" Her yer en az bir defa görülmeyi hak ediyor "

KARAVAN İLE ASYA GEZİSİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
KARAVAN İLE ASYA GEZİSİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1- KARAVAN İLE ASYA GEZİSİ

Yine yeniden merhaba

Uzun bir ara verdiğim bu gezi bloğu yazım işine biraz dostların isteği, biraz kendi hafızamı canlı tutabilmek adına tekrar başlamaya çalışacağım. Kendi hafızam için çünkü yıllar geçince insan nereye gitmişti,  ne yapmıştı, nereleri görmüştü olayını hem unutuyor, hem de karıştırıyor. Günlük gezi notlarımı bir şekilde özet de olsa farklı sosyal medya platformlarında paylaşmaya çalışıyorum ancak bir süre sonra ne neredeydi, hangileri hangi sayfadaydı karışıp gidiyor. O yüzdendir ki hepsinin böylesi bir sayfada topluca bulunması, her zaman için hem benim için hem de meraklıları için çok daha kolay oluyor. O yüzdendir ki, arkadaş benim bloğum vardı, du bakayım oraya dedim ve başladım yazmaya. Takipçi dostların her daim desteğini ve motivasyonunu bekliyorum. Yoksa benim gibi tembellik nedeniyle emekli olmuş adam için bu işler gerçekten yorucu..

Gelelim Karavan ile Orta Asya gezimize..

Bu gezi hem bizim için, hem de yakından takip edenler için gerçekten daha fazla insana paylaşmayı hak eden, cesaret ve macera dolu olduğu kadar, bir o kadar da yorucu ama bilgilendirici oldu. Geziyi daha önce paylaştıklarımızdan, paylaşmadıklarımızdan, eşimin günlüklerinden, benim aklımda yer edenlerden, olabildiğince dağıtmadan, sıkmadan, fotoğraflara, videolara boğmadan, sistematik bir şekilde güzergahı takip ederek yazmaya çalışacağım. Her zaman söyledim, yine söylüyorum. Bu paylaşımların amacı asla para kazanmak, kişisel reklam yapmak filan değildir. Bizler nasıl ki bir yerlere gidecek iken daha önce gidenlerin yazdıklarından faydalanıyor isek, başka insanlar da bizden faydalansın. Hepsi bu!

Bu gezi için 13 Şubat 2023 günü Balıkesir Güre'den yola çıktık. Trabzon'da biraz fazla oyalandık ve 12 Mart 2023 günü Hopa'dan Batum'a çıkış yaparak, asıl yolculuğumuza başlamış olduk. Gezinin Türkiye ayağı için ayrıntılı bilgiler yazmayacağım. Sadece karavan hazırlığı hakkında işe yarayabileceğini düşündüğüm notlar yazmaya çalışırım.

Türkiye-Gürcistan-Rusya- Kazakistan-Özbekistan-Kırgızistan-Rusya-Moğolistan-Rusya-Kazakistan-Rusya-Finlandiya-İsveç-Norveç-İsveç-Danimarka-Almanya-Avusturya-İtalya-Slovenya-Hırvatistan-Karadağ-Arnavutluk-Yunanistan-Türkiye

Şeklinde olan bir rotadan bahsediyoruz. Görüldüğü gibi bazı ülkelere birden fazla kez giriş çıkış yapmışız. Bunların tabiki bir nedeni var. Yoksa gezimizin en can sıkıcı anlarını yaşadığımız, zamanı gelince ayrıntılarını okuyacağınız Asya ülkeleri sınır geçişlerinin daha az olmasını isterdik. Türkiye hariç 18 ülkeye giriş yapmışız. Şhengen ülkerinin gümrüksüz geçişlerini saymazsak tam 16 defa pasaport-gümrük kontrolünden geçmişiz. Bunun her geçişte hem çıkılan ülke hem de girilen ülke kontrolü olduğunu hesaplarsak 32 defa kontrolden geçtiğimiz ortaya çıkar. Gerçekten sabırlı ve istekli olduğumuz ortaya çıkıyor.

Bu geziye üç karavan olarak çıktık. Yazıların devamında göreceğiniz üzere, aramıza katılan arkadaş da oldu, yolda ayrıldıklarımız da... ve biz en son Finlandiya'dan itibaren yalnız devam ettik. 

Bizim karavan 2014 model 17 m3 Ducato Motokaravan. Karavanı 2019 yılında aldığım panelvan araçtan yaptırmıştım ve hala daha kendim yapmaya devam ediyorum. Çünkü memlekette karavanı yaptırdım, ohh bitti muhabbeti maalesef yok. Her zaman hiç ummadık yerinde ummadık zamanda iş çıkartabiliyor. Bu yolculuk boyunca çok ciddi sıkıntı çıkarttığını söyleyemem ama çıkarttıkları da zamanı gelince yazılacaktır. Nasıl merak uyandırıyorum ama, olacak bu yazı, olacak :))


Bu özet giriş yazısından sonra artık başlayabiliriz..

