" Her yer en az bir defa görülmeyi hak ediyor "

16- ALMA ATA - KAZAKİSTAN

 

Kazakistan'ın Kırgızistan Karakol şehri tarafındaki ilk şehri Kegen. Bugün burada konaklayacağız. Yüksek dağ yollarını aşıp, üzerine bir de sınır geçişi eklenince artık yeterince yorulduk. Burada telefon numaralarını, internetti yeniledik. Benim telefon sadece e-sim ile çalışıyor. Buradaki telefoncu çocuk ilk defa e-sim işlemi yapıyormuş ama biraz uğraşarak onu bile halletti. Şehire ait bilgi yazmıyorum çünkü yazacak bir şey yok. Tipik gelişmemiş, toz toprak içerisinde küçük bir kasaba.

27 Nisan sabahı Almaty'ya giderken yolumuza yakın olan charyn kanyonuna uğradık. Uzunluğu 80 kilometreyi bulan kanyon, dünyanın en büyük kanyonlarından birisi ve hatta en büyük ikinci kanyonu olarak geçiyor. Kazakistan'ı ziyaret edenlerin mutlaka görmesi gereken yerler arasında sayılıyor.




Dünyanın en büyük ikinci kanyonu deyince aklınız karıştı mı? .. Benim karıştı.. Sonbaharda gezdiğimiz Uşak Ulubey kanyonu için de dünyanın en büyük ikinci kanyonu deniyordu. Anlaşılan bu sıralama işleri biraz karışık. Neye göre, kime göre??
Kanyonun manzaraları ilginç ama bana öyle vaayy bee dedirtmedi, sizleri bilemem.

Kanyon içerisi yürüyerek dolaşmak biraz yorucu. Aşağıdaki nehir kenarına kadar yürüyerek indik ama çıkarken yürümeyi gözümüz yemedi. Orada dolmuş gibi çalışan araca bindik ve maceralı bir yolculuk ile yukarıya çıktık. artık Almatı'ya doğru gidebiliriz.


Artık Kazakistan'ın eski başkenti Almaty'dayız. Bizdeki bilinen adı ile Alma-Ata'da.. İlk gün ünlü Panfilov parkı, Zenkov Katedrali, Müzik enstrümanları müzesi ve yakın çevresini gezdik.
İlk izlenim. Bir Asya ülkesinde olduğumuzu unuttuk. Türkiye'deki her yerden daha modern, daha temiz bir şehir. Avrupa'nın herhangi bir yerinden aşağı kalır hiç bir tarafı yok. Sokaklar, mekanlar ancak bu kadar temiz, ancak bu kadar yeşil olur. İnsanlar ancak bu kadar temiz, ancak bu kadar seviyeli olur. Gerçekten güzel bir şehirmiş.


Zelionyj Çarşısı, yeşil çarşı da deniyormuş, Almatı'nın kalbinde bir çarşı. Sıra sıra satıcılar tarafından titizlikle düzenlenmiş sepetleri , mayalanmış kısrak veya koyun sütünden yapılan kuru, tuzlu peynirin pürüzsüz toplarını satıyorlar. Peynirciler ayrıca kovalardan kepçeyle küçük çorba kaselerine doldurdukları, fermente edilmiş kısrak sütünden yapılan hafif alkollü bir içecek olan kımızı da satıyorlar. Kımızın tadına burada baktım. Bizdeki Kefirin biraz daha ekşi hali gibi geldi bana. Ayrıca belirtmeliyim ki buralarda Kımızı alkollü bir içecek olarak görmüyorlar. Normal ayran gibi yapılıp içilen bir içki olarak görülüyor. Kuru kayısı, kuru üzüm, incir ve diğer meyve ve kuruyemişler, elle döndürülen meyve sıkacaklarında sıkılan taze meyvelerin yanında küçük mücevherler gibi tepsilerde duruyor. Çarşıdaki et bölümü, at etine ayrılmış bir bölümün tamamı da dahil olmak üzere oldukça kapsamlı duruyor.












