" Her yer en az bir defa görülmeyi hak ediyor "

9- SEMERKANT - ÖZBEKİSTAN

 





Önce Şehr-i Sebz'den Semerkant'a geliş yolundan fotoğraflar.. bu bölge bizim Artvin yaylaları gibi. 1600 metrelik yüksek rakımlı bir dağı aşarak geldik. Yol bol virajlı ama güzeldi. Yolda Shlem D"Yavola denilen yerdeki doğal kalp işaretli yerde mola verdik. Yeşil olan her yer güzel. Günlerdir çöllerde yolculuk yapmaktan içimiz baymış da ancak anladık.

Semerkant ismi, Farsça ’da taş, kaya anlamına gelen “Soğdça” ve kent ve kale anlamına gelen “Kand” kelimelerinin birleşmesinden oluşur. Semerkant’a büyük ve ihtişamlı olması sebebiyle bu ismin uygun görüldüğü düşünülmektedir.
Semerkant, dünya üzerindeki en eski şehirlerden biri olarak kabul edilir. Şehrin, Persler tarafından MÖ 14.yüzyılda kurulduğu düşünülür. Antik Yunan zamanında Marakanda olarak adlandırılmıştır. Ahameniş İmparatorluğu’nun önemli bir şehri olan Semerkant, MÖ 329 yılında Büyük İskender’in hükümdarlığına girmiş. 712 yılında Müslümanlar şehri alır. Çin’den sonra ilk kâğıt değirmeninin bu dönemde Semerkant’ta kurulduğu rivayet edilir.
1220’de Cengiz Han’ın aldığı Semerkant, Timur’un şehri başkent ilan etmesiyle daha da gelişir. İpek Yolu’nun üzerinde yer alan Semerkant, önemli bir ticaret ve kültür merkezi olur. 14. ve 15. yüzyıllar şehrin altın çağı olarak bilinir.
Semerkant’ın güzelliği ve etkileyici tarihi edebiyatta da yer bulur. Ünlü yazar Amin Maalouf’un “Semerkant” romanı Ömer Hayyam’ın Rubaiyat’ı çevresinde gelişen ve Semerkant’ta geçen öykülerden oluşur. Ünlü yazar bu güzel şehir için “Semerkant, dünyanın güneşe dönük en güzel yüzü" demiş.

Semerkant’ta güneşin doğuşunun ayrı bir güzel olduğu söylenir ve bu güzellik sadece yakın coğrafyanın edebiyatçılarını değil, Batılı sanatçıları da etkilemiştir. Ünlü şair ve yazar Edgar Allan Poe da Semerkant’ın büyüsüne kayıtsız kalamamış ve şöyle yazmıştır: “… Ve şimdi bakışlarını Semerkant üzerinde gezdir! O yeryüzünün kraliçesi değil mi? Tüm kentlerin kaderini ellerinde tutmuyor mu?"









Registan Meydanı Semerkant'ın kalbi.. Dünyanın en eski şehirleri arasında sayılan Tarihi İpek Yolu'ndaki Özbekistan'ın Semerkand kentinde "U" biçiminde üç eşsiz mimari abidenin yer aldığı Registan Meydanı, Orta Asya Türk mimarisinin ender örneğini oluşturuyor Bazılarınca dünyanın en görkemli mimari eseri olarak görülmekteymiş. Meydanda ,Uluğ Bey Medresesi, Sirdor Medresesi ve Tillakari Medresesi adlı üç büyük Medrese bulunuyor. Akşam ışıklandırmalar ile bizleri de gerçekten büyüledi. İlber Ortaylı'nın görmeden ölmeyin dediği 5 şehirden birisi olan Semerkant'ın en güzel yerini gelir gelmez gördük. Akşam müzik eşliğinde yapılan ışıklandırmalar gerçekten görmeye değer güzellikte.



