" Her yer en az bir defa görülmeyi hak ediyor "

GEÇMİŞTEN NOTLAR 8


Perşembe yaylası / Aybastı / Ordu
Karadeniz'in özellikle yüksek köylerinde hala çıkarsız, küçük hesaplardan uzak sıcak, samimi insan ilişkilerinin varlığını görmekten gerçekten mutlu ediyor.

***************************


DENİZ’LER İÇİN..
Darağacında üç fidanı anma günü. Sosyal medyada paylaşımların başladığını görünce, düşündüm, gerilere gittim.. Deniz’leri düşününce aklıma neler geliyor diye..
Trabzon lisesinde yatılı öğrenciler olarak, bodrum katındaki büyük yemekhanenin uzun, geniş, penceresiz koridorunda,300 kadar öğrenci bekliyoruz. Yemekhanenin açılması gecikince hep bir ağızdan “başın öne eğilmesin, aldırma gönül aldırma “ türküsü başlıyor. Sesimiz o kapalı yerde o kadar çok çıkıyor ki tüm okulda yankılanıyor. Türkü biter ama yemekhane hala açılmamış ise sıradaki marş
deniz gezmiş, mahir çayan
devrim için öldüler
devrimciler ölür ama
devrimler durmaz sürer
Yemekhane çalışanları, muhtemelen öğrenciler yine kudurdu (!) diyerek, apar topar kapıyı açarlardı.
Sonrasında bence bu ülkeye en fazla kötülük etmiş, milletin cahil kalıp daha kolay idare edileceğini düşünen ve yine bence asıl onun için kendisine “Çoban Sülo” denilen adam, Süleyman Demirel 1979 yılında başbakan oldu. O geldikten sonra pek çok şey gibi, bütün solcu diye bilinen okullar tarumar edildi. Bizim lise de faşist gericilerin eline geçti. Sonrası zaten 12 Eylül geldi ve silindir gibi ezdi geçti..
Geriye bakınca düşünüyorum da, daha ortaokul öğrencisi yaşında Deniz’lerin acısını hisseden, o yaşlarda Yaşar Kemal, Fakir Baykurt, Nazım Hikmet’leri okuyan, Marx aslında ne demiş diye tartışacak kadar bilgi ve ilgi sahibi olan bizim kuşak ile şimdikileri karşılaştırıyorum da.. Bu ülkeye ne çok kötülük etmişler,insanın yüreğinin sızlamaması ne mümkün.
Yine de enseyi karartmak yok.
deniz gezmiş, mahir çayan
devrim için öldüler
devrimciler ölür ama
devrimler durmaz sürer


*********************************

Temel'e sormuşlar;
- Siz Karadenizliler niye her soruya soruyla karşılık veriyorsunuz?
Temel cevap vermiş;
- Niye soraysun?
bir de şu var;
Aşcı Temel'e sormuşlar;
- Kuymak neden yapılır?
Temel cevap vermiş;
- Neden yapılmasun?

*****************


Kendi yurdunda sürgünsün
Sabah sabah bu ne diyenlere İzmir Aliağa'dan selamlar. Söz Dr. Erdal Atabek'e ait. onun güzel bir kitabının da adı. Bulabilirseniz okumanızı öneririm.
Aliağa girişindeki bir tabelayı görünce aklıma geldi, ilginç bir şekilde.. "Hurdacıların girmesi yasaktır" yazıyordu tabelada. Aliağa'ya hurdacıların girmesi yasaktır!...
Şöyle az bir nefes alıp düşünürseniz, değil ülkemizin dünyanın en hurdalık yeri neresi diye aklınıza Aliağa gelmesi lazım. Dünyanın bütün hurda, asbestli kanserojen gemilerini öyle ya da böyle, Aliağa'ya getirip, burada parçalıyorlar. Dünyanın hurdalığının girişinde Hurdacıların girmesi yasaktır yazısı ironi herhalde!..
Milan Kundera'nın sözcükleriyle "bize yakın olan şeyin yabancıya dönüştüğü süreç" yaşıyoruz.
Kendi yurdunda sürgünlük devam ediyor!

