Askere giden delikanlı bir süre sonra ailesine mektup yazmış.. Bu askerliğin her şeyine alıştım da, bir helikopterden ötekine atlarken havada silahın şarjörünü değiştirmeye alışamadım.. demiş.. Oysaki delikanlı sadece mutfakta patates soyucu olarak görev yapıyormuş..
Foça İngiliz burnundayım. Çok fena rüzgar var, resmen yüz küsur kiloluk beni sallıyor. Küsuru boş verin konu o değil
****************************
Bölüük dur! Kandıralı sen de dur!
Kandıra'lı delikanlı askere alındığında, Isparta Er Eğitim Tugayına gönderiliyor. Burada öyle insafsız bir astsubayın bölüğüne düşmüş ki her gün eğitim değil, adeta eziyet ediyormuş. Bizim Kandıralı da “Ne yapsam da bu adamın elinden kurtulsam” diye düşünüyormuş.
Yine bir gün komutan “marş marş Davras dağı” diye emir veriyor. Bizim Kandıralı Davras dağına doğru koşmaya başlar. Komutan, “Bölüük dur!” diye bağırır ama bizim Kandıra'lı duymazdan gelir ve gözden kaybolana kadar koşar. O gün eğitim saati bitene kadar dağın eteğindeki ağaçların gölgesinde yatıp dinlenir.
Bölüğe dönüp geldiğinde komutan sorar;
- Sen bugün nereye gittin?
- Komutanım siz; “marş marş Davras dağı” demediniz mi? ben de Davras dağına gittim geldim.
- Ulan ben bölük dur diye emir vermedim mi?
- Ben bölük müyüm komutanım, ben Kandıra'lıyım.
İşte bu olaydan sonra komutan, “Bölük dur!” dedikten sonra, “Kandıralı sen de dur!” demeye başlamış. Çünkü ‘Kandıralı sen de dur' demeden durmuyormuş. Böylece bu söz her tarafa yayılmış.
Şimdiii… Bu hikaye niye aklıma geldi..
Yıl 1992.. Afyon’da mecburi hizmetimi tamamladım, İstanbul’a tayin istiyorum. Araya çeşitli torpiller koyuyoruz olmuyor. Öğrendik ki vatandaş bizi çok sevmiş, gitmemizi istemiyormuş.. İktidardan olan Belediye Başkanı da tayinimi engelliyormuş. Sonunda sağlam bir torpille Sağlık Bakanlığı Müsteşarının karşısındayım.. Tayinini İstanbul’a olmaz ama Kandıra’ya yaparım dedi.. Efendim Kandıra hakkında hiç bir bilgim yok, sadece “ bölüük dur, Kandıra'lı sen de dur” dendiğini duymuştum dedim. Adam güldü, güldü.. O gülmenin etkisi ile olsa gerek, tamam tayinini Kandıra’ya değil Körfez’e yapıyorum, oradan İstanbul çok daha yakın dedi..
******************************
Adam, doktorun yanına gidip yakasına yapışır;
“Canım çok sıkkın doktor, sorunlarımla başa çıkamıyorum, lütfen bana yardım edin” demiş.
“ Bak şimdi çok işim var ama yakamı bırakırsan sana sorunsuz insanların olduğu bir yer gösteririm” demiş doktor.
Adamın gözleri parlamış
“öyle bir yer var ise, oraya gitmeyi çok isterim”
Doktor tarif etmiş..
”iki sokak ileride şehir mezarlığı var, oradakilerin hiç bir sorunu olmadığını biliyorum!”
***********************
Nobel Ödüllü Prof. Dr. Aziz Sancar: “Benim yaptığımı yapmayın. Türkiye'nin size ihtiyacı var, yurt dışı fırsatınız olursa çıkın ama mutlaka geri dönün.” demiş..
İlki gençler kendi adlarına karar verilmesini, hele ki emir verilmesini hiç sevmezler. Öyle ben ettim ama siz etmeyin demenin hiç bir anlamı yok.. İtici olmaktan başka..
İkincisi..
Bu ülke maalesef ki medeni dünyadan her geçen gün uzaklaşıyor, ellerimizin arasında kayıp gidiyor. İnsanoğlunun ömrü , insanlığın ömrünü düşününce o kadar kısa ki, artık küreselleşmiş, küçülmüş ,evrende küçük bir köy sayılan dünyamızda kimin nerede yaşadığından çok, kimin nerede mutlu yaşadığı önemli.. Bırakın isteyen istediği yerde mutlu olmanın yollarını zorlasın.
Zaten buraların mutluluğu bir avuç azınlığa kaldı.
**************************
Elime dilime vurdu!
“Biz göreve geldik, üniversite öğrencilerinin aldığı burs 45 liracıktı. Elinize dilinize dursun ya. Şu anda bunlar 650 liraya çıktı.” demiş hazretleri .. hatta hızını alamayıp “Bizden önceki dönemlerde yurt söz konusu değildi” demiş..
Üstelik öğrencilerinin ödeyebileceği kalacak yer bulamadığı için üniversiteye başlayamadıkları haberleri geldiği bugünlerde..
Söz savunmada.. uzaklara gitmeyeceğim, kendimden yazacağım..
