğin bile var. Ben ki konserve ton balığı hiç sevmem, ondan bile koymuşlar. konserve ton balıklı pizza m ı olurmuş yahu! Mecburen yarısını ancak yedik ama hiç beğenmedim..

Türkiye'den ayrılalı 6 ayı çoktan geride bırakmış olmanın ve neredeyse her gün yeni yerler görmenin yorgunluğu çıkmaya başladı. Artık kültür gezisi yerine deniz tatili yapma isteğimiz ağır basmaya başladı. Öyle olunca da bir an önce Hırvatistan sahillerine, olmadı Yunanistan sahillerine ulaşmak istiyoruz. bu düşünceler ile Triste'de gecelemeyip, direksiyonu Hırvatistan yönüne kırdık.
Yola çıktık, Slovenya vigneti ödememek için köylerden geçerek, aslında güzel yol ve 40 km civarı gelip Hırvatistan'a giriş yaptık. Sonradan öğrendik ki slovenya'yı gezmeden transit geçecek herkes böyle yapıyormuş. Sonunda akşam üzeri Hırvatistan'ın Rejeka diye bir yerinde, deniz kenarında geceleme molası verdik. Aynı zamanda uzun zaman sonra kendimizi denize atmış olduk. Yüzerken dikkatimi çekti, baktım adamın teki etrafımızda dolanıp duruyor. Bu adam hırsız, hadi gidelim dedim. Geldik şimdiki yerimize. Buranın adı da Kraljevica. Deniz kenarında güzel yer. Aaa, hırsız dediğim adam buraya da gelmiş ve etrafı kolaçan ediyor. Yanımızda Alman genç bir çift var. Onları radarına almış, fırsat kolluyor. Telefonumda Almanca "bu adam şüpheli hırsız, dikkat edin" yazıp gençlere gösterdim. Adam kıllandı ve birazdan çekip gitti. Geceyi burada geçirdik.








14 Eylül günü artık Zadar'dayız. Karavanı sahilde uzun plajların olduğu yerde park yeri bulunca oraya park ettik. hava çok sıcak olduğu için kendimizi önce denize attık. Sonrası eski şehri gezmeye çıktık. Buralarda artık alıştığımız üzere, kale içerisinde Arnavut kaldırımlı daracık yollar ve her köşe başında bir yeme içme yeri var. İnsan sürü halinde oradan oraya yürüyor. Sokaklar ve mekanların görüntüsü güzel olunca insan sürüye kendini kaptırıyor. Kötü bir şey demedim haa!

Zadar'ın et atraksiyonlu yeri. Akşam gün batımının çok güzel izlenebildiği bir iskele yapmışlar. iskelenin altına koydukları boruları öyle bir ayarlamışlar ki, gelen dalganın çarpması ile Org sesi çıkartıyorlar. Böylece Zadar'ın en turistik yerinin en ilginç aktivitesi olmuş.. Deniz Orgu dinleyerek gün batımı izlemek..




Bugün yol üstünde Sibenik diye çok güzel bir yerde kahve- yüzme molası verdik. Karavanlı fotoğraflar oradan. Daha yolumuz çok, biraz hızlanmamız lazım, hem de burada yağmurlu bir hava var, o yüzden kalmadık. Ama yağmurda yüzmenin keyfini çıkarttık.





Bu akşam Split'e 30 km kala Trogir denen yerin önündeki yarımadanın ucundayız. Buraya gelince önce Trogir'in labirent gibi olan eski şehrini gezdik. Artık söylememe gerek yok. Sur içerisinde daracık yollar, Arnavut taşları ile döşeli, bir birine benzeyen yerler )). Gece kaldığımız yerin denizi gerçekten çok güzeldi. Karavanı tam deniz kenarına park edip, pırıl pırıl suların keyfini çıkarttık.

Hırvatistan sahil manzaraları eşliğinde yolculuk yapmak için Navigasyonda otoyol ve ücretli yolu kapattım. Sürekli denize sıfır yollardan geliyoruz. Adım başı karavan kampı var. Yalnız bir bilgi olsun. park4neight programındaki yorumlara göre tüm Hırvatistan'da kamp dışı konaklamak yasaklanmış. Sanırsam son demlerini biz yaşıyoruz. Konaklama yerlerinin son yorumlarını iyi okumak gerekiyor. Anladığım kadarıyla çok kişi ceza yemiş. Bizim 3-4 günümüz kaldı. Kısmet artık.
Bu Hırvatların konuşmasıdan tek kelime anlamıyoruz. Rusya'da bile bir şeyler anlıyorduk. Bunlar sanırım İtalyanlardan bile hızlı konuşuyorlar. Üstelik non-stop konuşuyorlar.
Son bilgi de plajlardan olsun. Buralarda erkekler şort yerine slip mayo giymeyi tercih ediyorlar. Kadınlar ise, özellikle Alman kadınlar hiçbir şey giymemeyi tercih ediyorlar. Bu bilgiyi de ancak burada bulursunuz

Kısmetse yarın Split'te görüşmek üzere..