*****************


Kendime mektuplar..
Sevgili Bülent, dışarısı buz gibi soğuk ama serinlemek için camı açıyorsun? hayırdır..
Evet az önce içerisi çok sıcak olunca serinlemek için camı açınca aklıma geldi. İnsanoğlu böyledir.. Bir şey olur, başka pek çok şeyi hatırlatır.
Yıl 1991 kışı.. Mekan Afyon Çay ilçesi Akkonak Kasabası.
Mecburi hizmete gittiğim Afyon'da ilk kışı geçiriyorum. Hava öyle böyle değil, buz gibi soğuk. Yerel vatandaşların dediğine göre ilk defa bu kadar soğuk bir kış geçiyor. Zaten Kış demiş ki 'ben aslında Afyon'luyum ama Erzurum'da eyleniyorum'.. o derece.. Erzurumlular ben Erzurum'luyum demezmiş, Erzürüm'lüyüm dermiş. Nedeni de soğuktan ağızları büzüştüğü içinmiş, ama konumuz o değil.
Kışın o soğuk günlerinde, dedim yakındaki Seka fabrikasının lojmanlarına gideyim bari, yoksa Sağlık ocağının lojmanında soğuktan donacağım . Zaten, ayıptır söylemesi, sosyal bir doktor olduğumuz için pek çok eş dost edinmişiz. Hemen bana Fabrika misafirhanesinde yer ayarladılar. İşe oradan gidip geliyorum. Misafirhane lokantası da var ve ömrümde o kadar lüks ve ucuzluğu bir arada gördüğümü sanmıyorum. Kebap ve rakı sudan ucuz hesabı. Oralarda su zaten bedava, ona göre düşünün.
Konu dağılmadan sonuca geleyim. Orada Seka lojmanında kalırken, dışarısı eksi bilmem kaç buz gibi iken, sıcaktan nefes alamayıp, camı açık bırakarak uyurdum.
Az önce, şimdi bulunduğumuz kaplıca tesislerinde sıcaktan bunalıp camı açınca eskilere gittim. Bazıları hayatta şanslı. Hep böyle yerlerde kalıyorlar. Bizse kırk yılda bir denk gelirse.. Bence her yazdığımı okumayın, bunun gibi, bazen kendime yazıyorum )).
O Seka fabrikası çoktan kapatıldı. Orası Türkiye'nin sayılı Selülozik kağıt fabrikalarından birisiydi. Hep yaptıkları gibi önce özelleştirildi ve sonra kapatıldı.
İnsanımız kağıda gelen zamları, kitap fiyatlarından değil de tuvalet kağıdı zamlarından takip ettiği için bunların farkında bile değil.