İlkokul sonrası yatılı okul sınavlarını kazanıp 6 yıl Trabzon Lisesinde yatılı okudum. Sonrası 6 yıllık Üniversitenin ilk 3 yılını Yurtkur yurdunda kaldım. 4. yıl bizim sabahlara kadar ders çalışmamız yurt koşullarında zor gelmeye başlayınca eve çıktım. Bunların hepsi 1990 yılında mezun olunca bitti.. Yani her şey ve de iyi ki hazretlerinden önce.
Üniversite, yurt, harçlar filan hepiniz biliyorsunuz işte, ama..
Şu yatılı okul hikayesini özetlemek isterim. Aslında uzun, başka bir başlık olması lazım da.. İlkokulu köyde okumuşsun, ortaokulda ailenden uzakta şehirde kalmaya başlamışsın. Şimdilerde üniversite için evden ayrılmak çocuklara da ailelere de çok zor geliyor.
Yatılıda 3 öğün yemek, yıllık belli elbiseler, ayakkabılar, yetmedi harçlıklar da veriliyordu. Öyle çocukları borçlandırarak filan da değil. O bir Cumhuriyet projesiydi.. Bütün diğer projeler gibi onu da yok ettiler. Başarılı fakir çocukları okutup, memlekete faydalı insanlar yetiştirme projesiydi. Şimdilerde parası olanın en iyi okullarda okuması gibi değildi..
İşin duygusal, gelişimsel tarafına bakınca..
Yatılı okuyanlar çok erken büyüyen insan formatıdır. Aslında çok iç burkucudur, keza hiçbir zaman yaşını yaşayamaz bu insanlar. Narin olmazlar, kırılganlıkları bitmiştir. İnsanları hayatlarından silmek veya yeni insanı hayatına katması çok kolaydır. Küçüklüğünden beri insan izlediği için, algısı çok geniştir. Tanımadığı bir sürü adamı bir gözle kontrol etmek zorundadır.
Bir tarafı hep çok mutlu, bir tarafı hep mutsuz insandır. Hep bir şey eksik kalmıştır bu insanların hayatında.. Yatılı okulda hiçbir yere ait hissedemiyorsun kendini. Okula gidersin evi özlersin, eve gidersin yavaş yavaş uzaklaştığını fark edersin, evden, arkadaşlarından, köyünden... Evde misafirsin, tatil sonu yolcusun. Yine de her şeye rağmen her zaman özlenendir yatılı okul. ve yatılı okuldaki arkadaşların her zaman kardeşlerindir senin. Yatılı okulda büyüyen çocuk ayaklarının üzerinde durur ve her zaman hayata karşı dimdiktir..
**********************************
Bir Kitap.. akşam uykumu kaçıran kitap
Başlarda bunalımda, aylak, içine dönük bir adamın sıradan hikayesi. İstanbul’a varoşlardan bakış, yaşlı babaanne ile birlikte yaşayan adamın sıkıcı uzatılmış ayrıntıları.. Nereden başladım bu kitaba dedim. Başlamışken bi gayret bitirme çabasındayım. Allah’tan hızlı okuyorum..
Sayfalar, olaylar ilerledi ve babaanne öldü. Cenazesini Bingöl’ün bir köyüne götürmek gerekti ve ondan sonra kitap, kitap odu.. Hiç hesapta olmayan İstanbul’daki aylak bunalım, içine dönük adamın gözaltına alınması. Sonrası inanılmaz ayrıntılar, tasvirler.. İşkencenin her türlüsünün detayları ve sonunda meşhur beyaz toros ile ıssız bir köşede yaşanan acı final.. Zaten insanlıktan çıkarılmış, çıkarıldığı sanılan ama aslında yapılan işkenceler sonucu kendine gelen adamın muhteşem acı finali..
Kitabın önceki günler okuduğum yarısından sonrasını gece 02 civarı bitirdim. Bitirdim ama ben de bittim. Kafayı toparlayıp uyumak ne mümkün.. Bu ülke neden böylesi geri, gergin, insanımız mutsuz, huysuz, huzursuz.. sebeplerini sadece bugünler de değil, o günlerde de aramak lazım.. Bence dayanabilirseniz alıp sonuna kadar okuyunuz..
****************************
Yıllar önce tiyatroda Ferhangi Şeyler oyununu izliyoruz. Oyunun bir bölümünde aldı sazı eline “dom dom kurşunu” türküsünü söylemeye başladı. İzleyiciler alkışlarla tempo tutarken bazıları ayağa kalkıp oynamaya başladılar. Çalmayı bıraktı, biraz da kızarak lütfen yerinize oturun, Mahzuni Şerif bunu siz oynayasınız diye yazıp, bestelemedi, bu bir oyun havası değil, bir yaşanmış acının hikayesidir dedi. Türkünün hikayesini anlattı..
İşte bu acı olay üzerine Mahzuni Şerif, ‘Dom dom kurşunu’ bestesini yapar.
Kaşların arasından dom dom kurşunu değdi
Hançer yarası değil domdom kurşunu değdi
Ülkemiz gerçek aydın bir sanatçıyı, bir ustayı daha kaybetti..
Işıklar içinde uyu sevgili Ferhan Şensoy..