Matematik ve Astronomiye olan katkıları ile Türkiye'de de çok bilinen ünlü Türk sultanı Uluğbey'in rasathanesini ziyaret ettik. Uluğbey, Timur'un torunudur. Hükümdarlıktan çok bilim ile uğraşmış, Semerkant onun zamanında dünyanın sayılı bilim merkezlerinden birisi olmuş.
Klasik taht kavgalarının burada da olması şaşırtmamış. Oğlu tarafından trajik bir şekilde öldürülmüş. Öldürüldükten sonra yobazlar tarafından rasathane talan edilip, yağmalanmış. Binaları yıkılmış, geriye müze haline getirilen küçük bir bina kalmış..
















Semerkant'ta son günümüzde . Tarihi yerlerden çok yurdum insanının yaşadığı yerleri de dolaştık. Sadece Bibi hatun medresesini gezdik. Bu vesile sizlere Timur'un karısı Bibi hatunun trajik aşk hikayesini anlatayım..
Timur, doğu seferinde Çin krallıklarını vergiye bağlar ve güzeller güzeli Bibi hatunu almak koşulu ile Çin topraklarından ayrılır. Timur, Bibi hatuna aşık olur ve onunla evlenir. Bibiyi görkemli imparatorluk sarayına baş tacı yapar.
Timur, Hindistan'ı imparatorluğun hükmü altına almak için sefere çıkar. Sefer zaferle sonuçlanır ve Timur imparatorluk sarayına geri döner. Bibi hatun eşinin dönüşü şerefine onun için bir cami yaptırmak ister, imparatorluktan bir mimar gönderilmesini talep eder. Mimara elini çabuk tutmasını, eşi tekrar sefere çıkmadan tamamlamasını söyler.
Mimar, Bibi hatuna aşık olur ve ondan bir öpücük almadığı takdirde inşaatı yavaşlatacağını söyler. Mimar ile öpüşürse bunun Timur'un kulağına gideceğinden korkan Bibi hatun, mimarın teklifini reddeder. Ona haremden istediği kadınla birlikte olabileceğini söyler. Haremdeki kadınların hepsinin aynı güzellikte olduğunu betimlemek amacıyla da şu sözleri söyler; " Bir kase dolusu yumurta al ve hepsini tek tek kır, işte bu yumurtaların içinden çıkanların aynı olduğu gibi bütün haremdeki kadınlar aynı güzellikte" der.
Bibi hatunun bu sözü üzerine mimar da bir benzetme yapar. Bir bardağa su, diğer bardağa ise votka koyar. Ardından şu sözler dökülür ağzından; "Gördüğün gibi renkleri de, şekilleri de aynı duruyor. Ama insana yaptığı etkiler çok farklı. Kadınlar da aynıdır işte, kimisi buz gibi soğuktur kalbini karartır, kimisi ise kalbine bir ateş düşürür, aşk ateşiyle kasıp kavurur ruhunu" der. Bu sözlerin üzerine Bibi'nin kalbine aşk ateşi düşer ve eliyle yanağını kapatmak suretiyle mimarı öper. Mimar sözünü tutar ve kısa sürede camiyi tamamlar
Bibi hatun, mimara o kadar çok aşık olmuştur ki, aşkının ateşi eliyle kapattığı yanağına geçmiş, mimarın yanağını kıpkırmızı yapmıştır. Zamanla Bibi ve mimarın aşkı dilden dile dolaşır. Söylentiler Timur Han'a kadar ulaşır. Timur mimarın yanağındaki ispatı görünce, eşi ve mimarı yapılan caminin üstünden atılmak suretiyle ölüme mahkum eder.
Aşıklar caminin tepesine çıkarılır, Bibi hatun aşağıya atılır ve yere düşen güzeller güzeli Çin prensesi hayata gözlerini yumar. Mimarın kalbi bu gördüklerinden sonra yanar tutuşur. Çektiği acı arşa kadar yükselir. Mimar tek olan yaratıcıya içten içe yalvarmaya başlar. Timur'un son emri ile mimar da caminin tepesinden aşağıya doğru bırakılır. Fakat o sırada gök yarılır ve ışık demetleri içinden bir melek mimarı yakalar. Tüm imparatorluğun gözü önünde, mimarla birlikte göğe yükselirler.
Hikaye bu . Ben sadece aracıyım, inanıp inanmamak size kalmış .. Yarın yollara devam.