2- GEZİYE HAZIRLIK


Sağ olsun Tunay bey böylesi bir geziye bizi davet edip, beraber gidelim deyince önce kesin hayır dedim. O kadar uzun yol, bilinmedik bir coğrafya, üstelik Rusya'da savaş var. Şaka gibi ama savaş olan kocaman bir ülkeye karavanla gezmeye gideceğiz. Canımı yolda bulmadım filan dedim. Üstelik karavanıma da çok güvenmiyorum. O yollarda bozulursa rezil oluruz diye düşünüyorum. Bir taraftan da içimdeki gezgin virüsü beni dürtüklüyor.. şimdi değilse ne zaman?.. Bütün bunları 2022 sonbaharında düşünüyoruz. Biliyorum ki evet dersek yapacak o kadar çok iş var ki..

Sonunda planlanan rotadan tadilat yapıp, Rusya savaş bölgesine yakın geçmeden gitme planına evet dedim. Evet dedim ama aklımızda bir bir soru işareti. Aklıma hep eski Rus filmleri geliyor.  Siyah beyaz karanlık sokaklar, sürekli birbirini takip eden garip tipli adamlar, fakirliğin kol gezdiği, bir ekmek için kavga eden insanlar filan. Yahu diyorum Sibirya buz gibi sürgün bölgesi, ne işimiz var oralarda..

Sonunda gezgin tarafımız ağır bastı ve başladık hazırlıklara.. Başlayınca gördük ki, bizim işimiz gerçekten zor. Planlanan en az 35 000 km yol ve ilkbahar, yaz, sonbahar, kış bütün mevsimleri içeren bir yolculuk olacak. Karavan zaten aracın kendi malzemeleri ile dolu, bir de bu kadar farklı hava koşulları için yedek kıyafetler, yedek yatak malzemeleri, mutfak malzemeleri alacağız. Nereye sığdıracağız ve acaba karavan kaç ton olarak yola gidecek. Düşündükçe insanın içini daraltan hazırlıklar..

Ben işin araç, karavan kısmına öncelik verdim. Eşim karavan yaşam alanı işlerine. Önce Facebook gruplarda yurtdışında neler lazım olabilir diye araştırıp, sormaya başladım. Sonunda şöyle bir liste oluştu;

Bu listedekilerin çoğunu hatta fazlasını bile aldım. Karavan için ön ve arka poryo bilyaları bile aldım. Ama aslında çoğuna ihtiyaç olmadı. İnsan doğuya giderken oralarda neler var, neler yok bilemeyince ister istemez yanımda olsun istiyor. Astana'da arka makasım kırılmıştı ve hiç ümidimiz yokken onun bile, üstelik orijinalini bulduk. Demem o ki çok yer kaplayan ve çok ağırlık yapan malzemeler çok da gerek yokmuş. Örneğin yedek 6 lt motor yağı bile almıştım. Arkadaş sanki oradaki insanlar hala At ile yolculuk yapıyorlar, her yerde aynı arabalar, aynı malzemeler var. Yeter ki internetiniz olsun, artık dünyanın her yerinde her şey var. Aslında asıl Avrupa'ya giderken malzeme götürmek lazım. Avrupa'da malzeme ve işçilik ücreti bize göre epey yüksek.

Arkadaşlar karavanlarına bitince doldurabilmek için karavan Lpg si taktırdılar, ben yedek tüp alarak yola çıktım. 3.ayda Rusya'da ilk tüpüm daha bitmemişti ancak Avrupa'da sıkıntı olmasın diye dolum yaptırdım. 6.ayda İsveç'te ancak bitti ve yedek tüpü takarak devam ettim. Aslında Avrupa tarafında da dolum yapılabiliyor ama bizim tüplere uygun başlık ayarlamak gerekiyor. O iş sanıyorum Avrupa'da biraz sıkıntılı.

Gezi için biz memleketim Trabzon'daki köye erken geldik ve diğer arkadaşları burada bekledik. o arada karavanın son bakımlarını yaptırdım. Fotoğraftaki garsonun çizmelerine dikkat edin. Bize her yer Trabzon ama burası öz hakiki Trabzon))..

Hangi mevsimde yola çıktığımıza bakın, yükseklerde kar bile var
. Ve Karadeniz kadının değişmeyen çilesi. Sırtlarındaki sepetler ile tarlaya hayvan gübresi taşıyorlar.




Yiyecek içecek kısmına çok girmiyorum, çünkü herkesin alışkanlıkları kendine göre. Önce doğuya gittiğimizden dolayı, oralarda gıda ve içecek fiyatları bizden uygun yada en azından bizdeki gibidir diyerek çok fazla gıda almadık desem de siz inanmayın )).. İki kapılı buzdolabımız ağzına kadar doldu. yetmesi geç bozulacak turşular, kuru gıdalar filan aldık. Trabzon'dan kaşar peyniri almıştım, 2 ay geçmeden bozuldular ve çoğunu çöpe attık. En çokta ona sinir olmuştum. oralarda alkolün her çeşidi var denir ama rakı bulmak çok zor. Bu da ekstra bilgi olsun.
Artık Batum bizi bekler...


3- GÜRCİSTAN

 


12 Mart 2023 günü Hopa'dan son alışverişlerimizi yapıp, sarp sınır kapısına geldik. Burada bir süre diğer karavancı arkadaşları bekledik. Onların da gelmesi ile asıl Orta Asya gezimiz başlamış oldu. 