******************
Güre'de denize yakın karavandayım
30 lu yaşlarında bir çift, yanlarında 3-4 yaşlarında çocukları da var. Denizden çıktılar, yüzleri gülüyor, bir birlerine şaka yapa yapa arabalarının yanına geldiler. Eşyalarını yerleştirirken kadın nasıl yaptıysa arabanın anahtarını içeride bırakıp kapıyı kilitledi. Sanırsam mandala basıp öyle kapatmış..
Aneeeyyy.. o az önceki espriler yapıp gülen adam gitti yerine bambaşka bir oluşum geldi. Çocuğun yanında kadına nasıl küfürler ediyor, daha ambalajı açılmamış olanlardan. Ben duydukça utanıyorum . Dedim herhalde kadını iyice dövecek, ama sıra oraya gelmedi. Belki de dövecekti ama kapıyı açamadıklarını gören birileri yanlarına geldi. Çilingir çağırdılar, gelen adam kapıyı açtı da gittiler..
Kıssadan hisse.. Özellikle hanımlara. Eşinizi gerçekten tanımak istiyorsanız, arabasının anahtarını içeride bırakıp kapıyı kilitleyin!
**********************
Kalamar, Karides, Midye yemek harammış!..
İyi tarafından bakmak lazım. Bence doğru karar . Belki bu nedenle kalamar, karides fiyatları düşer. Midye helal olup, fiyatı da yüksek olabilir. Sakıncası yok, onu yemiyorum.
Millet sahillerde yıllarca haram yemiş farkında değiller. Plajda yanmak neyki, Cehennemde cayır cayır yanacaklar.
Kalamar tava ya da Karides güveçi rakı olmadan yemek bence da haramdır. Hatta yazıktır, günahtır!
İzahı olmayan işlerin mizahı olur.. Memlekette her şeyin tezeği çıktı yahu.. Ciddiye alsan bir dert, almasan başka dert....
*******************************
Burası Trabzon
(gerçi bize her yer Trabzon)
Karavan arada bir rampa inerken sadece 2. vitesten tık boşa düşüyor. Sıkıntı olmasın yaptırayım diye ustaya geldim. Muhabbet şöyle;
- evet 6 vitesli
- eee, kalan 5 vites neyine yetmiyor? ne uğraşayusun onunla
- ....
mantıklı..
zaten yapacak usta da bulamadım
*************************
madem bulutların üzerine çıkmışım dedim ))
*********************************
Doğu gezisinin 10. gününde izlenimlerimden..
Coğrafya vahşi.. bir o kadar da güzel. Ama gel gör ki İnsan terörün soğuk nefesini hala ensesinde hissediyor. Batıda görmeye alışık olmadığımız ilginç, garip, değişik askeri araçlar yollarda.. Sık sık, ya da hemen her ile, ilçeye ya girişte ya çıkışta askeri kontrol var. Bazen uzun kuyruklar oluşuyor. Bu aslında bizim için iyi bir şey ama insan sık sık askeri kontrol görünce huylanıyor.
Suriyeli’lerin gelmesinden, hele ki Afgan'lıların gelmesinden nefret ediyorlar. Zaten işsizliğin had safhada olmasından dert yanarken, oralardan gelenlerin üç kuruşa çalışmasından dolayı daha da ucuz iş gücü olduklarını görüyorlar. Konuştuğum sokaktaki adam da, rütbeli subay da tek sorumlu reisi görüyor. Amerika ile kapalı kapılar arkasındaki pazarlıklar sonucu olduğunu söylüyorlar..
Yollarda çok fazla şeyh, şıh bilmem kim türbesi, tabelası var. Bakıyorsun çorak bir köy, evler dökülüyor ama kocaman, ihtişamlı bilmem ne külliyesi, ilim irfan yuvası yazılı binalar. Bu da gösteriyor ki buralar tarikat, cemaat bölgeleri. Üstelik çok eski tarihlerden beri.. Bu kökleşmiş yapı insanı ürkütüyor.. Zaten okul binalarını en güzeli, en yenisi İmam hatip liseleri..
Benim gibi sıcak diye şortla geziyorsanız herkes dönüp bakıyor. Öyle kaçamak gözle filan değil direkt gözünüzün içine bakarak uzun süre bakıyorlar. Sen ne ayaksın der gibi.. Siz şortlu, eşiniz başı açıksa buralarda azınlıksınız.. Aslında yurdumuzun çoğu yerinde olduğu gibi.. Azınlığız kendi yurdumuzda.. Azınlık haklarına talip olsak yeridir..
İnsanımız zaten her halinden ben fakirim, ben cahilim diyor.. Ucuz, kalitesiz kıyafetler.. Kendi aralarındaki konuşmalardaki argolar.. Bambaşka dünyanın insanlarıyız.. Açıkçası Tunus’a, Beyrut’a bile gittim ama bu kadar ayrı dünyalarda olduğumuzu hissetmemiştim. İnsan üzülse mi, ciddiye almasa mı bilemiyor!
Ardahan'da benzincide karavanı yıkatıyorum. Çocuk yıkadı, işini bitirmek üzere.. İstasyon sahibi ve bir adam daha geldiler.. Bu karavan mı yoksa dediler.. “evet “ deyince adam direkt gitti arka kapıyı açtı, içeriyi kontrol ediyor. Bakabilir miyiz filan yok.. O derece samimiyet var!
