" Her yer en az bir defa görülmeyi hak ediyor "

12- KIRGIZİSTAN GİRİŞ

Önce Özbekistan'dan çıkış işlemleri için gümrük alanına girdik. Pasaport polisi bir şeyler diyor, anlamak mümkün değil. Sonunda telefonumu istedi. Hayırdır inşallah derken bilgisayarının ekran görüntüsünü çekip gösterdi. Meğerse Özbekistan'da trafik cezaları yemişiz, onları ödemeden çıkamazsınız diyormuş. Ben iki tana 300 Som ceza yemişim.


Yan binada banka şubesi var, ödeyip gelin dedi. Biz Özbek paralarını bitirmişiz, kart geçmiyor ama dolar her yerde olduğu için dolar vererek ödedik. Adam ısrarla 3 günden fazla kalmamanız gerekirdi, çok kalmışsınız diyor. Biz tırcı değil turistiz, Bize öyle sınır yok diye anlatana kadar göbeğimiz çatladı. Sıra araç kontrolüne geldi. Benim aracı kontrol eden şişko polisin iki sorusundan birisi narkotik var mı?, silah var mı?. Sanırsam sinir testi de yapıyorlar. Yok diyorsun, Aooo gibi bir şekilde uluyarak tamam diyor ama ikinci sorusu yine narkotik var mı oluyor. Bir kapıda kağıt doldurup kaşeliyorlar, öteki kapıda o kâğıdı geri alıyorlar. Bilgisayar sistemi hak getire.
Kırgızistan tarafına geçtik. Tabi bu arada saatler süren bekleme oluyor. Oradaki görevliler gerçekten yardımcı olmaya çalıştılar. Karavanın içini yalandan bir aramış gibi yaptılar. Hatta çok uzun pasaport kuyruğunun önüne bile aldılar. Rusya girişte bize kök söktüren kızın araç kayıt işini burada görevli kendisi yaparak kâğıdı verdi. Tamam gidebilirsiniz dedi. Tam karavana binerken başka bir polis gelip aracın avondokart belgesi gibi bir şey istedi. Elimdeki kağıtları gösterdim, ısrarla avandokart belgesi diyor. Beni takip edin dedi, bir büroya gittik. Orada yeşil bir kağıt gösterdi, bundan diyor. Yoksa giremezsiniz diyor. Sanırsam yük taşıyan araçlardan istenen bir belge. Adam ısrarcı çıktı. Onun sesi yükseldikçe benim de yükseldi. Bu yük aracı değil diyoruz ama zaten dillerimizden anlaşamıyoruz. Sonunda ruhsattaki M1 yazısını gösterdim. Ondan mı bilmem ama belgeleri verip ne haliniz varsa görün gibi bir hareket yaptı. Biz belgelerimizi alıp kapıdan çıktık. Halimizi göreceğiz bakalım..




Artık Kırgızistan'daki ilk şehrimiz Oş'dayız. Bu arada tarih oldu 10 Nisan. Oş'da bizi yağmurlu bir hava karşıladı. İlk gün Bütün gün yağmur yağdığı için fazla gezemedik ama yine de epey gezdik. Önce Oş müzesini gezdik. Buradaki eski kilimlerin bizim herhangi bir Anadolu şehrindekilerden hiçbir farkı yok. Sonra buranın meşhur beşparmak yemeğini ve pilavını yedik. Haa, bu arada ilk defa at eti ile tanıştık. Nasıldı derseniz, birisi bu at eti demese anlamak mümkün değil. Biraz sert bir et işte. Pilavını üzerindekiler o at etleri.



Osh'da asıl tarihi, turistik yer Süleyman dağı. Burası Kırgızistan'ın unesco tarafından kabul edilen tek dünya mirası olan yer. Müslümanlar tarafından kutsal kabul edilen bir dağ. Hazreti Süleyman'ın, Osh kentini ziyaret ettiği ve buradaki yüksek bir tepeye çıkarak dua ettiği rivayet edildiğinden buraya Süleyman Dağı adı verilmiş. Hatta Hazreti Muhammed'in de dağı ziyaret edip dua ettiğine inanıldığı için Süleyman Dağı, Müslümanlar tarafından kutsal sayılıyor. Her kutsal sayılan yer gibi burası da safsatadan nasibini almış. Çocuğu olmayan kadınlar gelip burada taşların üzerinde karınları üzerine kayıyorlarmış gibi..

Buradaki mağara Müze'de ilginç eserler barındırıyor. Fotoğraf çekmek yasak dense de görevliler ile fotoğraflar çektirdik. İlk gün tiyatro binası önündeki park alanında 2. gün Süleyman dağı önündeki Süleyman caminin otoparkında geçirdik.
Kırgızistan'da internetimiz bol. Dün internet aldık. 40 gb internet 500 Kırgız somu gibi, yaklaşık 125 tl. Buna 5 gb sosyal medya, sınırsız ülke içi konuşma gibi ekstralar dahil. Özbekistan'da e-sim için ayrıca 20 Özbek somu (35tl) istemişlerdi, burada e-sim için ekstra bir ücret de yok.

Oş şehri çoğunlukla tek katlı evlerden oluşuyor, çok az apartman var. Kadınlar genellikle modern giyimli, tek tük peçeli kadınlar gördük. Genç kızlar çok güzel ve güler yüzlüler. Zaten Kırgızlar çekik göz yapıları nedeniyle hep güler yüzlü görünüyorlar. Şehrin büyük bir pazarı var ancak genellikle kalitesiz, ucuz ürünler satılıyor.