Tesadüfen bir kermese denk geldik. Burada da bizdeki gibi getirdikleri ürünleri satmaya çalışıyorlar. Bizden tek farkı burada nakit para geçmiyor. Her standın önünde bir telefon numarası yazıyor. Cep telefonundaki bir uygulamadan o numaraya ödemeyi yapıp alacağınızı alıyorsunuz. Aslında bütün Kazakistan'da bu yöntem varmış. Markette, pazarda, restoranda, hatta gördüğümüz bir sokak dilencisinin önünde de telefon numarası yazıyordu. Ödemeyi telefondaki uygulama üzerinden yapabiliyorsunuz.
Bir ayrıntı daha. Burada her yerde baklava görmek mümkün. Ayrıntı şu ki, baklavalar porsiyon yada kilo ile satılmıyor. Tane ile satılıyor. Dün gezdiğimiz pazarda tanesi 350 tenge demişlerdi. Bugün kermeste tanesi 500 tenge dedi. Bütün paketi istesem dedim, tek tek saydı ve 500 ile çarpıp fiyat söyledi.
Taksi tabelası olan taksi yok denecek kadar az. Onun yerine Über benzeri Yandex go var. Taksiyi yine telefondaki yandex go üzerinden çağırıyorsunuz. Dün bize taksi lazım oldu. Sokakta bulamadık. Yandex go yükleyelim dedik, sanırım telefonumuzdaki haritalar ve numaralarda Türkiye tanımlı olduğu için bir türlü yükleyemedik.
Bugün ayrıca Devlet Müzesini gezdik. Zengin bir müze ve giriş ücreti 500 tenge, yani 21 lira gibi. Özbekistan'daki müzelere göre çok uygun fiyatlı. Avrupa'yı zaten söylemeye gerek yok. Dün gezdiğimiz Müzik enstrümanları müzesi girişi de 500 tenge idi. Sanırsın devlet burada müzeleri bir para kazanma yeri olarak değil de milletin kültürünü arttırma yeri olarak görüyor.

Müzenin satış yerinde bir kıyafetin canlılığı dikkatimi çekti. Sonra da etiketi dikkatimi çekti. Satış görevlisi kadına fiyatlar pahalı dedim. Pahalı ama Türklerde para küp dedi. Burada algı böyle demek ki. Küpü dolu olanlar parmak kaldırsın.




Bu Almatı çok güzelmiş deyince sakın abarttığımı sanmayın. Arkadaş neresine gitsen çok güzel. Temiz, düzenli, bol yeşilli.. Bugün Alatau National Parkına gittik. Adı bir nevi Aladağlar sayılabilir. Karavanları park edip, uzun bir teleferik yolculuğu ile zirveye çıktık. Tek yön gidiş kişi başı 3500 tenge, gidiş dönüş 5000 tenge. Gişedeki kızların da gazı ile günün hatasını yaptık. Sadece gidiş alın, dönüşte yürüyerek inersiniz, manzara çok güzel filan dediler. Biz de öyle yaptık. Yapmaz olaydık. Dönüş zamanı bir yağmur başladı, durmak bilmiyor. Rakım 2 binin üzerinde, hava zaten soğuk. Yemek yedik, oyalandık filan ama yağmur durmuyor. Sonunda pes edip, yağmur biraz azaldı gibi olunca yürümeye başladık. Yaklaşık 1.5 saat ıslana ıslana karavanlara döndük. Du bakalı yarın kimler hasta olacak ..
Manzaralar, tesisler, yollar, teleferik düzeni gerçekten çok güzel. Şimdi kayak zamanı değil ama belliki kayak zamanı dünyanın bilmem neresindeki herhangi bir kayak yerinden aşağı kalır tarafı yok.
Şehire inince buldumuz bir çeşmeden karavanlara su dolduruyoruz. Sürekli birileri gelip küçük bidonlarına su alıyorlar. Bizim iş uzun diye hortumu çıkartıp gelenlerin suyunu dolduruyoruz. Birisi geldi acelem yok beklerim dedi. O arada bizimle konuşmaya, nereden nasıl geldiğimizi öğrenmeye çalışıyor. Adam Özbek'miş ama Türkçesi yok denecek kadar az. Yine de bizim rotamıza şaşırdı, anlamaya çalışıyor. O arada başka birisi geldi. Deponuz kaç litre dedi. 200 litre dedim. Güzel Türkçe konuşuyorsunuz deyince ben Türküm dedi. Ama adamın derdi bir an önce suyunu doldurup gitmek. Suyu övdü, çok güzel çayı olurmuş, bu suyu nasıl bulmuşuz filan gibi sudan boş muhabbette. Sanırsın burada her gün Türk plakalı karavanlar görüyor da, çok normalmiş gibi ve affedersiniz öküz gibi konuşuyor. Layn dedim öküz her yerde öküz, başka memlekete gelmesi bir şey değiştirmiyor.
Yarın 1 mayıs. du bakalı buralarda Taksim'e giriş yassah mı? Polis jopu, gazı neyin var mı?.