Sanırım hala en çok dinlenen Ahmet Kaya.. Pek çok yerde bangır bangır onun türkülerini dinliyorlar.. Bende seviyorum onun türkülerini gerçi ama sesi sonuna kadar açmadan..
10 gündür sık sık dışarıda yemek yedik. Bugün artık et yemeyelim diyoruz. Gına geldi artık, et görmek istemiyoruz ama ne mümkün.. Etsiz bir şey yemek neredeyse imkansız buralarda.. Haa bir de nedense dikkatimi çekti, en lüks restoranda bile sadece çatal, kaşık getiriyorlar.. Bıçak getireni görmedim. Buralarda öyle sanırım..
*********************
Dayım anlatmıştı..
Paris'te Konya'lı bir arkadaşı varmış. Arkadaşı bütün izinlerinde Konya'daki köylerine gidiyormuş. Dayım sormuş, köyünüz çok güzel herhalde, tüm izinlerinde oraya gittiğine göre.. Arkadaşı cevap vermiş. Ne güzeli yahu, köyde tozdan topraktan nefes alamıyoruz, maske ile dolaşıyoruz ama yine de insan gitmek istiyor.
Naapacan memleket işte..
*******************************
Popomu yee
Kalçamı yee
G*tümü yee
Güne Foça İngiliz burnunda dışarıdan gelen bu sesle uyandım.. Kadının biri bağıra bağıra bunları tekrarlayıp duruyor.. Ne oluyor layn diye kulak kabarttım, anladığım kadarı ile torununu böyle seviyor. Saat daha 8 olmamış. Yuh dedim. Sabahın körü ve argonun dibi.
Dedik nerede çokluk orada tezek. burası bize fazla. Kısa bir yüzme, hızlı bir kahvaltı sonrası resmen kaçtık.
**************************
Yurdumdan insan manzaraları..
Hep doğa manzarası olacak değil ya
Ödemiş Gölcük gölü kenarında oturuyoruz. Sadece biz değil, sağımız solumuz aralıklı insan dolu.. Akşam serinliği başladı, rüzgar püfür püfür esiyor. mis gibi hava var. Yakın mesafe olunca insanın kulağı ister istemez yanlardaki konuşmalara da gidiyor..
Solumuzdaki delikanlı, yanındaki kıza çıkmaları için bir saattir dil döküyor. Ailesini ,işini, gelecekteki zenginliğini filan anlatıyor da anlatıyor. Az önce işi siyasete döktü. Babacanın partisi için kendisine gel Ödemiş ilçe teşkilatında çalış diye ısrar ediyorlarmış. Hemen her gün arıyorlarmış filan. Sadullah Ergin’de kaç defa aramış. Hatta ilk seçimde iktidar olacaklarmış, Sadullah Ergin’de tekrar bakan olacakmış. Kız kabul ederse o da edecekmiş, o zaman bu delikanlıyı kim tutarmış…
Kızım sazanlık yapma, yeme bunları demem lazım .. ama aksi, ihtiyar emekli olsaydım .. değilim ki. bana nee
Haa diğer yandaki aileye çok kızdım aslında.. kucaklarında biri 5-6 aylık bebek, diğeri 2-3 yaşında iki çocukları var. Çocukların ikisine de habire hazır patates cipslerinden yedirip duruyorlar..
Onlara da laf etmem lazım ama etmiyorum.. aksi, ihtiyar emekli olsaydım ederdim .. değilim ki. bana nee ))
*****************************
Çivisi Çıkmış Kamp Muhabbeti
Amin Maalouf’un “çivisi çıkmış dünya” sını okurken aklıma geldi.. çivisi çıkmış kamp muhabbeti.. yoksa o kadar da değil de..
Bütün kışı burada geçirmiş , 40 yıl Avrupa’da yaşadığını söyleyen karavancı vatandaş dün selam verdimi bilmiyorum ama muhabbete çok sert girdi. Avrupa ile buraları kıyaslamaya başladı, muhabbetin ortasında Karadenizli’ler ile Kürtlerden nefret ediyorum dedi. haydaaa.. ben Karadenizliyim ona göre dedim. irkildi ama sarsılmadı. o kadar doğal anlatıyor ki, baktım zaten balataları sıyırmış, ciddiye almaya gerek yok.. gerisinde geyiğe vurdum.40 yılda nezaket ve medeniyetten nasiplenmemişle ciddi muhabbet yapılamazdı zaten.
Uyduruktan çekme karavanı olan vatandaş yaklaştı, bu karavana bu tente oldu mu dedi. olduğu kadar artık dedim. önce kendininkine bak demek lazımdı da bana yakışmaz..