Sarp kapısında eğer karavan sahibi ile şoför farklı kişiler ise ikisinin de karavan içinde geçişe izin veriyorlar. yok eğer bizim gibi karavan sahibi ile şoför aynı kişi ise yolcunun inerek üstteki kapıyı dolaşarak giriş yapması gerekiyor. Gürcistan'a kesinlikle ilaç götürmeyin derler. Uzun yolculuk için ister istemez biraz ilaç yedeklemiştim. Görmezler inşallah diyordum ama ne sordular ne aradılar. Karavanın arka kayar kapısını yalandan bir açıp içeriye bakıp kapattılar. Gürcistan tarafına geçince yeşil sigorta yaptırdık. Ortalık ana baba günü, keşmekeş hakim ve döviz bozmaya ve sigorta yaptırmaya çalışan simsar dolu. Aynı sigortaya 75 lari diyen de oldu ama biz çıkınca en solda, deniz tarafındaki büfede 45 lariye yaptırdık. En az 15 günlük yapıyorlar.

Akşam Batum'da bir otopark, bahçe karışımı bir yerde park ettik. Artık gece olmuştu ve yorgunluktan gezecek halimiz kalmamıştı. Burada kalalım dedik ve yanımıza gelen bir genç, sabah 9 dan sonra burası yasak, ona göre dedi. Pek de sıcak olmayan bir dil ile. O saatte yapacak bir şey yok, mecburen peki dedik. Aynı genç sabah 8.30 da bir telaş ile gelip, saat 9 oluyor hadi gidin dedi. Niyesini anlamadık ama, çıktık tiyatro binasının yanındaki parka geçtik. Tabelalarda ücretli yazmıyor ama birazdan yanımıza bir otopark değnekçisi geldi. 5 lari diye tutturdu.. Hava yağmurlu ve rüzgarlı, daha önce biz Batum'u gezmiştik zaten, kalalım mı kalmayalım mı derken, arkadaşlar gidelim dediler. Yolumuz uzun madem ufak ufak Tiflis yoluna gidelim dedik. Otoparkçı para koparma derdinde, Türklerde para çok, hepiniz zenginsiniz para dedi durdu ama, her köşe başında para verirsek bu yolculuk bitmez dedik :)).. Böylece Batum gezmesi yapmadan yola devam ettik.

Batum'dan sonraki durağımız Kutaisi şehri. Buraya gelmek için navigasyon bizi köylerden, ara yollardan, fındık bahçelerinin arasından götürdü. zaten ana yollarda çok fazla yol yapım çalışmaları vardı. sanırım Gürcistan'ı baştan yaratıyorlar.
Kutaisi Gürcistan'ın başkenti Tiflis'ten sonra ülkenin en büyük ikinci şehri. Nüfus bakımından ise en kalabalık üçünü şehri. Daha önceleri nüfus bakımından da ikinci sırada yer alırken, son yıllarda Batum'un popülerliğinin giderek artması nedeniyle üçüncü sıraya gerilemiş. Kutaisi, Rioni Nehri'nin kıyısına kurulmuştur. Şehrin başkent Tiflis'e uzaklığı 221 kilometre. Ülkenin İmereti adı verilen batı bölgesinde yer alır ve aynı zamanda bu bölgenin başkenti konumundadır. Tarihsel anlamda Gürcistan'ın en önemli şehirlerinden biridir. Orta çağlarda Gürcistan Krallığı'na başkentlik etmiştir. Ardından da İmeti Krallığı'nın başkenti olmuştur. Burası Lazların anavatanı olarak biliniyormuş.
Buranın en görülesi yeri Bagrati Katedrali. Katedral Unesco dünya mirası listesinde iken yapılan restorasyonun kötülüğü yüzünden listeden çıkartılmış. Sanırsam buraya da bizimkiler gelmiş:)).. Katedral yüksek bir tepede bulunuyor. burası halen gelenlerin hacı olduğu katedrallerden birisiymiş. Hava yağmurlu, parke taşlı yollar ıslak olunca bizim Ducatolar ile bilin bakalım ne oldu? 3 karavanda yarı yolda kaldık, tekrar geri geri indik ve patinaj yapa yapa zorla çıktık. Önden çekişli karavan ıslak ve dik yollarda sıkıntılı..








Kutaisi'nin nehir üzerindeki beyaz köprüsü ünlü. Beyaz köprü civarında eski Rus yapıları mevcut ama şehir genel olarak gelişememiş, Tiflis ile Batum arasında sıkışmış bir görüntü içerisinde. Beyaz köprünün yanından Bagrati Katedralinin olduğu tepeye teleferik var. Kişi başı 1 lari verip tteleferik ile tepeye çıkıp, karavanlara yürüdük ve sonrası karavanları aşağıdaki nehir kenarında bulunan Kilisenin yanına götürdük. Geceyi de orada geçirdik.

Artık 14 mart 2023..Tıp Bayramım Kutlu olsun ))

Akşamdan ertesi günkü mola ve konaklama yerine karar verip böyle koordinatlarını not alıyoruz. Yoksa arka arkaya gitmek gerçekten zor ve bazen tehlikeli de olabiliyor. Bu nedenle Kutaisi'den beraber yola çıktık ama şehir işinde bendeki navigasyon farklı yol gösterince bir birimizi kaybettik.
Kutaisi'den Tiflis 210 km ve yolun çoğu bölümünde yol yapım çalışmaları , yeni otoban yapım çalışmaları var. Dolayısıyla çok kötü bir yol ve yoğun trafik de olduğu için yorucu bir yolculuk oldu. Tiflise 25 km kala Mtsheta diye bir yerde Samtovra Manastırını gezdik.

