" Her yer en az bir defa görülmeyi hak ediyor "

5- ÖZBEKİSTAN GİRİŞİ

 






Astrahan'dan Kazakistan tarafına yola çıktık. Rusya'nın küçük köylerini geçe geçe ilerledik. O arada bir nehir üzerine kurulmuş, hiç güven vermeyen , uyduruktan duba gibi bir şeyler eklenerek yapılmış köprüyü hiç unutmayacağın. Kazakistan girişinden sonra yolun büyük kısmı çok güzel. Saatlerce göz alabildiğince çöl gibi uçsuz bucaksız ovanın içinden gidiliyor. Aralarda at ve deve sürüleri var. Yer yer petrol sondaj makinaları çalışıyor. Ama saatlerce gidip tek insan görmediğimiz zamanlar oldu. Yol boyunca en çok olan şey mezarlıkları. Geceyi Atırav'da geçirip sabah yine yola çıktık. Bundan sonraki yol Özbekistan Beyneu'ya kadar çok fena. Geceyi Beyneu'da geçirecektik ama tozun toprağın içinde bir yerleşim yeri. Rüzgar artınca insanın nefesini kesen bir toz bulutu ve soğuk hava var.
Berneu'da depoları doldurduk. Daha önce Kazakistan girişinde 450 kazak parasına ( litresi 18 lira) aldığımız mazot burada 10 lira gibiydi. Pompada yine 450 yazıyor ama kasada verilen litreyi hesaplayıp neredeyse yarısı fiyat aldı. Anlamadık ama hoşumuza gitti )).. Burada depo dolunca tabanca otomatik kesmiyormuş. Hepimizin deposundan dışarıya mazot taştı.. Sonunda Atırau'ya ulaştık. Stadyumun arkasında park edip, geceyi orada geçirdik. Yorgunluktan ve karanlıktan dolayı şehri gezmek kısmet olmadı.

Ertesi sabah yola çıktık. Niyetimiz Özbekistan'a geçmeden sınıra yakın bir yerde geceleyip, sınır kapılarını gündüz geçmekti. Ancak Park etmeyi planladığımız yere gelince gördük ki tozun toprağın içinde bir köy. Arada esen rüzgarın kaldırdığı toz bulutunda nefes almak bile zorlaşıyor. Dedik biz Özbekistan yoluna devam edelim.