Başka vatandaş karı koca iki haftadır buradaymışlar. Minibüslerinin içine yatak serip gelmişler. yanda motosikletleri de var. Arada bir motora atlayıp gidiyorlar, az sonrada geri geliyorlar. Nereye gidip geliyorsunuz böyle diye sordum ( bana neyse artık.. insanda gereksiz bir merak oluyor işte böyle yerlerde )..bizim minibüste tuvalet olmadığı için yakındaki caminin tuvaletine gidiyoruz dedi.. bunun gecesi var gündüzü var.. her seferinde motosikletle tuvalete gitmek.. yaşlar zaten ortanın üzerinde.. Arkadaş nasıl bir stres, eziyet böyle.. Gerçi önlerdeki kocaman alkovenli karavan sahiplerinin karavanda sadece küçük işlerini hallettiklerini, büyükler için karavan wc sini kullanmadıklarını öğrenince… hayatta her şey normal gelmeye başlıyor..
Bunları yazarken daaaattt polis sireni sesi.. sayın vatandaşlar, sokağa çıkma yasağı devam ediyor. ceza yazmak istemiyoruz, lütfen denizden ve plajdan çıkınız! anonsu.. Bunu duyan öndeki amcanın tepkisi.. aha geldi yine korona kovucular.. denizde dün yoktu da bugün mü korona var.. bu memlekette aklımızı yitirelim diye uğraşıp duruyorlar!..
**********************
Güzelçamlı’da denize girdim, plajda uzanıyorum..
Önümde erkek olan en fazla 7 yaşında, kardeşi kız olan 5 yaşında filan sanırım. Kumsalda oynuyorlar, babaları da benim gibi iki seksen yatıyor.
Çocuk ne dese beğenirsiniz..
“ben sana erkeklerin sözüne inanmayacaksın dememiş miydim!” dedi.
Şaka gibi.. bacak kadar veledin söylediği söz. ben sana erkeklerin sözüne inanmayacaksın dememiş miydim.
O çocuğun, o kızın ruh dünyası, şimdiden böylesi bir durum.
Resmen irkildim. daha fazla yorum bile yapamam.
*******************
Kerâhat Vakti,
Güneşin doğuş, batış ve tam tepede bulunduğu vakte denir. İslam dinine göre kerahat vakitlerinde namaz kılınması mekruh'tur.
Farz ve Nafile bütün namazların kılınmasının mekruh olduğu kerahat vakitler üç tanedir:
2- istiva vakti de denilen güneşin göğün tepe noktasında olduğu andır. Bu an da yaklaşık olarak öğle namazı vaktinden önceki 10 dakikalık zaman dilimi içerisinde yer aldığından bu zaman dilimi içerisinde namaz kılmak mekruhtur.
3- İkindiden sonra, güneşin sarararak göz kamaştırmaz duruma geldiği andan başlayıp güneş batıncaya kadar süren vakit de kerahat vaktidir.
Bu üç vaktin kerahat vakti olma hikmeti, ateşperestlerin ibâdet zamanı olmasıdır.
Bu kadar bilgi yeter. Ateşperestleri bilmem ama rakıperestler için üçüncü kerahat vakti mühimdir, onu biliyorum.
******************
Bugün salı
Bugün ilk defa ihtiyarlarla kuyruğa girdim
Ve ben ömrümde ilk defa ihtiyarlığın
bu kadar benden uzak
bu kadar sinir
kımıldamadan durdum.
Sonra saygıyla toprağa oturdum,
dayadım sırtımı duvara.
Bu anda ne düşmek dalgalara,
bu anda ne kavga, ne hürriyet.
Toprak, güneş ve ben...
Sıkkınım
Nazım’ın şiirini değiştirmeme
Şaşkınım
Bugün 65+ yaş grubu ile belediye önünde, içeri tek tek aldıkları için, güneşin altında uzun süre kuyrukta bekledim.. Baktım onlar gibi bakımsızım, işim bitince direkt berbere gittim. Zaten geç kalmadıysanız acele edin emekli olmaya. . Sonra saç sakal dağılmış, pijama ile kuyruğa girip, her şeye laf yetiştiren bu huysuz ihtiyarlardan olunca, geçmiş olsun derler!
********************************
Hava çok sıcak, masmavi deniz pırıl pırıl.. Tam yüzmelik.. Ammaa polisler tur atıp duruyorlar, arada bir de anons yapıyorlar.”denize girmek yasak.. mangal yakmak yasak!”..
Muhtemel Arap çift bir tarafta denizin tadını çıkartıyor.. Bu memlekette Arapları kıskanacağım aklıma geldiyse Arap olayım ))
**********************
“Haccı Ekber” ne demek biliyor musunuz..
hiç sanmam.
benim sosyal medya arkadaşım olduğunuza göre, ondan sanmam dedim
Pekii zemzem suyu ile boy abdesti alınır mı. bunu hiç bilemezsiniz. Arap bol bulunca.. yok öyle değil..
Dikili Bademli sahilinde , orada derenin tam sağında derme çatma kulübede yaşayan yaşlı amca ile biraz sohbet ettim. Ordan burdan anlatırken, iki defa haca gittiğini, "haccı ekber" olduğunu söyledi. O ney ki diye sordum, cahil cahil!.. Efendim hacca gittiğinizde bayramın ilk günü Cuma gününe denk gelmişse “haccı ekber” oluyormuşsunuz..
Artık duble sevap herhalde, gerisini daha öğrenmedim.
Boy abdesti hikayesi. Amca anlatıyor. Kabeye gitmiş, tam Kabenin içinde bir mermer kırık. Ben mermer ustasıyım demiş ve o mermeri yenisi ile değiştirmiş. Onun yüzü suyu hürmetine zemzem suyu ile gusül abdesti almasına izin vermişler.