Samtovra Manastırı
Samtovra Manastırının çok sayıda ziyaretçisi olması dikkatimizi çekti. Geniş bir bahçesi ve arka tarafında bir müzesi bulunuyor. Mtsheta şehri Kura nehri kenarında küçük bir şehir ve kutsal şehir olarak kabul ediliyormuş.

Manastır gezimizden sonra geldik Tiflis'e.. Ben yıllar önce de Tiflis'e gitmiştim ama bu defa inanılmaz kalabalık gördüm. Trafiği çok fazla artmış. Burada Belediye binasının yanındaki büyük otoparka konumlandık. Günlük 15 lari.. Fiş, makbuz filan yok. Görevli kılıklı adam eliyle 15 işareti yaptı, 20 lari verdim, tamam geç dedi. Eee, 5 larimi ver diyorum , yok tamam diyor. Ben diretince vermek zorunda kaldı. Demem o ki bunlar da sahtecilik konusunda fena değiller.


Yorgun ve aç olunca hızlıca bir şehir turu yapıp, yemeğe oturduk. Haçapuri denilen bol peynirli pideleri lezzetli. Tanesi 15 lari. Hingel denilen bir nevi iri mantıları bana göre değil. İçinde azcık et yada peynir var ama bol hamur işte. Üstelik domuz etli olmasın da karışık tabakta etli ve peynirli olsun dedik. Garson kızarmış olsun mu gibi bir şey söyledi, biz de evet kızarmış olsun, iyi pişsin dedik. Ortaya 3 ayrı tabakta 15 tane hingel geldi. Etli, peynirli ve kızarmış hingel tabağı. Yanlış olmuş desek de geri alamayız, kasada işlendi dedi. O Gürcüce biz Türkçe/ İngilizce anlatınca karıştı..2 şer tane zor yedik, gerisini paket yaptırdık ama sonra yenir mi bilmem. Tabağı 9 lari. Ev yapımı kırmızı şarapları fena değil. Bardağı 5 lari ve bardak dolu olarak geliyor.
Son olarak 1 lari yaklaşık 7.5 lira. Hesabı siz yapıp, kıyaslayın.









Başkent Tiflis tarihi İpekyolu üzerinde kurulu olduğu için her zaman bölgenin Sosyo-ekonomik  çekim merkezlerinden olmuş. O yüzden olsa gerek ki, şehir oldukça gelişmiş durumda. Kura nehrinin etrafında irili ufaklı tepelerle çevrilmiş bir şehir. Baratashvili köprüsü civarındaki ikici el pazarı ünlü. Zaten park ettiğimiz Belediye binasının otoparkına çok yakın yerde. Önce orayı gezip, sonrası karşıya geçip teleferik ile Narikale kalesine çıktık. Burası şehrin tepeden en iyi görülebilen yeri. Burada Gürcülerin kadın kahramanı Kartlis Deda'nın heykeli bulunuyor. Buradaki kale içerisini gezdikten sonra aşağıya, eski şehre yürüyerek indik. 

Zamanın Selçuklu sultanı o bölgede kuş avlarken vurduğu kuş dereye düşmüş. Kuşu almak için giden köpek geri gelmeyince merak edip gitmişler ve bakmışlar ki köpek sıcak bir suya düşmüş, çıkamıyor. Böylece bugünün ünlü Tiflis hamamlarının sıcak suyunun kaynağı bulunmuş olmuş.

Burada ilginç bir de cami var. Çift mihraplı Cami olarak bilinen Cuma cami.. Tiflis’in en eski ve tek camisi. Cami 1895 yılında inşa edilmiş. Camide hem Sünnî hem de Şiî Müslümanlar ibadet ediyor. Caminin hem sağ tarafında, hem de sol tarafında mihrap var. Yani cami ikiye bölünmüş, ama fizikî bir duvar ayrımı yok. Camide iki imam varmış ve kendi cemaatlerine farklı zamanlarda namaz kıldırıyorlarmış. Caminin içerisindeki çiniler görülmeye değer güzellikte. 


Trinity Katedrali  1995 ve 2004 yılları arasında inşa edilen, dünyanın üçüncü en yüksek Doğu Ortodoks katedrali ve toplam alana göre dünyanın en büyük dini yapılarından birisi. Çok fazla ziyaretçisi vardı. Katedral büyüklüğü nedeniyle çok uzaklardan bile görülebiliyor. Altın renkli görüntüsü, mermer merdivenleri ve çok yüksek tavanını ilgi çekici bulduk.

Tiflis gezmesinin yorucu geçen bu ikinci gününün akşamı buranın gece hayatı ile ünlü Tkavi çıkmazı denilen bölgesine gittik. Türk restoranlarının da bol olduğu ama daha çok Arap restoranlarının olduğu sokağı çok sevdik diyemem ama yerli biralarının tadına baktık. Şarapları kadar güzel olmadığını söylemem lazım..

Artık sabah Rusya yoluna çıkma zamanı...