*******************



Önce bir bilgi...
Sabahattin Önkibar’ın yazdığı “Takkeli Firavunlar”
Kitabının 132’nci sayfasından bir bölüm:
Önkibar (Gülümseyerek): “Enver abi, haram diye kadınların elini sıkmıyorsun ama maşallah holdingde çalışan bütün güzel kadınları kucaklıyorsun.”
Enver Ören: “Sabahattin, holdingdeki hanımlar benim için cariye hükmünde...”
Önkibar: “Anlamadım, ne demek o?”
Enver Ören: “İaşesini sağladığın hanım sana dinen haram sayılmaz.”
Önkibar: “Peki, nikâh niye var o zaman? Bas parayı ya da ver maaşı, oldu bitti mi yani?”
Enver Ören: “Cariye diyorum, eş demiyorum. Cariyelerde nikâh aranmaz.”
Önkibar: “Peki, cariye olmak için gayrimüslim olmak gerekmiyor mu?”
Enver Ören: “O da var ama esas olan nafakasını sağlamaktır.”
....
Bu yazıyı onların İhlas Holding tatil köyünden yazıyorum. Malum ihtiyarlık, insan orası burası ağrıyor )).
Burada devremülk kiraladık, kiralayan birisi odada alkol kullanmak yasaktır demiş. İnsanı günaha zorluyorlar, yoksa hiç aklımda değildi..
Havuzlar zaten haremlik selamlık. benim gitmeye niyetim yok zaten de. Bir kadın demiş ki Havuza bikini ile ile gelenler var, buna müdahale edilmeli!.. tövbe tövbe.. sadece kadınların olduğu havuza bile bikini ile gelenlere itiraz etmiş. ilginç!. İyi niyetli olun, herhalde hiçbir şey giymesinler demek istemiştir ))
Tuz odası diye bir yer var. Görevli orasının astımı tedavi ettiğini söyledi. Hımm, ben emekli olalı tıp ne kadar gelişmiş!
Bir odada doktor balıklar var ki, doktorluğum çöp olur diye oraya hiç bulaşmadım.
Odada ki televizyonda muhalif dediğiniz hiç bir kanal yok. Olan kanallara bakıyorum da memleket günlük gülistanlık..
Başa dönüyorum.. tamam dinimiz kolaylıklar dini , seviyorum bu kolaylıkları da, onların tesislerinde kalıyoruz diye cariyeleri sayılmayız değil mi?.. sayılmazsınız deyin de rahatlıkla kalalım biraz. yoksa arkayı kollamaktan gözüme uyku girmez!


*****************


Artık emeklilik modunda olduğum için, vukuat olmuyor sanmayın. Örneğin bugün..
-doktor bey, pazartesi gelmiştim. kolumdaki alerjiler verdiğiniz kremden sonra biraz azaldı ama tam geçmedi.
-düzgün kullandınız değil mi?
-kremi dün aldım, sadece akşam bir defa sürdüm
--…..
noktaları siz doldurun artık

bana göre lay lay lom.. yani çokta tın!

*********************


Amerigan Kültürü
Eda anlattı.. Komşusu Amerika’da başka bir şehire taşınacakmış. Taşımak istemediği, fazladan nakliye ücreti vermek istemediği ya da taşınacağı yeni eve sığmayacak eşyaları satışa çıkartmış. Eee, ne var bunda, bizde de isteyen satıyor ki dediğinizi duyar gibiyim..
Bizden farklı olan şu..
Eşyalarını satışa çıkartan, evinin kapısına bir not yazıyormuş. Satılık eşyalarını da salonun bir tarafına toplayıp, üzerlerine de fiyat etiketleri koyuyormuş. Gelip bakanlar en ufak pazarlığa girmeden, ihtiyaçları olanları, biraz da destek amaçlı olarak satın alıyorlarmış..
Tam bizlik değil mi?.. Taşımayacaksanız bize hediye edin.
Gariban Amerigalılar işte, kültür farkı .


***********************



Kim ne derse desin memlekete bahar gelmiştir..
Çiçekleri tek tek koparabilirsiniz ama baharın gelmesini engelleyemezsiniz!..
Boşuna enerji tüketmeyin, tükettirmeyin..
Konuyu başka yerlere çekmediniz umarım

Bahçemize bahar gelmiş, kitabımı okuyorum.. Ece Temelkuran'ın Venezuela ve Chavezi anlattığı "Biz burada devrim yapıyoruz sinyorita " kitabı bitmek üzere.. Gerci Venezuela ve Chaves'mi kaldı diyenleri duyar gibiyim.. Amerika'ya rağmen zor işler bu işler ama Amerika bile baharın gelmesini engelleyemiyor.. Olumlu düşünmek lazım!