Şimdi Google'a baktım da zemzem suyu ile namaz abdesti almak sünnet, gusül abdesti almak caizmiş. Keşke orada bilseydim de, amca yaptığın çokta makbul bir şey değil deseydim
Bu arada zemzem suyu ile taharet yapmak bazı mezheplerde mekruh, bazılarında caizmiş.
Benim bir yakınımın iddiası vardı, yaw ben doktorum, beni bari ikna etmeye uğraşma dediğim bir iddiası.. Efendim zemzem suyu atılmak için idrara karışmazmış.. Nasıl oluyormuş öyle demeyin, oluyormuş Işte.. zemzem suyu bu.
Yaa.. çok gezen mi çok okuyan mı bilir?. Örnekte olduğu gibi çok gezip, çok okuyan .
Sayemde sizler de öğreniyorsunuz işte ))
*********************
Yıl 1940
Kahramanmaraş'ın Afşin ilçesine bağlı Berçenek Köyü.
Köyün sahibi tek kişiydi.
Bir ağaydı.
Ağa köylünün efendisiydi.
Herkes ona çalışmak zorundaydı.
Üstelik boğaz tokluğuna.
Böyle bir ortamda doğdu, Şerif Çırık.
Daha çocukken gördü; Ezen ile ezileni.
Köye asker geldiğinde ağanın sofrasında ziyafet verilirdi.
Yutkunarak izlerdi, yemek yiyenleri.
O masada olmayı çok isterdi.
Belki de o yüzden büyüyünce asker olmak istedi.
Askeri okula gitti.
Çok başarılı oldu.
Ama o günlerde bir İtalyan kadına tutuldu.
Evlendi.
Türk Silahlı Kuvvetlerinde yabancı ile evlenmek yasaktı.
Attılar ordudan.
Artık işsiz, güçsüzdü.
Elinden gelen tek şey saz çalmaktı.
O da saz çaldı.
Kısa sürede nam saldı.
Ozan oldu.
Türküleri dillere destan oldu.
Ama öyle etliye sütlüye karışmayanlardan değil..
Haksızlığa başkaldıranlardandı..
Ersen ve Dadaşlar, Edip Akbayram,Cem Karaca, Selda Bağcan ve niceleri onun türküleriyle ünlendi..
O artık Aşık Mahzuni Şerif'ti..
Aşık Veysel'in deyimiyle, "Pir Sultan"dı..
Sazı sivri telliydi..
Ağzı da sivri dilli..
Türkülerinde puşt da derdi..
Ana avrad küfür de ederdi..
Ama insanı severdi..
Çok tutuklandı, yargılandı.
Hapisler yattı..
Türküleri toplatıldı.
Pes etmedi.
Herkes ona komünist derdi.
O ise kendisini Atatürkçü olarak tanımlardı..
"Samsun'dan gel, sarı saçlım, mavi gözlüm" derdi..
Hatta, komünist diyenlere bir türkü ile cevap verdi.
"Kim diyorsa Mahzuni'ye komünist,
Onun imanından şüphe etmeli.
Böyle bir millete kim etse gasid
Yedi sülalesin topa tutmalı"
Yıl 1972 idi..
12 Mart askeri muhtırasıyla Süleyman Demirel hükümeti devrilmişti..
Yerine Nihat Erim başkanlığında yeni bir hükümet kuruldu..
Bu hükümet de sol kesime karşı şiddetli baskı uyguluyordu..
Sol nefes alamıyordu..
Kitaplar, türküler toplatılıyordu..
Üstelik Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan daha yeni asılmıştı..
Mahir Çayan vurulmuştu..
O günlerde bu isimlere değil türkü yakmak, adlarını anmak yasaktı..
Büyük suçtu..
Hemen içeri atarlardı..
İşkencede inim inim inletirlerdi..
Ama Aşık Mahzuni durur mu?
Aldı bağlamayı eline.
Mızrabı vurdu, sazın teline..
"Köşkün sarayın yıkılsın
Erim erim eriyesin
Umudun suya dökülsün
Erim erim eriyesin
Çölden çöle sürünesin
....
Musa isen Tur-i Sinan
Haktan gelmiş idi İnan
Yesin seni yılan Çayan
Erim erim eriyesin
Sürüm sürüm sürünesin
....
Aslan pençesi vurulsun
Çayın Deniz’de kurusun
Gözlerin yansın çürüsün
Erim erim eriyesin
Sürüm sürüm sürünesin"
Türkü kısa sürede dillere düştü.
Plakları kapış kapıştı.
Ankara önce bir şey anlamadı türküden.
Ama Mahzuni sevdalıları anlamıştı.
Türküde şifreler vardı.
Erim erim eriyesin; NİHAT ERİM'e.
Musa isen Tur-i Sinan; SİNAN CEMGİL'e.
Haktan gelmiş idi İnan; HÜSEYİN İNAN'a.
Yesin seni yılan Çayan; MAHİR ÇAYAN'a.
Aslan pençesi vurulsun; YUSUF ASLAN'a.
Ve ..