 

4- RUSYA'YA İLK GİRİŞ

 

Tiflis'te kaldığımız yerden sabah erkenden Viladikavkaz yönüne doğru yola çıktık. Erkenden çıktık çünkü aldığımız bilgilere göre Rusya'ya geçmek için gideceğimiz yol çok dağlık, muhtemelen kar nedeniyle aralıklı kapalı olacak. Gümrük geçişi nasıl olacak onu da merak ediyoruz. Dolayısı ile gündüz gözü ile yol almak istiyoruz. kahvaltı bile yapmadan çıktık, o derece!

Tiflis Rusya arası yol fotoğraflarından bazıları..




Bir saatlik yolculuktan sonra Ananuri kalesinin önünde mola verip, kahvaltı yaptık. Kale güzel bir baraj havzasına bakıyor. Herkes yol çok kötü dedi ama bize çok kötü gelmedi. Kar tünelleri biraz ürkütücü gelse de kocaman Tırlar ile bile kolaylıkla geçilebiliyor. Dağlar çok vahşi ve ıssız. O ıssız dağların karında çok berrak, bembeyaz kar beklenir ama bir kirlilik vardı. Yol kenarlarında bizdeki gibi öyle geniş rahat dinlenme tesisleri yok. Kilometrelerce Tır kuyrukları var. Tır şoförlerine Allah kolaylık versin, gerçekten zor bir işleri var. Her yerde "men Azeriyem" diyen Türkçe konuşan birileri var. Bu coğrafya çok vahşi ama bize bir o kadar da yakın.
Dağlar, tepeler, bol virajlı, çukurlu yollar aşıp, Kazbegi sınır kapısına geldik. Gürcistan tarafından çok kolaylıkla çıkıp, 1 km kadar sonra Rusya kapısına girdik. Pasaport kontrolü çok çabuk oldu. Karavanın bagajını, içini, tüm dolapları tek tek açtırarak baktılar. Bu iş toplam 10 dk sürmemiştir. Pasaportları kaşeleyip verdiler.. Aaa bu kadar mıydı bu iş, çok kolay oldu diye sevindik.
Sonra bizi fotoğrafta görülen konteynere yönlendirdiler. Orası da gümrük kontrol bölümüymüş, araçlara geçici ithalat belgesi gibi bir şey vereceklermiş. Hikaye ondan sonra başladı. Orada çalışan kız belkide ömrümde gördüğüm en asabi, saygısız, seviyesiz kız çıktı. Kızda bir surat bir surat aman Allah'ım.. Herkese çok kötü davranıyor ama sanırım Türklere çok daha da kötü davranıyor. Zaten sıfır İngilizce biliyor, Rusça bilmiyoruz diyoruz ama o bıdı bıdı saydırıp duruyor. Dolduralım diye 3 tane form verdi. Doldurup veriyoruz . Yok burada imza çizginiz altına atılmış, yok burası okunmuyor diye formları geri verip yeniden doldurun diyor. Orada bulunan Türkçe bilen bir Azeri vatandaş "bunun erkek arkadaşı yok, hepsi ondan dolayı" dedi. O derece. Sonuçta fırça yiye yiye o konteynerin önünde tam 4 saat ayakta bekledik. Bir ara yine yanlış doldurursanız sizi Gürcistan'a geri gönderirim dedi. Amaaan gönderirsen gönder dedim ama Türkçe bilmediğinden anlamadı sanırım.
Yanlış anlaşılma olmasın ama sanırım o kızın Türklerle ilgili bir kuyruk acısı var. İtiraf edin hanginiz ne yaptı, ya da yapmadı?
😬
Umarım bütün kapı geçişleri bu kadar yorucu, sinir bozucu olmaz. Yoksa vay halimize.. Bu sinir bozucu geçişten sonra direkt Viladikavkaz'da daha önce belirlediğimiz yere gittik ve geceyi orada geçirdik.




Sabah Viladikavkaz da konakladığımız yerden güne başladık. Burası yol kenarında büyükçe bir park alanı. Arkasındaki ormana sabah erken saatlerde pek çok insan gelip yürüyüş yapıyordu. Önce çarşıda Rusya için yeşil sigorta yaptıracak sigortacı aradık. Bulmamız biraz zor oldu. Sonunda bulduğumuz adam sigorta fiyatları çıkardı, Sadece aylık sigorta yapılıyormuş ve çoklu sürücülü 10000 ruble, tek sürücülü 5000 ruble dedi. Bizim 3 gün sonra Kazakistan'a gideceğimizi
öğrenince boşuna yaptırmayın, ceza yerseniz 800 ruble cezası var, şansınız iyi giderse yemezsiniz de dedi. Mantıklı deyip yaptırmadık. Kısmet artık!



Viladikavkaz çok küçük bir yer gibi görünüyor ama araç trafiği çok yoğundu. Sigortacıyı bulmak için karavanları park edecek yer bulmakta bile zorlandık. Yollarda ve köprülerde çok sayıda heykel var. Binalar çoğunlukla tuğladan, 2 katlı olarak yapılmış düzenli ve sakin bir yer havası var.