Sabah Oş şehrinde Orta Asya'nın en büyüklerinden sayılan Lenin heykelini gördük. Sonrasına işimiz trafik sigortası yaptırmaktı ama kime sorduysak burada sigorta sistemi yok, kaza yapan parasını öder dediler. İnşallah doğru bilgidir.






Sonrası bir saatlik uzaklıktaki Uzkend şehrine geldik. Aslında niyetimiz orada gecelemekti ama herhalde şimdiye kadar gördüğümüz en karmaşık yerdi. İnsan ve korna sesinden illallah ettik. 2-3 saat takılıp Celalabat'a geldik. Yol boyu yeşil dağlar çok güzeldi. Evinin önündeki musluktan su almak için durduğumuz evin sahibi kadın bize vişne suyu ve domates turşusu hediye etti. Çok sıcakkanlı insanlar. İnsanı mahcup ediyorlar. Kırgızistan ile Türkiye'nin saat farkı 3 saat.





Celal Abad'ta gece boyu yağan yağmurdan sonra yine yağmurlu bir güne başladık. Dün şehirde yürüyüş yapıp, vasat bir şehir işte dedikten sonra sabah buranın ünlü kaplıcalarına gittik. Niyetimiz kaplıcaya da girip, şöyle bir yol yorgunluğumuzu da atmaktı. Ama kaplıca suyu maalesef soğuk suymuş. Aslında burası Sovyetler zamanından beri en ünlü tedavi kaplıcalarındanmış ama yağmurlu havada soğuk kaplıca suyu hiç cazip gelmedi. İçilince şifa verdiği söylenen suyundan içelim dedik ama çok ağır kokusu nedeniyle içemedik..

Abad'ın kelime anlamı yaşamak için güzel yer demekmiş. Celal Abad gerçekten de güzel, verimli ovası ve bol suyu var. Cevizi dünyaca ünlüymüş.
Yola çıktık ve doğası, ceviz bahçeleri ile ünlü turistik yer denilen Arslanbab köyüne gittik . Ana yoldan 50 km dağa doğru 1.5 saatte çıktık . Mevsim itibariye doğasında bir numara yoktu. Köy merkezinde kalabalık pazar vardı istisnasız herkes şeyin trene baktığı gibi bize bakıyorlardı. Nasıl turistik yerse herhalde hiç yabancı turist gelmiyor. Bu kadar yabani yerlileri ilk defa gördük. Aslında niyetimiz bu gece orada konaklamaktı ama baktık olacak gibi değil. Doğası güzel ama ortam cazip değil. Bir dünya yorgunluk ile geri döndük ve şimdi Koçkor-Ata denilen bir yerde konaklıyoruz.
Konaklama yerine gelince karavandan indim. Yorgunluktan esneme hareketleri yaptığımı gören vatandaş gelip kolumdan tutup, karşıdaki bankanın önündeki banka götürdü. Bana 15 dk kadar boyun masajı yaptı. Bu da günün güzel finali oldu ))..








Sabah erkenden Koçkor-Ata'dan yola çıktık. Dağların arasından kıvrıla kıvrıla önce Taş-Kömür sonra Karakol beldesine uğrayarak devam ettik. Taş Kömür şehrinin tarihi eski köprüsü bizim Boğaziçi köprüsünün minyatürü gibi. Karavanı yol kenarına bırakıp, yürüyerek köprüden geçtik ve Taş Kömür şehrini dolaştık. Şehrin yakınlarında büyük Taş kömürü havzası olduğu için adı böyle imiş. Burada yaşayanlar daha çok o madende çalışanlarmış ama şimdilerde buranın terk edilmiş bir havası vardı. Çok az sayıda insan gördük. Evlerin çoğu çok eski, viraneye dönmüş haldeydi. Buralarda baraja 'su ambarı' dendiğini öğrendik.
Yol boyunca bir kaç yerde farklı barajlar ve hidroelektrik santralleri gördük. Bu santrallerde üretilen elektrik tüm ülkeye yetiyormuş ve hatta sattıklarını öğrendik. Toktogul gölü yanında mola verdik, akşama Toktogul şehrinde olacağız.


Toktogul gölünün çok güzel bir göl olduğunu duymuştuk ama gördüğümüz manzara bizi hayal kırıklığına uğrattı. Gölün suyu zaten çok çekilmiş, yanına inmek çok zordu ama zaten çok kirli görünüyordu. Göl kenarında aralıklı bir kaç tane lokanta benzeri yerler var. Bunlardan birisinde balık yesek mi dedik, bildiğin çiftlik alabalık, yada somon herhalde, kilosuna 1300 som ( 285 tl gibi) dediler. Burada fiyatlar biraz turist hesabı görünüyor. zaten tatlı su balığının lezzetsiz olur deyip, pas geçtik.

Aslında göl güzel olsaydı göl kenarında bir yerde konaklama niyetimiz vardı ama olmadı. Gecelemek için Toktogul şehrine kadar gittik. Toktogul'da bir lokanta gibi yerin önündeki parkta konakladık. Konakladığımız yerdeki küçük lokanta sahibi ile tanıştık, lise öğrencisi oğulları Türkçe ders alıyormuş. Kendileri oruçlu olmalarına rağmen bize çay yanında çiğ börekler, ızgara balık gibi şeyler ikram ettiler. sanki evlerine misafir gelmişiz gibi davrandılar. Burada pek gezip görülesi yer olmadığı için kahvaltı sonrası Bişkek yoluna doğru devam ettik.. Devamı devam da ))