Kazakistan'dan Özbekistan çıkış kapısına geldik. Terslik zaten ilk sıraya girerken başladı. Bütün sınır kapılarında olan uzun tır kuyruğu burada da var. Normalde tırlar sağda kuyruk olur, küçük araçlar solda. Bizde doğal olarak tırların solundan devam edip kapıya dayandık. Önümüzde 6-5 araç var, ohh ne güzel sıra az deyip beklemeye başladık. Yarım saatten fazla bekledik ki birisi geldi uyardı, yanlış yerde bekliyorsunuz küçük araçlar tırların sağından giriyor dedi. Haydaaa.. Geri geri gidip, tırların arasından bir boşluk bulup sağlarına geçtik. Uzun bekleyiş orada başladı. Önümüzde ancak 10 araç var ama sürekli tırları aldıkları için, 2 saatten fazla bekledik. Akşam yemeğimizi kuyrukta yedik.
Sonunda içeri girdik. İlk kontroller hızlı geçti, karavanları öylesine arayıp içeride işlemleri yapmaya gönderdiler. Pasaport ve araç evraklarını polise verdik, birşeyler anlattı anlattı, sonra ayağa kalkıp fısıldayarak bir şeyler demeye başladı. Ben safa önce anlamazdan gelip, safa yattım ama olmadı. Keş yok, kredi kartı kabul ediyor musun diye sordum
😬
.. Ne diyeceğini bilemedi, şaşırdı, olmaz para vermeniz lazım diyor. Güvenlik nedeniyle nakit taşımıyoruz fikan dedim. O diretti, biz direndik. Gidin evraklara fotokopi çektirip gelin dedi. Bir fotokopi odası bulduk, içeride kimse yok. Çelmeceden boş kağıtlar bulup fotokopikeri çekip geri geldik. Kuyruk uzamış, sıra beklerken gördüm ki millet pasaportlarının içine para koyup veriyorlar. Oradan birisi siz patrona da para vermemişsiniz işiniz zor dedi. Patron dediği ilk odada elimizdeki sıra kağıdına kaşe basan adam. Neyse sıramız geldi ve bu defa işimizi halletti. Araç işi bitti diye Pasaport kuyruğuna geçtik. Aşağıda başka bir yeşil damga daha basılması lazımmış. Araçları kontrol eden yerde yeşil yelekli denilen adamı bulduk. Kağıtlarımızı aldı, o da fısıldayarak bakıyor. Ona da nakit paramız yok, bilmiyorduk, kredi kartımız var, çok uğraştık yeter geçelim filan demeye çalıştık. Adam önce bön bön baktı, insafa geldi ve kağıtlara kaşe vurup verdi.
Pasaport polisi genç bir delikanlıydı. Türkçe anlıyorum ama konuşamıyorum dedi. En düzgün, güleç yüzlüleri oydu. Kısa sürede işlemleri yaptı.
Bitti, geçtik gittik sanıyorsanız yanlıyorsunuz. Kapıdan çıkmak bile bir saat karavanın içinde bekledik. Tırları geçiyorlar, sıra bize ne zaman gelecek Allah bilir. Sonunda Özbek sınırına dayandık! Özbekistan girişi nasıl olacak.. du bakalı..
Daracık bir yol, kapkaranlık bir ara bölge yolundaki bekleyişimiz 2 saat kadar sürdü. Sonunda tırlara ara verip ufak araç kuyruğundakileri almaya başladılar. Sıra bize gelince yaşşasıın kardeş Özbek polisleri işimizi sorunsuz çabuk hallederler ve hemen geçeriz dedik. Dedik de demez olaydık!
İlk karşılayan polis başladı ahret sorgusuna.. Özbekistan'a neden gelmişiz, ne işimiz varmış, Türkiya'da (burada Türkiya diyorlar) sorun mu yaşamışız, o kadar yolu neden gelmişiz. Turistik gezi diyoruz, adam siz manyak mısınız gözleri ile inanmadan bakıyor. İlk sınavı geçip araç kontrol noktasına geldik. Benzer sorulardan başladılar karavanı aramaya. Karavanı en ayrıntılı burada aradılar. Bagajımızdaki iki bavulu indirtip yan binadaki x-ray cihazından geçirip gelmemi istediler. Sorular ciddi ve gayri ciddi, hatta salakça sürekli devam ediyor. Arabada silah var mı, Polat Alemdar ne yapıyor, siz Türk müsünüz Kürt müsünüz? şeklinde bitmek bilmiyor. Araç kayıt kamerasını kapat diye kızdılar. Fişini çektim kapandı. Memori kartı var mı diye soruyor. Var desem bir sürü iş, yok dedim. Oaaa diye homurdandı, tamam diyor. Layn memori kartsız araç trafik kamerası mı olurmuş ))