Nevruzda Özbekistan'da olmak istediğimizden biraz hızlı yol almaya çalışıyoruz. Bugün 300 km civarı yol geldik. Çeçenistan ve Dağıstan'dan geçtik. Çeçenistan'a geldiğimiz her taraftaki liderleri Kadirov'un resimlerinden anlaşılıyor. Hemen bütün erkekler bıyıksız ve uzun sakallı tipler. Gencecik erkek çocuklar bile daha yeni çıkmaya başlayan sakallarını uzatma derdindeler. Ama bıyıksız!. İnşan manzaraları iç açıcı değil. Kadınların, genç kızların hepsinin başı kapalı. Bazıları gerçekten saçı gözükmeyecek kadar sıkı sıkı kapalı olsa da çoğunluğu başlarında mendil gibi bir şeyle sadece tepeyi kapatacak şekilde bir örtü kullanıyordu. Bildiğimiz kapı, gümrük kontrolü yeri yok ama giriş ve çıkışta polis kontrol noktaları var. Bizi durduran olmadı. Çeçenistan bölgesinde çok sayıda yemyeşil ekili tarım alanları gördük. Çok sayıda sera var. Yol kenarındaki geniş arazilerde At sürüleri gördük. Büyük şehirleri Grozni'nin içinden geçtik. Çok büyük camileri var. Birisini Bizim Sultan Ahmet camisine benzettik. Cuma namazı zamanı olduğu için durup Camilerini gezmedik. mezarları uzun taşlı ve üzerinde çatı bibi kubbeler var. Müslüman mezarlıkları çok bakımlı ancak Hristiyan mezarlıklarında inekler otluyordu. Petrol çıkarılan yerler gördük. Erkekleri bizimkiler gibi yabancı kadınlarla konuşurken hep gülüyorlar ama pek iletişim kurmak istemiyor halleri vardı. Dağıstanlılar daha düzgün gibi geldi bana. Dağıstan girişinde polis bizi durdurup, kontrol etti. Plakamızı gören polis Selamünaleyküm diyerek geldi yanımıza. Saç sakal traşı olmuş, temiz giyimli polislerdi. Karavanı öylesine yalandan kontrol edip, geçin dedi. Dağıstan, Çeçenistan'a göre daha düzensiz, fakir bir görüntü içerisinde. Ekili alanları çok az. Yol boyunca kurutulmuş balık satmaya çalışan çok fazla yer var. Geceyi yol kenarındaki bir Tır parkında, Tırların arasında bir yerde konaklayarak geçirdik. uzun yolculuk yapmış olmanın yorgunluğu ile yeter dedik.. yarınki hedef Astrahan..

Tarih oldu 18 mart 2023. Sabah yola çıktık ve 400 km yol yaparak öğle üzeri Astrahan'a ulaştık. Volga nehri kenarında, insanların yürüyüş yaptığı Azimut otelin önünde yerimizi aldık.






Astrahan modern yapıları ile şaşırttı. Önce olmazsa olmaz Astrahan Kremlin'ini gezdik. Kubbeleri yeşil, duvarlar beyaz bir saray ve Kilise 'den oluşuyor. etrafında geniş parklar var ve parklar tertemiz. Burada Lenin'e selam vermeden geçemezdik, verdik selamımızı. Sokak aralarında gezerek kaybolduk. Karşımıza güzel bir ahşap müze çıktı, onu gezdik.
Astrahan Volga nehrinin Hazar'a döküldüğü yerde,11 adacık üzerinde kurulmuş, dolayısı ile köprüleri ve su kanalları bakımından zengin bir şehir. Rusların meşhur havyarlarının tedarik merkezi burasıymış. Aynı zamanda Üniversite şehriymiş. Çok sayıda Türk öğrenci olduğu da söylendi. yemek yediğimiz restoranda çok güzel Kafkas müziği ve oyunları izledik.
 
Artık Özbekistan yoluna çıkabiliriz..




5- ÖZBEKİSTAN GİRİŞİ

 






Astrahan'dan Kazakistan tarafına yola çıktık. Rusya'nın küçük köylerini geçe geçe ilerledik. O arada bir nehir üzerine kurulmuş, hiç güven vermeyen , uyduruktan duba gibi bir şeyler eklenerek yapılmış köprüyü hiç unutmayacağın. Kazakistan girişinden sonra yolun büyük kısmı çok güzel. Saatlerce göz alabildiğince çöl gibi uçsuz bucaksız ovanın içinden gidiliyor. Aralarda at ve deve sürüleri var. Yer yer petrol sondaj makinaları çalışıyor. Ama saatlerce gidip tek insan görmediğimiz zamanlar oldu. Yol boyunca en çok olan şey mezarlıkları. Geceyi Atırav'da geçirip sabah yine yola çıktık. Bundan sonraki yol Özbekistan Beyneu'ya kadar çok fena. Geceyi Beyneu'da geçirecektik ama tozun toprağın içinde bir yerleşim yeri. Rüzgar artınca insanın nefesini kesen bir toz bulutu ve soğuk hava var.
Berneu'da depoları doldurduk. Daha önce Kazakistan girişinde 450 kazak parasına ( litresi 18 lira) aldığımız mazot burada 10 lira gibiydi. Pompada yine 450 yazıyor ama kasada verilen litreyi hesaplayıp neredeyse yarısı fiyat aldı. Anlamadık ama hoşumuza gitti )).. Burada depo dolunca tabanca otomatik kesmiyormuş. Hepimizin deposundan dışarıya mazot taştı.. Sonunda Atırau'ya ulaştık. Stadyumun arkasında park edip, geceyi orada geçirdik. Yorgunluktan ve karanlıktan dolayı şehri gezmek kısmet olmadı.