****************************

Yaşı 85 e dayanan Durmuş amcamız var.
Bugünlerde her gün gelip iğne yaptırıyor. Ama her geldiğinde benimle dalga geçiyor. Çalış çalış nereye kadar, yok hava güzel yok memleketi götürüyorlar sen burada oturuyorsun filan. Arada kendisi ile de dalga geçiyor.. Devlet benim gibi ihtiyarlara boşuna para veriyor ilaç veriyor, artık neye faydamız olacak ki diyor...
Az önce yine geldi karşı odaya geçti, iğnesini yaptıracak. Yanlarına gittim gayet ciddi şekilde
hemşire hanım, Durmuş amcaya biraz pamuk ver, cebinde taşısın“
dedim..
İkisi de şaşırdılar, Durmuş amca
“ne yapacam pamuğu” dedi..
“yaşlı adamsın, durumun kritik. Bu aralar imamların işi de karışık ,canları sıkkın.. bakarsın pamukları bile olmaz “dedim..
jeton düşünce.. yaaa dedim, hep sen mi …
Ortalık biraz karışık , siz bilirsiniz.. Pamuk taşımayı düşünün!

****************************


Amerika - Türkiye Hattı
Az önce kızım ile Amerika’dan uzun görüntülü sohbet ettik.. Hafta sonu olunca oradan buradan konuşuyoruz..Bazı konuştuklarımızı yazayım da sizde bilin istedim..
Bölümlerinde bir erkek hoca varmış. Eşcinsel evliliği yapmış, ama çocuk da istiyormuş. Kendi spermini, tanıdığı bir kadının yumurtası ile dölleyip taşıyıcı Hintli bir kadın bulup onun uterusuna yerleştirip çocuk sahibi olmuşlar..Neden Hintli dedim, onlar daha ucuz oluyormuş..
O da bir şey mi dedim.. Bizim Bir hastamız var. Komşuları 4 yaşındaki kız çocuklarını biraz bakarmısınız diye bırakıp gitmişler. Aradan 8 sene geçmiş, geçen yıl çocuğun annesi aramış “ ben Bulgaristan’dayım, ne olur kızıma iyi bakın, bi ara gelip alacağım” demiş.. Kocadan, yani çocuğun babasından haber bile yok.. yaşıyor mu, nerede belli değil…
Konu güncele geldi.. İzmir’de hastanın kendisi yok diye ilaç yazmayan bir Aile hekimini fena dövmüşler, postu deldirmeden yılbaşı gelse de artık emekli olsam dedim..Baba alttan al, yumuşak davran, bu saatten sonra bir de dayak yeme filan dedi.. Yok artık çok yumuşağım bile dedim. Dün yaşadığım muhabbeti anlattım..
Teyzenin yaşı 70 in üzerinde, kızı ile ilaç yazdırmaya gelmiş. Oğlum ben gelmesem olmaz mı, kızım gelsin ilaçlarımı yazdırsın dedi.. “Teyzeciğim buraya gelme bahanesi ile en azından yürüyorsun, havalarda ısındı artık, kışa kadar gel sonra gelmezsin, kızın gelir yazarım” dedim.. İçimden de diyorum ki “seneye kışın beni burada nah bulursunuz!”..
Kızım emekli olunca kitap yaz bence dedi.. İlk defa.. Sanırım yazı dilimi beğeniyor ama hiç söylemedi.. Bi düşüneyim bunu.

*************************************



Yıl 1991.. milattan sonra
Mecburi hizmet için Afyon'un köyünde çalışıyorum. Afyon'un köyünde yapacak birşey yok, Antalya'da yapacak çok şey var. O yüzden hemen her hafta sonu Antalya'dayım.
Yazıya böyle başlamamın ve burada Antalya Kaleiçi manzaralı çay bahçesinde bunu yazmamın bir nedeni var tabi ki..
Yanımda 2 güzel kız arkadaş ile tam burada, çay bahçesinin altındaki balıkçı lokantasında rakı-balık muhabbeti yaptık. Ki hatırladığım sadece ben rakı içtim, kızlar bira içtiler. 3 kişilik diye tanımadığım bir Akdeniz balığı verdiler, gerisi salata filan işte..
Buraya kadar her şey normal.. Hesap geldi 750 bin lira.. Yıl 1991 demiştim. Kıyas olsun diye söylüyorum, o zaman ki yeni mezun mecburi hizmetteki doktor maaşım 1 milyon 250 bin törkiş lira.. Yani maaşımın yarısından fazlası.. Tamam maaşımız çok düşüktü ama ( her zaman olduğu gibi! ) o kadar da değil.. Daha cep telefonu, kredi kartı icat edilmediği yıllar.. Maaşlar bankaya yatmıyor, elden nakit veriliyor ve Allahtan maaşımı yeni almışım.. Şimdiki gibi yüzsüz de değilim ki, kızların yanında hesaba itiraz edecek.. Üstelik hesabı kızlarla paylaşacak kadar Anadoludan kopmamışım, mecburen ödedim..
Şimdi inip aşağıda hesap sorsam, bu adam kafayı yemiş derler. O yüzden kös kös oturup çayımı içiyorum.
Amma hayatımın en büyük derslerinden birisini o zaman almıştım. Ondan sonra hayatta fiyatını sormadan, pazarlık yapmadan balık yemem. Muhtemelen o ders sayesinde, o zaman ödediğimden çok daha fazlasını çıkartmışımdır..
Ben dersimi acı almıştım, hala almayanların kulaklarına küpe olsun. Siz siz olun balık fiyatını sormadan, pazarlık yapmadan oturmayın. Benden söylemesi!