Çayın Deniz’de kurusun; DENİZ GEZMİŞ'e yazılmıştı..
Egemenler bir süre sonra uyandılar..
Mahkemeye verdiler..
Mahkemede türküyü dinleyen hakimler bile tempo tuttu..
Ama 10 ay hapis yattı.
Mahzuni Şerif geride 400’e yakın plak, 50’nin üzerinde kaset ve şiirlerini yazdığı 9 kitap bıraktı...
Prensese veda vakti geldi.. 1991 yılında evlendiğimizde almıştık. O zamanlar şimdiki gibi değildi ki.. Fiyatını tabiki hatırlamıyorum ama beyaz eşya almak bütçeyi epey sarsardı. Ya da biz çok fakirdik, bilemiyorum.
Prenses 170 bulaşık makinesi modeli için ekşi sözlükte birisi 10 tane Siemense değişmem demiş. Nostaljiden değil, dayanıklı olmalarından dolayı. Şimdiki makinelerin garantisi bitti mi su koyvermeye başlıyorlar.
Neyse Prensesim için epey uğraştım ama program ilerlemiyor. Zaten artık her tarafı paslanmış durumda. Veda törenini fazlası ile hak etti.
Böyle de vefalıyımdır ))
*********************
Amerika'daki kızım ile konuşuyoruz. Orada bir viroloji uzmanı kendisine gelen coronavirüs ile ilgili sorulara " ben viroloji uzmanıyım ama coronavirüsler ile ilgili çalışmadım. Sorularınızı coronavirüs çalışan uzmanlara sorunuz" demiş.
Alçakgönüllülük mü dersiniz, bilimsel haddini bilmek mi dersiniz bilemiyorum. Bildiğim bir şey var, Tv lerde her konuda ahkam kesen bırakın Tıp doktorlarını, gazeteci, ekonomist bilmem ne, afedersiniz "herbokolog" ları gördükçe, sizi bilmem ama benim midem bulanmaya başladı.
**************************
Valla ben artık emekli doktorum. bilmiyorum demekten de çekinmiyor, rahatsızlık duymuyorum .. çok sıkıştırana ,tıp hızlı gelişiyor, emekli olunca takibi bıraktım diyorum. ama bildiğim bir şeyi buradan da yazayım da, sizler de bilin..
Tıpta genel geçer bir kural vardır.. "hastalık yok, hasta vardır".
Doktora gittim, coronam pozitif çıktı, doktor şu şu ilaçları verdi ama.. amaaa.. eltimin gaynının teyzesi, ebemin dayısının emmi oğlu.. o ilaçları içme dedi, yan etkileri varmış, içersem ebegümeci yapamazmışım! ( amma salladım ama hakikaten akla ziyan bahaneler duyuyorum ).. Hocam sen ne dersin, içeyim mi ? diye soruluyor ya..
Önce nefesimi tutuyorum, sövmemek için içimden beşe kadar sayıyorum. Sonra diyorum ki, sana o ilaçları veren doktor emin ol o gıdının dıdısından çok daha bilgilidir. Senin durumuna en uygun ilaçları vermiştir. Tereddüt etmenize gerek yok!
Çok bilmişlerin ülkesinde çok enteresan bir toplum olduk.. du bakalı nereye kadar!
*************************
Yollara düşme zamanı gelmişken...
1 – "Hiçbir şey zekayı seyahat etmek kadar geliştirmez."
~ Emile Zola ~
3– "Uzaklara gittikten sonra tamamen değişmiş biri olarak dönmek gerçek bir mucize."
~Kate Douglas Wiggin ~
4 – "Gezgin bir yere varmak için değil, keşfetmek için seyahat eder."
~Goethe
5 – "Hayat bir kitaptır ve gezip görmeyenler hep aynı sayfayı okur."
~St. Agustine~
6 – "Gezgin önüne ne çıkarsa onu görür, ama turist neyi görmek istiyorsa onu."
~G.K. Chesterton~
7 – "Senede bir defa daha önce hiç görmediğin bir yere git."
~Dalai Lama~
8 – "Her şey kötüye gittiğinde kendine bir tatil ısmarla."
~Betty Williams~
9– "Kıyıyı gözden kaybetmeye cesaret etmedikçe insan, yeni okyanuslar keşfedemez."
~Andre Gide~
10 – "Turistler nereye gittiklerini, gezginler nereye gideceklerini bilemezler."
~ Paul Theroux~
11– "Seyahatin önündeki tek engel kapının eşiğidir."
~Bosna Atasözü
12 – "Para harcayarak sizi zengin yapacak tek şey seyahat etmektir."
– Anonim
13 – "Ne kadar uzağa gidersem kendime o kadar çok yakınlaşıyorum."
~ Andrew McCarthy~
14 – "Yaşa, seyahat et, maceraya atıl, şükret ve asla pişman olma." ~Jack Kerouac~
15 – "En uzun yolculuklar bile tek bir adımla başlar."
~Laozi~
16– "Bilmediğin bir yola gitmek bilmediğin bir yönünü keşfetmektir."
~ Martin Buber~
17- "Seyahat insanı alçak gönüllü yapar. Size dünyada ne kadar küçük bir yer işgal ettiğinizi görmenizi sağlar."