Ertesi sabah yola çıktık. Niyetimiz Özbekistan'a geçmeden sınıra yakın bir yerde geceleyip, sınır kapılarını gündüz geçmekti. Ancak Park etmeyi planladığımız yere gelince gördük ki tozun toprağın içinde bir köy. Arada esen rüzgarın kaldırdığı toz bulutunda nefes almak bile zorlaşıyor. Dedik biz Özbekistan yoluna devam edelim.

Kazakistan'dan Özbekistan çıkış kapısına geldik. Terslik zaten ilk sıraya girerken başladı. Bütün sınır kapılarında olan uzun tır kuyruğu burada da var. Normalde tırlar sağda kuyruk olur, küçük araçlar solda. Bizde doğal olarak tırların solundan devam edip kapıya dayandık. Önümüzde 6-5 araç var, ohh ne güzel sıra az deyip beklemeye başladık. Yarım saatten fazla bekledik ki birisi geldi uyardı, yanlış yerde bekliyorsunuz küçük araçlar tırların sağından giriyor dedi. Haydaaa.. Geri geri gidip, tırların arasından bir boşluk bulup sağlarına geçtik. Uzun bekleyiş orada başladı. Önümüzde ancak 10 araç var ama sürekli tırları aldıkları için, 2 saatten fazla bekledik. Akşam yemeğimizi kuyrukta yedik.
Sonunda içeri girdik. İlk kontroller hızlı geçti, karavanları öylesine arayıp içeride işlemleri yapmaya gönderdiler. Pasaport ve araç evraklarını polise verdik, birşeyler anlattı anlattı, sonra ayağa kalkıp fısıldayarak bir şeyler demeye başladı. Ben safa önce anlamazdan gelip, safa yattım ama olmadı. Keş yok, kredi kartı kabul ediyor musun diye sordum
😬
.. Ne diyeceğini bilemedi, şaşırdı, olmaz para vermeniz lazım diyor. Güvenlik nedeniyle nakit taşımıyoruz fikan dedim. O diretti, biz direndik. Gidin evraklara fotokopi çektirip gelin dedi. Bir fotokopi odası bulduk, içeride kimse yok. Çelmeceden boş kağıtlar bulup fotokopikeri çekip geri geldik. Kuyruk uzamış, sıra beklerken gördüm ki millet pasaportlarının içine para koyup veriyorlar. Oradan birisi siz patrona da para vermemişsiniz işiniz zor dedi. Patron dediği ilk odada elimizdeki sıra kağıdına kaşe basan adam. Neyse sıramız geldi ve bu defa işimizi halletti. Araç işi bitti diye Pasaport kuyruğuna geçtik. Aşağıda başka bir yeşil damga daha basılması lazımmış. Araçları kontrol eden yerde yeşil yelekli denilen adamı bulduk. Kağıtlarımızı aldı, o da fısıldayarak bakıyor. Ona da nakit paramız yok, bilmiyorduk, kredi kartımız var, çok uğraştık yeter geçelim filan demeye çalıştık. Adam önce bön bön baktı, insafa geldi ve kağıtlara kaşe vurup verdi.
Pasaport polisi genç bir delikanlıydı. Türkçe anlıyorum ama konuşamıyorum dedi. En düzgün, güleç yüzlüleri oydu. Kısa sürede işlemleri yaptı.
Bitti, geçtik gittik sanıyorsanız yanlıyorsunuz. Kapıdan çıkmak bile bir saat karavanın içinde bekledik. Tırları geçiyorlar, sıra bize ne zaman gelecek Allah bilir. Sonunda Özbek sınırına dayandık! Özbekistan girişi nasıl olacak.. du bakalı..
Daracık bir yol, kapkaranlık bir ara bölge yolundaki bekleyişimiz 2 saat kadar sürdü. Sonunda tırlara ara verip ufak araç kuyruğundakileri almaya başladılar. Sıra bize gelince yaşşasıın kardeş Özbek polisleri işimizi sorunsuz çabuk hallederler ve hemen geçeriz dedik. Dedik de demez olaydık!
İlk karşılayan polis başladı ahret sorgusuna.. Özbekistan'a neden gelmişiz, ne işimiz varmış, Türkiya'da (burada Türkiya diyorlar) sorun mu yaşamışız, o kadar yolu neden gelmişiz. Turistik gezi diyoruz, adam siz manyak mısınız gözleri ile inanmadan bakıyor. İlk sınavı geçip araç kontrol noktasına geldik. Benzer sorulardan başladılar karavanı aramaya. Karavanı en ayrıntılı burada aradılar. Bagajımızdaki iki bavulu indirtip yan binadaki x-ray cihazından geçirip gelmemi istediler. Sorular ciddi ve gayri ciddi, hatta salakça sürekli devam ediyor. Arabada silah var mı, Polat Alemdar ne yapıyor, siz Türk müsünüz Kürt müsünüz? şeklinde bitmek bilmiyor. Araç kayıt kamerasını kapat diye kızdılar. Fişini çektim kapandı. Memori kartı var mı diye soruyor. Var desem bir sürü iş, yok dedim. Oaaa diye homurdandı, tamam diyor. Layn memori kartsız araç trafik kamerası mı olurmuş ))