**********************************

5 yıldır insülin kullanan diabet hastası
“hocam kan vermeye geldim, bende gizli şeker olabilir mi?, ona bakmak istiyorum“ dedi.
kendisi bakmak istiyor, onu geçtik de
“yahu ne gizlisi, şekerin 200 ün altına düşmüyor, daha nasıl aşikar olacak” dedim.
Bu gizli şekeri açığa çıkaranı bulsam öldürecem artık, o derece gına geldi.. Gizli şeylere ne çok meraklıyız arkadaş!

*******************************************

8 mart dünya kadınlar günü, kadınlara bir iltifat bir iltifat.
Buralarda yaşamıyor olsak neredeyse ben de inanacağım.. Dünya kadınlar günü deyince bizim buraların kadınlarını kastetmiyoruz herhalde.
Kim ne derse desin bu coğrafyada kadınlar hala eşit değillerdir. Gidişata göre de daha çook uzun süre eşitlenmeleri de mümkün görünmüyor.. Üstelik Atatürk gibi sönmez bir ışığımız olmasına rağmen, aradaki açı kapanacağına daha da açılıyorken.
Din diyerek, gelenek diyerek, töre diyerek, böyle gördük diyerek, namus diyerek… say sayabildiğince. Kadınları hala farklı yaratıklarmış gibi gören bir zihniyet maalesef ki çok baskın.
Yakınlarda din, İslam diyerek kadınların çarşafla kapanmasını, çalışmamasını savunan bir hastama “kendi kızının kara çarşafa dolanıp, hiç tanımadığı bir adamın 3. karısı olarak evlenip, onun eline bakmasını istermisin?” diye sormuştum. Gözlerindeki kızgınlık alevini görünce “Eee kendi kızın için istemediğini başkalarının kızları için de istemeyeceksin” demiştim.
Sözün özü .. bu işin kadını erkeği yok. insan olmak lazım, insan. duyarlı, vicdanlı, insaflı, medeni dünyanın bir parçası olarak.

*******************************


-öksürüğün oluyor mu?
-yaani
-yaani ne?
-normalden biraz fazla oluyor
-öksürüğün normali ne kadar oluyor?
-…..
-ateşin oldu mu?
-aynen
-aynen ne?
-.....
20 yaşındaki delikanlı ile muayane başlangıcımız, ilginç bir iletişim ile devam ediyor ! yeni nesil çok fena.
*********************************



Teyze 1 hafta içerisinde 3 ayrı doktora gitmiş. Hepsi ayrı antibiyotik yazmış ve aldığı antibiyotiklerden en fazla 3 tane içmiş. Düzelemedim, sana geldim dedi..
Medeni dünyanın hiçbir yerinde bu kadar hoyratlık olmaz, olamaz. yazık yahu!

