" Her yer en az bir defa görülmeyi hak ediyor "

6- NUKUS - HİVE / ÖZBEKİSTAN

 

Nukus'a akşam gelip Tiyatro binasının yanındaki otoparka karavanlarımızı park ettik. Sabah kalkınca gördük ki sağımız solumuz araba ve insan dolu. İnsanlar siyah takım elbiseli, kadınlar oldukça şık giyimli. Herkes telaşla tiyatro binasına gidiyorlar. Anladık ki resmi Nevruz kutlaması orada olacak. Kahvaltı sonrası biz de oraya gittik. İçlerinde resmi takım elbise giymemiş olan sanırım sadece ben vardım. Buralarda yönetim sistemi biraz karışık.   Rusya'da zaten çok fazla var da, ülke içerisinde Cumhuriyetler var. Ben sistemlerini hala çözemedim de.. Bulunduğumuz Nukus şehri Özbekistan içerisinde Karakalpakistan Cumhuriyeti'nin başkentiymiş. Tiyatroda herkes yerini aldı ama tören bir türlü başlamıyor. Epey bekledikten sonra salona birileri girdi ve herkes aynı anda ayağa kalktı. İster istemez biz de kalktık. Adam yerine oturduktan sonra herkes yerine oturdu.  Meğerse gelen adam Karakalpakistan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanıymış. Sonrasında törenler başladı. Önce uzun uzun konuşmalar yapıldı, arkasından yerel sanatçılar şarkılar söylediler, halk oyunları ekipleri dans gösterileri yaptılar. Yalnız bütün bunlar eski alışkanlıkları olsa gerek eğlenceden uzak, daha çok resmi geçit merasimi havasında gerçekleşti. Konuşmaların biz kısmı bizim Türkçeye yakın, azcık anlayabiliyoruz ama çoğunu anlamak mümkün değil.



Tören sonrası çıkıp Nukus Sanat Müzesine gittik. Şehiri Nevruz nedeniyle epey süslenmiş gördük .Anladık ki buralarda Nevruz hakkını verilerek kutlanıyor. Müze girişi 160 000 Özbek Somu, yani yaklaşık 267 lira..





Normalde yurtdışında Türk restoranlarına gitmeyiz ama burayı merak edip girince, hadi yiyelim dedik. Yozgat'lı bir vatandaş açmış, aşçısı da Yozgat'lı. Bize kafana göre bir şeyler ver dedik. Saç kavurma ve kızartma salatası verdi. Burada bütün salatalar etli dedi.

Pazarda her şeyin turşusu var. Et, ciğer ve işkembe dahil. Fiyatlar bizden çok farklı değil.


Nukus temiz, düzenli bir şehir. Geniş ve temiz caddeleri var. Hive yoluna çıktık. Yine bir efsane köprüden geçtik. Yolda mazot aldık, 65 lt mazot 70 dolar tuttu. Litresi 20 lira gibi. Yine depodan mazot taştı, her taraf mazot oldu.

Yol boyunca bolca pirinç tarlası var. Hepsi su dolu ama yol kenarlarında depoya almalık hiç su yok. İçme suyunu nereden sağlıyorlar bilemiyorum.. Şehir dışındaki mezarlıklar uzaktan görünce başka bir şehir gibi görünüyor ama yaklaşınca mezarlık olduğu anlaşılıyor.

23 mart sabahı Hive'ye doğru yola çıktık. Ceyhun nehrinin  üzerinde metal plakalarla yapılan köprü ilginçti. Kopan yerlerini kaynakla yamaya yamaya güvensiz bir hale gelmişti ama sıkıntı olmadı. Hive'ye yaklaştıkça meyve ağaçları ve ekili alanların sayısı artmaya başladı. Seraların çokluğu da dikkati çekiyor. Sonradan öğrendiğimize göre burada seralar doğalgaz ile ısıtılıyormuş.
Hive hakkında toparladığım bilgileri okumanız uygun olacaktır.
Özbekistan'ın batısındaki Harezm bölgesinin incisi olarak bilinen Hive'yi ziyaret edenler, bir zamanlar tüccarların, sanatkarların ve alimlerin dolaştığı sokaklardaki tarihi dokunun bugüne kadar iyi muhafaza edildiğini gördüklerinde şaşkınlığını gizleyemiyor.
Toprak rengi ve kızılın hakim olduğu bu kadim kent, ülkenin diğer şehirlerine göre oldukça farklı bir havaya ve kendine has mimariye sahip. Geçmişle iç içe yaşayan bu büyüleyici şehir, labirenti andıran yapısıyla taş ve dar sokaklarında yürüyenleri tarihin derinliklerinde uzun bir yolculuğa çıkarıyor.
Şehir, cebir ve algoritmanın kurucu olarak bilinen ve "0" rakamını bulan ünlü alim El Harezmi ile gökbilim, matematik ve doğa bilimleri alanındaki çalışmalarıyla tanınan bilim insanı El Biruni'nin doğup büyüdüğü topraklara ev sahipliği yapmasıyla da ayrı öneme sahip.
Tarihi İpek Yolu üzerindeki en eski şehirlerden Hive ismini rivayete göre, geçmişte yolcuların buradaki bir kuyuda su bulması ve suyu ilk içtiklerinde "Hey vah!" diyerek şaşkınlıklarını dile getirmesinin ardından almış. Zamanla "Hey vah" adı bugüne "Hive" olarak gelmiş.