Sonunda arama ve sorgulama bitti elimize tutuşturdukları kağıtları onaylatmak için binaya gönderdiler Ortamı nasıl tarif edeyim bilemiyorum. Eski rus ajan filmleri izlemişseniz bilirsiniz. Karanlık ile loş arası aydınlatma, herkesin birbirine kuşku ile baktığı, her an bir şeyler olacakmış havası. Valla inanılmaz, çok farklı bir deneyim. Burada rüşvet yok ama bitmek bilmeyen onay var. Şu odaya gidip kaşe vurdurun, şu odada şunu kaydettirin tarzı işler bitmiyor. Sonunda bitti herhalde deyip karavanın yanına geldim ve yanıma başka bir polis yada görevli her neyse geldi, beni takip edin, aracınızı kayıt edeceğim dedi. Bu vatandaş çok düzgün Türkçe konuşuyor. Nereden geliyorsunuz diye sorunca İstanbul dedim. Benim de İstanbul'da Beylikdüzü'nde evim var dedi. Yaw dedim madem öyle saatlerdir burada sürünüyoruz, neden gelip yardım etmiyorsun?. Burada işler böyle gibi bir şey söyledi. Araç bilgilerini bilgisayara kayıt ediyor, toplasan 3-4 satırlık iş, yarım saatten fazla sürdü. Hava buz gibi soğuk. Anlama kapasitesi yerlerde sürünüyor.
Sonunda bir evrak verdi, işiniz tamam gidebilirsiniz dedi. Karavana atlayıp 200 metre kadar ilerideki çıkış kapısına gittik. Orada tekrar kontrol. Önce karavanın arka kapısını açıp öylesine baktı, sonra evraklara baktı. Süpriizzz. Şu evrağın şurasında iki kaşe daha basılması lazım, gidip bastırıp gelin dedi. Ben böyle her şeyi anlaşılır yazınca orada da anlaşılır konuştuğumuzu sanıyorsanız büyük hata yapıyorsunuz.
Çoğu Türkçe benzeri dil bilmiyor ve kelimeleri uzata uzata ve hızlıca bir şeyler söylüyorlar. Bizse bazen anlıyoruz bazen de anlamış gibi yapıyoruz.. Tekrar karavanla geri döndüm. Beylikdüzü'lü polise gittim, işin tamam git dedin ama burada kaşeler eksikmiş dedim. Oaaa gibi bir şey dedi önce, ki bunlar tamam demek için genellikle oaaa gibi garip bir ses çıkartıyorlar. Şu binaya git kaşelettir dedi. Gittim oraya, kuyruk var. Saat olmuş gecenin 01 i ve sanırsam hepsi tır şoförü. Görevliye kağıdımı göstereyim dedim, bir uğultu oldu. Türkçe bilen birisi, görmüyormusun sıra var dedi. Haydaa, sesini yükseltsen kavga etmek anlık iş. Sessizce sıra beklerken bir süre sonra oradan birisi, sizde tır yok galiba burada değil de şurada işinizi yaptırmanız lazım dedi. Dediği odaya gittim, oradaki de önce baştaki odaya gidin dedi. Baştaki odaya gittim, masanın üzeri para dolu, para sayma makinesi ve pos cihazları var. Şu kadar Özbek parası ver dedi. Baktım burada kaçış yok yada rüşvetten çok verilmesi gereken bir para gibi. Özbek param yok, kredi kartı yada Rus rublem var dedim. Kredi kartı olmaz, ruble olur 200 ruble ver dedi. 200 ruble 50 tl ediyor zaten, tereddüt etmeden verdim. Yan odada o dedikleri kaşeleri bastırıp, kapıya gittik.
Akşam 6 gibi girdiğimiz Kazakistan sınır kapısından gece 01.30 gibi Özbekistan tarafına geçmiş olduk.
Varsa cesaretiniz, bu sabrınız, enerjiniz sizler de buyurun. Ben bile kendime şaşıyorum ama şartlar böyle.

Özbek tarafına geçince o yorgunlukla hemen kapı çıkışındaki lokantanın yanında kaldık. İki aylığı 15 dolardan sigorta yaptırdık. Oradaki duş yerinden hortumlarla suyumuzu doldurduk. Özbekistan tarafının yolu Kazak tarafını aratmıyor. Kötü. Çok kötü... Saatlerce yokluğun ortasında araç sürüyorsun. Issızlığın ortasında türküsü iyi gidiyor )). Kazak tarafında olan at veya deve sürüleri bu tarafta yok. Sınırdan Nukus şehrine kadar, aralardaki kısa molalar dahil, 12 saat araç sürmüşüz. Yol boyu öyle bizdeki gibi dinlenme yerleri filan yok. 1-2 yerde uyduruktan kafeler vardı. Yol boyunca petrol istasyonu yok. Buralarda deponun bitmesini beklemeden azaldıkça doldurmak gerekir. Mesafeler çok uzun, yoksa yolda kalmak işten bile değil.

Sonunda Nukus şehrine ulaşınca artık kültür gezisi gezimiz de başlamış oldu.. Devamı gelecek sayfalarda..