************************************


Kızılderili Atasözü der ki;
“Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.”
Domates, biber, patlıcaaannn!
Kızılderililerin akrabası olan bizim lazlar da derki; “baktun olmayi, bakmayacasun! “.. ben de baktum olmayi, artık bakmayrum..
Bazen de safa yatacasun, anlamazdan gelecesun. Bizim delikanlı gibi.
Trabzon’da sokakta turlayan iki sevgili arasındaki diyalog:
Kız: Ay aşkım kestane ne güzel koktu yaa
Erkek : Çok mu hoşuna gitti ?
Kiz: Evet aşkım
Erkek: Merak etme aşkum dönüşte bir daha gececeğuk ordan.”
Domates, biber, patlıcaaaann!
Yaw aslında ciddi şeyler yazacaktım, sonra ammaaan dedim. Ciddiye alınacak olmaktan çıktı her şey, komediye döndü..
Hadi yine son olarak bizim oradan bir hatırlatma yapayım.
Trabzon’da anneler çocuklarını yolcu ederken ‘kendine dikkat et’ demezler. ‘Kimseye takılma ha, akıllı ol’ derler.
Siz siz olun akıllı olun, ortalık çok fena!

*****************************************


İlk hasta “öksürünce göğsüm tayır tayır ediyor” dedi.
İkinci hasta “üzerime bir tirildeme geliyor “ dedi..
İçimden üçüncü hasta da “bilinmeyen bir dil” ile konuşursa sözlük yazmaya başlayacam dedim. Hastaların kendisini ifade dili sözlüğü.. Ama şimdilik kurtardım, üçüncü hasta normal Türkçe konuştu.

****************************************

Cuma Fırçası
Teyzeye mide ilacı yazmışım ama elinde bir kutu daha var göründüğü için alamamış. Gelmiş benimle kavga ediyor. Anlatıyorum anlatıyorum, anlaşamıyoruz. zaten anlatacak çok bir şeyim de yok ki.. Geçen ay 2 kutu yazmışım, eczacı mı eksik verdi, aldı da kendisi mi kaybetti ben nereden bileyim.
Ben aile doktoru değilmiymişim, ilaç işini halledecekmişim!..Töbe yarabbim yahu.. doktor olduğum güne de...ailesine de...çok günah işlemişiz, çookk.

*********************************************


Yıllar ne çabuk geçiyor, nasıl 18 oldu arkadaş.

***************************************



Yıl 1991 Afyon Çay devlet hastanesi..
Yeni mezun bir dr arkadaş gelmiş.. hoş geldiniz dedim.. elimi uzattım, elim havada kaldı.. bizim orada mısır'lar şimdi bu seviyedir demiştim..
Yıl 2019
Ben Marmara Üniversitesinde intörnüm, rica etsem şu anketi doldurur musunuz dedi.. hoş geldin dedim, elimi uzattım vee elim 28 yıl sonra tekrar havada kaldı.
Bizim oralarda mısır bile kalmadı ki
İster gülün ister acıyın
memleket aynı memleket!