~Gustave Flaubert~
**************************
"Hocam çok şanslısınız, bu corona hastalığı sizin işinize yaradı" dedi. Nasıl yani diye sorunca "Ne olacak tüm memurlar dönüşümlü işe gidiyorsunuz, bir de millet corona kaparım diye size de gelmiyor. Ooh ne güzel iş, oturduğunuz yerden maaş " dedi..
Bunu diyen benim emekli olduğumu bilmeyen, ama kendince her şeyi bildiğini sanan, işim olunca hep gittiğim gözlükçü..
Neredeyse artık her gün bir sağlıkçının ölüm haberini aldığımız bu sıkıntılı günlerde, bu kadar aymazlığa yuh yahu. Arkadaşlar ölmeden önce bir şeyler yapın, valla söz ben emekliyim bana ne demeden yanınızda olacağım.. Sinir olmamak ne mümkün!
***************************
Karanlığın karşı tarafındaki ışıklar.. Manzara güzel desen değil, fotojenik zaten değil.. Orası gece vakti Midilli'den Ayvalık tarafının görüntüsü.. Yani Yunanistan'dan Türkiye..
Bu ve benzeri Yunanistan'dan Türkiye görüntüleri bana hep geçmiş hikayeleri, derin acıları anımsatıyor. Bu defa artık yazmak istedim..
12 Eylül darbesi sonrası memleketin pek çok yurtsever aydını ( başarabilenler ) yurtdışına kaçmıştı. Kaçamayaların gördüğü işkenceleri zaten biliyorsunuz.. O yurtdışına kaçmayı başaranlar çok uzun yıllar boyunca memlekete gezmeye bile gelemediler. Kaybettikleri en yakınlarının, sevdiklerinin cenazelerine bile katılamadılar..
İşte onlardan dinlediğim bir hikayedir bu.. Türkiye'ye gelemeyip, memleket özlemi çok ağır bastığında, izinlerde Türkiye'nin ışıklarını gören Yunan adalarına gelirdik. O ışıklara karşı rakı içmenin duygusunu tarif etmek mümkün değil!.. diye anlatırlardı..
Bence hepsi bir birbirinden değerli o güzel insanların ahı var bizim memleketin üzerinde. O yüzden iki yakası bir araya gelmiyor!
************************************
İnce Memed 1'i ortaokul öğrencisi iken okumuştum. Şimdi geriye dönüp düşününce Ortaokul çocuğunun İnce Memed okuması ne kadar zor ve özel bir olaymış. Belki de bugünkü genel muhalif kıllığımızın temelleri tee o zamanlardan geliyor ))..
Durduk yere neden bunu yazdım?... Yaşar Kemal'in şu sözünü yeni okudum da ondan..
"Yakacak odunum olmadığı için birkaç ceketi üst üste giyip, eldivenlerle yazdım İnce Memed'i."
"O güzel insanlar, o güzel atlara binip gittiler
Demirin tuncuna insanın piçine kaldık..."
**************************************
6 MAYIS, DENİZ GEZMİŞ….
6 Mayıs 1972 darağacında üç fidanın acı günüdür. Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve Hüseyin İnan'ın idam edildiği gündür.
Deniz Gezmiş adını duyunca aklım hep yıllar öncesine kayar..1980 öncesi dönem.. Trabzon Lisesinde yatılı olarak okuduğum yıllara. Lisenin yemekhanesi bodrum katında, uzun, geniş, kapalı bir koridorun sonunda idi. Bütün öğrenciler ki 350-400 kişi olurdu, yemekhanenin kapısının açılmasını o koridorda beklerdik. O kadar kalabalığın aynı anda slogan atması için tek bir kıvılcım yeterdi. En çok atılan ise;
“Tek Yol Devrim”
“Deniz Gezmiş, Mahir Çayan devrim için öldüler”
sloganları idi. O kalabalıktan, o kapalı yerde o kadar çok ses çıkardı ki, koca okulun her tarafından duyulurdu. Öyle ki sloganların bitmesi için, çalışanlar kapıyı apar topar açarlardı. Kapının açılması gecikirse “Başın öne eğilmesin, Aldırma gönül aldırma” türküsü başlardı..
Ne günleri arkada bırakmışız. Yaşlanıyorum sanırım..
**********************************
20 yıldan fazla önce idi
Almanya'da yaşayan akrabalar Trabzon'a gelmişler, yaylada piknik yapmıştık. Sonrasında çöplerini ortalıkta bırakan çocuklardan birisine,
-Almanya'da olsan,çöplerini böyle ortalıkta bırakır mısın ?
diye sorduğumda,tabii ki bırakmam ama burası Türkiye diye cevap vermişti..
Cumartesi günü Ankara'ya giderken bu olayı hatırladım..Bilenler bilir Avrupa'da yolda sol şerit sadece öndeki aracı sollamak için kullanılır.Sürekli işgal edenlere hemen ceza yazılır.Otobanda gidiyoruz,önümde Almanya plakalı bir araç,önü ve sağı kilometrelerce boş,yaklaştım, selektör bile yakıyorum ama banamısın demiyor.
Biz kendimize alıştık ama buraya gelenlerde anında bize benziyor. Bu ülkede bir şeytan tüyü var ama!
**********************************