Sonunda arama ve sorgulama bitti elimize tutuşturdukları kağıtları onaylatmak için binaya gönderdiler Ortamı nasıl tarif edeyim bilemiyorum. Eski rus ajan filmleri izlemişseniz bilirsiniz. Karanlık ile loş arası aydınlatma, herkesin birbirine kuşku ile baktığı, her an bir şeyler olacakmış havası. Valla inanılmaz, çok farklı bir deneyim. Burada rüşvet yok ama bitmek bilmeyen onay var. Şu odaya gidip kaşe vurdurun, şu odada şunu kaydettirin tarzı işler bitmiyor. Sonunda bitti herhalde deyip karavanın yanına geldim ve yanıma başka bir polis yada görevli her neyse geldi, beni takip edin, aracınızı kayıt edeceğim dedi. Bu vatandaş çok düzgün Türkçe konuşuyor. Nereden geliyorsunuz diye sorunca İstanbul dedim. Benim de İstanbul'da Beylikdüzü'nde evim var dedi. Yaw dedim madem öyle saatlerdir burada sürünüyoruz, neden gelip yardım etmiyorsun?. Burada işler böyle gibi bir şey söyledi. Araç bilgilerini bilgisayara kayıt ediyor, toplasan 3-4 satırlık iş, yarım saatten fazla sürdü. Hava buz gibi soğuk. Anlama kapasitesi yerlerde sürünüyor.
Sonunda bir evrak verdi, işiniz tamam gidebilirsiniz dedi. Karavana atlayıp 200 metre kadar ilerideki çıkış kapısına gittik. Orada tekrar kontrol. Önce karavanın arka kapısını açıp öylesine baktı, sonra evraklara baktı. Süpriizzz. Şu evrağın şurasında iki kaşe daha basılması lazım, gidip bastırıp gelin dedi. Ben böyle her şeyi anlaşılır yazınca orada da anlaşılır konuştuğumuzu sanıyorsanız büyük hata yapıyorsunuz.
Çoğu Türkçe benzeri dil bilmiyor ve kelimeleri uzata uzata ve hızlıca bir şeyler söylüyorlar. Bizse bazen anlıyoruz bazen de anlamış gibi yapıyoruz.. Tekrar karavanla geri döndüm. Beylikdüzü'lü polise gittim, işin tamam git dedin ama burada kaşeler eksikmiş dedim. Oaaa gibi bir şey dedi önce, ki bunlar tamam demek için genellikle oaaa gibi garip bir ses çıkartıyorlar. Şu binaya git kaşelettir dedi. Gittim oraya, kuyruk var. Saat olmuş gecenin 01 i ve sanırsam hepsi tır şoförü. Görevliye kağıdımı göstereyim dedim, bir uğultu oldu. Türkçe bilen birisi, görmüyormusun sıra var dedi. Haydaa, sesini yükseltsen kavga etmek anlık iş. Sessizce sıra beklerken bir süre sonra oradan birisi, sizde tır yok galiba burada değil de şurada işinizi yaptırmanız lazım dedi. Dediği odaya gittim, oradaki de önce baştaki odaya gidin dedi. Baştaki odaya gittim, masanın üzeri para dolu, para sayma makinesi ve pos cihazları var. Şu kadar Özbek parası ver dedi. Baktım burada kaçış yok yada rüşvetten çok verilmesi gereken bir para gibi. Özbek param yok, kredi kartı yada Rus rublem var dedim. Kredi kartı olmaz, ruble olur 200 ruble ver dedi. 200 ruble 50 tl ediyor zaten, tereddüt etmeden verdim. Yan odada o dedikleri kaşeleri bastırıp, kapıya gittik.
Akşam 6 gibi girdiğimiz Kazakistan sınır kapısından gece 01.30 gibi Özbekistan tarafına geçmiş olduk.
Varsa cesaretiniz, bu sabrınız, enerjiniz sizler de buyurun. Ben bile kendime şaşıyorum ama şartlar böyle.

Özbek tarafına geçince o yorgunlukla hemen kapı çıkışındaki lokantanın yanında kaldık. İki aylığı 15 dolardan sigorta yaptırdık. Oradaki duş yerinden hortumlarla suyumuzu doldurduk. Özbekistan tarafının yolu Kazak tarafını aratmıyor. Kötü. Çok kötü... Saatlerce yokluğun ortasında araç sürüyorsun. Issızlığın ortasında türküsü iyi gidiyor )). Kazak tarafında olan at veya deve sürüleri bu tarafta yok. Sınırdan Nukus şehrine kadar, aralardaki kısa molalar dahil, 12 saat araç sürmüşüz. Yol boyu öyle bizdeki gibi dinlenme yerleri filan yok. 1-2 yerde uyduruktan kafeler vardı. Yol boyunca petrol istasyonu yok. Buralarda deponun bitmesini beklemeden azaldıkça doldurmak gerekir. Mesafeler çok uzun, yoksa yolda kalmak işten bile değil.

Sonunda Nukus şehrine ulaşınca artık kültür gezisi gezimiz de başlamış oldu.. Devamı gelecek sayfalarda..