" Her yer en az bir defa görülmeyi hak ediyor "

AVRUPA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
AVRUPA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

GENT / BELÇİKA

Belçika'yı gezen birçok kişi gibi bizimde Brugge'den sonraki gezi durağımız Gent oldu. Burası Brugge'ye araba ile 30 dk kadar uzaklıkta bir şehir. İlk izlenimim ortaçağ yapıları ile günümüz modern ( ! ) yapılarının iç içe geçtiği bir şehir havasında. Orta Çağ boyunca Avrupa’nın en zengin ve güçlü şehirlerinden biri olan Gent, şu an çeyrek milyonluk nüfusu ve tarih kokan sokakları ile kalbinizi hemen fethediyor. O dönemin zengin tüccarları tarafından yaptırılan kiliseler ve binalar tüm görkemi ile şehri süslemeye devam ediyor. Gent aynı zamanda 50,000’den fazla öğrenci nüfusu ile bir üniversite şehri imiş.
Arabamızı park edip yürümeye başladığımız noktada bizi ilk önce Aziz Bavon Kathedrali karşılıyor. Dış mimarisi alışık olduğumuz Kathedral yapılarından farklı olan bu 16.yy dan kalma yapının yanından geçerek yürüyüşe devam ettik. Yanından geçtik çünkü Kathedrallerin birbirine benzeyen iç yapısı ve ağır kokularını artık içimize çekmeme kararı almış bulunuyoruz.. :)
Saint Nicholas kilisesi Gent'te bulunan 2. büyük kilise. 13. yüzyıldan kalma bu kilise ve bahçesindeki insan heykelleri farklı bir uyum içerisinde görünüyor.
Brugge'de bulunan çan kulesine benzeyen bir kule burada da var. Üstelik adı da aynı: Belfort Kulesi....Önündeki meydanda çevre düzenlemesi olduğundan ancak uzaktan bakabildik.
Şehrin merkezinde çok nadir kale görürsünüz. Bunlardan birisi Gravensteen Kalesi denilen Gent Kalesi...Masallardaki kalelere benzeyen bir yapısı var.. Mazgallar ve küçük kuleler, okçuların oklarını atması için küçük açıklıklar ve düşmanları durdurmak için bir hendek. Küçük ama bir kalede olması gereken herşey var.
Gent'de şehrin ortasından geçen nehir ve onun etrafındaki güzel yapılar asıl güzelliğini veren ikili olmuş. Burası birçok seyahat kitabı ve dergisinde “Avrupa’nın en güzel şehir manzaralarından biri” olarak seçilmiş.
Madem manzara güzel bende biraz fazla fotoğraf paylaşarak sizlere de fikir vereyim istedim. Nehrin iki yanı  yürüyüşe uygun olarak düzenlenmiş.Ayrıca aralıklı olarak banklar konularak insanların oturup,dinlenmesi için uygun hale getirilmiş. deniz olmayınca kirli su akan nehir ve etrafındaki güzel yapıların manzarası ile idare ediyorlar artık.. :)
Aziz Michael Köprüsü, Gent'te eski şehrin tam ortasında gibi. Buradan tüm güzel,tarihi yapıları görmek mümkün. Köprü üzeri fotoğraf çekmek için ideal bir yer..

Gent gezimizi bitirip Brugge 'ye dönerken baktık okyanus yakın görünüyor,yolumuzu De Haan denilen sahil kasabasına çevirdik. Burası tam bir deniz,kum bölgesi ama sezon olmadığı için in cin top oynuyordu. Kumsalda ve kasabada biraz yürüyüş sonrası Brugge'ye geçtik.
Brugge macerasından sonra yolumuz Amsderdam'a olunca, yol Antwerpen'den geçiyor.Daha önce burayı görmüş olsak ta bira kahve molası ve belki görmediğimiz yerler vardır diye şehre sapıyoruz. Şehrin işlek ana caddesi lüks mağazalarla dolu,bizim istiklal caddesi kıvamında. mağazalar olurda bizimkiler uğramaz mı.. Bana yine mağaza önlerinde onları beklemek düşüyor :) 



Daha önce görmediğimiz Antwerp merkez tren istasyonu..Ana bina mimari açıdan muhteşem yapılmış. Kendinizi bir anda eski filmlerdeki tren istasyonu sahnelerinin içerisinde hissediyorsunuz. Antwep'de mutlaka görülmesi gereken bir mekan.







Antwerp Kathedrali ve Belediye binasının olduğu meydan bu şehrin merkezi sayılıyor. Etraf kafelerle dolu ama buradakilerin çok turistik ve o yüzden de pahalı olduğunu bilmeniz gerekir. Meydana yapılan,daha önce olmayan yada  görmediğim sanırım yunus üzerindeki çocuk tasviri benim daha çok hoşuma gitti. 
Buraya gelip te ünlü Wafelslarından yemek olmaz.. Üstelik Antwep'in en ünlüsü Desire de Lille'de...Eee artık wafelsımızı da yediğimize göre, yolcu yoluna gerek...