Kaynağı Türkçe olan Kazak kelimesinin anlamının "hür adam" olduğu düşünülmekte ve bu lakabın tarihsel olarak Kazakların hürriyetlerine düşkün yörüklerden oluştuğu göz önüne alındığında yerinde bir tanımlama olduğu ortaya çıkmaktadır.
Kazakistan pek çok değişik milliyette ve inanca sahibi olan kişilerin ortak tarihsel kaderi ile birleşmiştir. Bu gelenek ile, geçmiş ve dil çeşitliliğine Kazakistan Cumhuriyeti tarafından son derece değer verilmektedir ve bir Japon atasözünün gerçeği yansıttığı görüşü benimsenmiştir: "Akrabalarınız olmadan da yaşayabilirsiniz ama komşularınız olmadan yaşamanız mümkün değildir."
Halen Kazakistan'da 130 ülke vatandaşı yaşamaktadır. Nüfusun %66 Kazaklar, %21 Ruslar ve geri kalan %13 ü ise Ukraynalılar, Özbekler, Almanlar ve Tatarlar oluşturur. Yaygın dini inanışlar Müslümanlık ve Hıristiyanlıktır.
1 Mayıs kutlamalarını bu yüzölçümü bakımından dünyanın en büyük 9. Ülkesinin en önemli kentinde kutlamak kısmet oldu. Şehrin her tarafında konserler, gösteri, sergiler var. Tam bir şenlik havasında kutlanıyor.
Daha dün özgürlüğüne kavuşan, bu kadar çok milletli bir ülkede böylesi bir şenliği kıskanmamak mümkün değil. Tüm dostların 1 Mayıs'ını kutluyorum. Ne diyelim, inşallah bizim ülkemize de demokrasi ve özgürlük gelir de, bizler de benzer şekilde kutlamalara başlarız temennisiyle, sözü Nazım Usta'ya bırakıyorum
Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket, bizim.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benzeyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu,
bu davet bizim....
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim...




Bizi nasıl sürprizler bekliyor hiç bilmiyorum ama Almatı'nın tadı damağımızda kaldı. Çok güzel yeni dostlar edinmiş olmanın yanı sıra çok keyifli bir 4 gün geçirdik. 2 mayıs sabahı Alma Ata molasını geride bırakıp Astana yoluna çıktık. İlk mola yeri planımız Ülken şehri. Almatı'dan çıkarken yarım depodan biraz fazla mazotum vardı. Yolda çeyrek depoya yaklaşınca yeniden alırım diye düşündüm. Almatı'dan çıktık ve kendimizi uçsuz bucaksız bir ovanın içinde bulduk. Git git manzara aynı.. Ufukta en ufak bir dağ tepe görünmüyor. Kilometreler, saatler geçti aynı.. Almatı Ülken arası 400 km kadar ve ancak Ülken'e 15 km kala ancak mazot olan bir petrol istasyonu buldum. Aralarda 2-3 tane istasyon vardı ama onlarda mazot yoktu. Göstergem son çeyreğin de yarısına indi ve artık stres başlamıştı.
Buralarda disesel bazı istasyonlarda 450, bazılarında 295 tenge yazıyor. Neye göre, kime göre bilmiyorum ama öyle. Ben istasyonda mazot olduğunu öğrenince fiyatını sordum, pompacı 295 dedi. Güzeel dedim. Ben dedim ama onun anladığını sanmıyorum

Bir başka ara bilgi, buralarda ful doldur muhabbeti yok. Önce içeriye kasaya gidip ne kadar yakıt alacaksanız onun parasını ödüyorsunuz, sonra siz yada pompacı o kadar yakıt dolduruyorsunuz. Ben yine de kasaya gidince ful istiyorumu bir şekilde anlattım ve anladı. Hesap makinesine 330 yazıp gösterdi. Ne için olduğunu anlamadım ama gidip depoyu doldurdum. 22030 tenge tuttu. Nakit para hazırlayıp kasaya gittim. Kadın arabama bakınca başladı ciyaklamaya. Siz yabancısınız, size 450 tengeden diyor ama ama ben klasik safa yatıyorum. Anlamıyorum dilinizi, Türkçe yada İngilizce söyleyin diyorum ama karşılık boşuna konuşuyoruz işte. Sonunda nakit parayı önüne bıraktım ve çıkıp gittim.
Ülkelerin müze girişlerinde yerli yabancı fiyat farklarına alışığız ama mazot fiyatının yerli yabancı fiyat farkını da Kazakistan'da öğrenmiş olduk. Öğrenmenin yaşı yoktur diye boşuna söylememişler.