****************************************


Orlando Meksika yolunda, uçak notları
Uçakta offline not yazma geleneğime devam. Böyle olunca zaman daha kolay geçiyorda.
Bu defa Amerikan tarafının gezi notlarını değil memleketin uzaktan görünüş hallerini yazmak istedim. Twitterden offline olsada memlekette olup bitenleri anlamaya çalışınca, buralardan nasıl göründüğüne dair birkaç kelam etmek geldi içimden.
Buralardaki insanlar yaşamanın keyfini sürmek için özel çaba harcıyorlar.İnsanlardaki sevgi olmasa bile saygı her daim hissediliyor. Bu saygı özel hayata,yaşam biçimine, nereli olduğuna, hangi dili konuştuğuna ya da ne iş yaptığına göre değişmiyor. Bunu yazmak istedim çünkü okuduğum haberde Sakarya'da bir insanın kürdüm dediği için öldürüldüğünü okudum. Bu en aşağılık, en cahilce mikro-milliyetcilik, en ilkel ırkçılık buralardan bakınca daha bir insanlık dışı görünüyor. Aklı başında herkesin utanması gereken bir durum..
İnsana saygı deyince, trafikdeki saygı için ekstra başlık açmak lazım.. Bir haftadır buralarda, hergün araba kullanıyorum. Hatta 2 ayrı günde toplam 1000 km lik Durham- Orlando arasında araba kullandım. Arkadaş bir kişi bile hatalı sollama yapmaz mı, bir kişi bile yol ver diye selektör yakmaz mı, korna çalmaz mı?. Buralar böyle, aynen bizdeki gibi..
Yol boyunca o kadar çok karavanı ile seyahat edenler, arabasının arkasına teknesini bağlayıp gidenler yada bolca olta takımı ile bir yerlere gidenler gördüm kş, kıskanmamak ne mümkün.
Efendim memlekette sanatçı müsveddeleri ortaya çıkmış. Sanırım birisi işleri kesat gidince bi yerlere yalakalık için, bestelediği yandım yandım şarkısını Kabe'ye gidince aşka gelip yazdığını söylemiş. Yanlış anlamadım umarım, ben sanatçı müsveddelerinden onu anladım. Yoksa gerçek sanatçılara (fikirlerine katılmasa bile ) kimse kem söz söylemez diye düşünüyorum da..
Buradaki haberlerde Abd'nin Suriye'den çıkacağı, bundan sonrası ışıd ile mücadelenin Türkiye'nin işi olduğu tartışılıyor.. Sanırım kendi çöpünüzü kendiniz temizleyin diyorlar..
Hep söylediğim ve iddia ettiğim gibi bizim en temel sorunumuz, bulunduğumuz coğrafyanın da etkisi ile, Ortadoğu Arap kültürü ile Müslümanlığı aynı şey sanmak, ayırmayı becerememiş olmaktır. Bunun üzerine Osmanlıdan miras kalan yönetici/kurtarıcı tek adam beklentisi alışkanlığımızdır. ( yalnız dikkatinizi çekerim, iki cümlede bi dünya şey söyledim )

Yalnız yazdıklarımdan yabancı hayranlığı gibi bir algı çıkmaz umarım. Ben ve benim arkadaşlarımın çoğu zaten aslında dünya vatandaşı denilen sınıftayız. Örneğin ortalama bir Amerika'lıdan entelektüel olarak çok daha iyi durumdayız. Pek çok konuda olduğu gibi kızım söyleyince evet yaa, haklısın demiştim. Amerika'lılar genelde sadece ana dilleri olan İngilizceyi biliyorlar. Oysa ki biz ana dilimiz yanında başka dillerde biliyoruz yada bilmeye çalışıyoruz. Bu aslında bizim entelektüel üstünlüğümüz demişti. Bizim şanssızlığımız başka başka yerlerde..
Biz kendi içimizde birbirimiz ile o kadar çok ve aslında gereksiz bir şekilde didişip kavga ediyor ki, sanıyoruz ki tüm dünya bizimle aynı şekilde kavga ediyor. Buralardan bakınca insan daha bir net görüyor ki, Türkiye dediğin işte orada eskiden Avrupa'lı olmaya çalışan ama beceremeyen tipik bir Ortadoğu İslam ülkesi.. Orada ki onlarca ülkeden birisi işte..
Yahu yazarken bile fark ettim ki , oto sansüre ne çok alışmışım. Bir cümleye başlıyorum sonra yok yaa onu yazmayayım, onu öyle yazmayayım, sonunda dönüp dolaşıp kürkçü dükkanına döneceğiz, ne olur ne olmaz diyorum.

*********************************


İlk Karşılaşma
Aktarmalarla beraber 18 saattir yoldaki ben..Uçakta kolay uyuyamadığı için uykusuz ben.. Uzun süre hareketsiz kalınca beli kopacak gibi ağrıyan ben.Oturmaktan ayakları 2 numara şişen ben...
Eda, kapıdan çıkıp ilk göz temasımızı çekip instagrama koymuş.Bu fotoğrafa bakanlara söylesem kim inanır o yorgun ben olduğuma..

********************************************