GİETHOORN - MARKEN / HOLLANDA

Baştan söyleyeyim de sonra bu nasıl bir gezi yazısı diye söylenmeyin. Hollanda gezi notlarına bakarsanız dikkatinizi bir yer çeker. "Araba girmesinin yasak olduğu köy". Aklımda kalan bu tanımlama ile merak duygularım birleşince kendimizi Amsderdam'a 90 km.lik uzaklıktaki Giethoorn köyünde bulduk.Bulduk dememe bakmayın yol özel araba ile 1.5 saat kadar sürüyor. Hollanda'nın küçüklüğünü düşünürseniz aslında epeyce uzak bile sayılır.







Biz mart ayında orada olduğumuzdan,belkide en şanssız döneme denk geldik. Burasının baharda nasıl güzel olabileceğini tahmin etmek hiçte zor değil.. İnternette Giethoorn yazarsanız muhteşem bahar görüntülerini görürsünüz. Bizi de zaten o görüntüler buraya sürükledi. Ama bu zamanda bile köy çok güzel. sadece kuş sesleri ve ördek sesleri arasında köyü dolaşırken bazı insanların ne kadar şanslı olduğunu düşünmemek mümkün değil.




Burası "Kuzeyin Venedik'i" olarak da biliniyormuş.  Son yıllarda bisiklet yolu da eklenmiş olsa da, ulaşımın sadece kanallar arasında botlarla yapıldığı için Venedik benzetmesi yapılıyormuş ama bence gerek yok. Burası bir köyün nasıl olması gerektiğinin en güzel örneği. 









İrili ufaklı 175 tane ev,180 civarında ahşap köprü bulunan köyde, evlerin tamamının çatısı saz ile kapatılmış. çok kalın olan bu sazların, ısı ve yağmur yalıtımını bilmem ama çok güzel görüntü verdikleri kesin.Buradaki evlerin bazıları turistlere kiralanıyormuş ama bence çokta gerekli değil. Köyü yarım günde çok rahat gezmek mümkün. yazın tekne kiralayıp kanallarda gezmek mümkünmüş ama bizim o şansımız olmadı.

MARKEN / AMSDERDAM






Giethoorn dönüşü artık yemek yeme zamanı ve rotamızı Marken'a çeviriyoruz. Burası Amsderdam'a 20 km uzaklıktaki bir yarımada. Bir zamanlar küçük bir balıkçı kasabası imiş ama şimdilerde oldukça popüler, turistik bir yer olmuş.

Küçük ama güzel bir marinası var. Bu marinanın etrafında restoranlar sıralanmış. Bizde yukarıdaki restoranda yemeğimizi yedik. Manzara süper,zaten deniz olan yerin havası bir başka oluyor. 





Yemek sonrası birbirinden güzel evlerin arasında dolana dolana gezdik. Evlerin hepsi mi güzel olur arkadaş,evet  hepsi birbirinden güzel. Bahçeleri o kadar bakımlı ki, insanoğlu isteyince oluyor işte dedirtiyor insana..






Hollanda denilince akla ilk gelenlerden olan tahta ayakkabılar burada hala geleneğini koruyor. hemen hemen her evin kapısına asılmış bir tahta ayakkabı var. Ağaçtan oyularak yapılan bu ayakkabılar gördükleri işlemlerden dolayı su geçirmiyormuş. Ayrıca büyükbaş hayvanlar çiftçinin ayağına bassa dahi zarar vermiyor. O yüzden bugün bile hala tercih ediliyormuş.

Geçmişte sefere çıkan denizciler, boş zamanlarında bu ayakkabıların üzerine motifler işler, dönüşte sevdikleri kıza hediye ederlermiş. Bu o zamanların evlenme teklifiymiş aynı zamanda. Kız eğer hediyeyi kabul ederse, evlenme teklifini de kabul etmiş demek oluyormuş.

Burada tahta ayakkabı işini o kadar abartmışlar ki, ayakkabıdan ağaç bile yapmışlar ..:)
Bu evi ve  bahçesini özellikle görmenizi istedim. Küçücük bir bahçe istenirse ne kadar hoş bir hale dönüştürülebiliyor. 

Yeşil başlı ördeklerin kanallarında nazlı nazlı gezdiği Marken'a veda etme zamanı.. Dönüş yolunda muhteşem bir manzara bizi uğurluyor..Manzara güzel ama bunu çok güzel fotoğraflayan kızımın ellerine sağlık...