"Gökyüzü altındaki açık hava müzesi" olarak adlandırılan, İç içe iki surun çevrelediği bu şehir, adeta zamana ve modernizme meydan okuyor. Hive'de, nüfusun büyük bölümünün yaşadığı ve günümüze sadece bazı kalıntıları kalan en dıştaki surların çevrelediği yeni şehir yerleşkesine "Dışan Kale" deniyor. Daha küçük bir topluluğun yaşadığı, tarihte maruz kaldığı birçok saldırıya rağmen halen dimdik ayakta duran surlarla çevrili eski şehir yerleşkesi ise "İçan Kale" olarak biliniyor.
Hive'nin mimari ve görsel açıdan en etkileyici bölümünü içinde tek bir yeni yapının yer almadığı "İçan Kale" oluşturuyor. Eski şehrin her sokağında, mavi, turkuaz ve yeşil tonlarında çinilerle bezenmiş kesilmiş koni şeklinde minarelere, iki katlı medreselere, dönemin Han'ının yazlık ve kışlık sarayına, yaklaşık 2 bin kişinin aynı anda namaz kılabildiği cami ile çok sayıda toprak rengi yapıya rastlamak mümkün. Hive'de en dikkat çeken unsur ise şehrin tamamen yatay mimariyle inşa edilmiş olması.
Kale içinde çinilerle süslenmiş yapılara dikkatli bakıldığında, boyanmış kare şeklindeki taşların her birinin üzerine Arap harflerinin yazıldığı, böylelikle hangi taşın nereye konulacağını bir yap-boz gibi gösterir şekilde işaretlendiği görülüyor.
Eski şehirdeki en dikkat çekici yapılardan biri de Pehlivan Mahmud Türbesi. Hive'de 1247'de dünyaya gelen şehrin efsanevi kahramanı Pehlivan Mahmud'un aynı zamanda şair ve yazar olduğu biliniyor. Katıldığı hiçbir müsabakada sırtının yere değmediği, hiçbir güreşi kaybetmediği rivayet edilen Pehlivan Mahmud'un kazandığı bütün parayı yetimlere ve yoksullara dağıttığı dilden dile anlatılıyor. Pehlivan Mahmud'un ve bazı hanların mezarının yer aldığı türbenin bahçesinde bir de su kuyusu bulunuyor.
Hive'nin en önemli sembollerinden Cuma Camisi içinde yer alan 212 ahşap sütunun üzerindeki işçilik göz kamaştırıyor. Cami içerisindeki hiçbir sütun bir diğerine benzemezken, sütunlar üzerindeki ahşap işlemeciliği de ustaların maharetini yansıtıyor. Öte yandan sütunlar o kadar muntazam yerleştirilmiş ki minberden bakıldığında hiçbir sütun bir diğerini kapatmıyor ve cemaatin her bir ferdi imamı görebiliyor.







Hive'de dikkatimi çeken başka bir şey.. Minibüslerin üzerinde ve altındaki tanklara dikkat edin. Bunlar metan gaz tankları. Araçlar bunlar ile çalışıyor. Yollarda sık sık metan gaz istasyonları var ve hemen hepsinde kuyruk vardı. Burada benzin, mazot pek revaçta değil .Bu yüzden biz dizel bulmak için zorlanmıştık.
Araçların %90 ı Chavrolet. Sanıyorum Chevrolet firması Koreli Daewoo fabrikasını satın almış ve sonuçta buraya onlar yakın olunca böyle olmuş. Aralarda tek tük lada ve Toyota var.
Bu küçük minibüs gibi araçlar burada dolmuş olarak çalışıyor.






Biz Mart ayında Hive'de bulunduk ve o zaman bile çok rahatsız edici bir sıcak vardı. İnsanlar orada yaz sıcağında ne yapıyorlar bilmem. Güneşin altında iki katlı toprak damlı evler var. özellikle eski şehirde yeşillik adına hiçbir şey yok. Ama Hive tarihsel açıdan önemli bir kültür- ticaret merkezi olmaya devam ediyor. Dünyanın pek çok ülkesinden turist gördük. anlaşılıyor ki buralar bizim tarafımızdan çok bilinmese de dünyanın gözü üzerlerinde..

Artık Urgenç yoluna devam etme zamanı. Onu da sonraki yazıda inşallah...

MEVLANA TÖRENLERİ 2024