" Her yer en az bir defa görülmeyi hak ediyor "

MEKSİKA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
MEKSİKA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Teotihuacan


Tanrıların doğduğu yer olarak kabul edilen ve Meksiko City’nin 30 km kuzeybatısında bulunan Teotihuacán, en büyük Mezoamerikan ( Kolomb öncesi Amerika) şehri.
Bazıları dünyanın en büyüklerinden olan piramit yapılarıyla ünlü ve şehrin tarihçesi M.Ö. 100 yılına kadar dayanıyor. Efsaneye göre burası tanrıların toplandığı ve kainatın yaradılışını konuştukları yer, fakat şehrin gerçekte kim tarafından ve ne için kurulduğu hala bilinmiyor.

UNESCO’nun Dünya Mirası sit alanı olarak ilan ettiği bölge 'Ölüler Yolu' olarak adlandırılıyor. Bu bölge birçok küçük yapı ile çevrili. Teotihuacán’da görülmesi gereken ana yapılar; yolun kuzeyinde bulunan Ay Piramidi, doğusundaki Güneş Piramidi ve güneydoğusunda, yolun sonunda bulunan Quetzalcoatl Tapınağı. Teotihuacán’ı bu kadar ilgi çekici yapan ise, hakkında çok az şey biliniyor olması.



Mexico City'de Teotihuacan'a gitmenin en kolay yolu otobüsler ile gitmek. Otobüsler del Norte Otobüs garından kalkıyor. Gara Über ile gittik ve gördüğümüz manzara bizim Esenler otogarı gibi, kalabalık, herkes bir telaş içerisinde, simsarlar yolcu kapma yarışında. Teotihuacan'a giden otobüsler için biletlerimizi aldık, öyle koltuk numarası filan yok, uyduruktan bir fiş verdiler. Tek yön 55,gidiş dönüş 110 Meksika doları. Gidiş-dönüş için indirimi yok, ama zaten oraya tek bir otobüs şirketi çalışıyormuş. 

Teotihuacan'a internette yada yerel tur şirketleri ile bolca tur reklamı var ve hepsi başka başka fiyatlarda. Onların hiç birisine gerek yok. Sonuçta rehberlik hizmeti için anlatacak çok şey yok ve üstelik oradaki kalabalıkta grup olarak dolaşmak neredeyse mümkün değil. Boşuna para kaptırmanın alemi yok. İçeri girmek 70 Meksika doları, öğrencilerden ücret almıyorlar. Bütün masraf bu kadar.








Teotihuacan'a gelince ilk gördüğümüz çok geniş bir alan olduğuydu. Hava çok sıcak ve biz burayı nasıl gezeceğiz kaygısı. Girişteki bütün satış mağazalarını neredeyse tek sattıkları şey hasır şapkalardı. O güneşin altında dolaşmak için almakta fayda varmış.



Önce küçük piramidcikleri gezdik. Küçük dememe bakmayın aslında bunlar da fena değil ama ilerideki devasa güneş piramidi ile kıyaslayınca bunlar insanın gözüne küçük geliyorlar.








Etrafta biraz dolaşıp enerjimizi ve cesaretimizi toparlayıp bu muhteşem kuyruğa girdik. Allah'tan kuyruk hızlı ilerliyor ama o kadar çok insan var ki kuyruğun başı görünmüyor. Ama buraya gelip de büyük piramidin tepesine çıkmamak olmaz. 


Yukarı çıktıkça fotoğraflar çektim. İnsanlar karınca gibi görünmeye başladılar. Mexico City zaten 2300 lerde rakımı olan yüksek bir şehir. Burada yükseldikçe yorgunlukla beraber nefes almak daha da zorlaşıyor.



Sonunda insanların ilahlara dönüştüğü, efsanelerin şehri Teotihuacan'da güneş piramidinin tepesindeyiz. karşıdaki devasa ay piramidi bile buradan küçük görünüyor. 

Bu şehir hakkındaki efsanelerden bazıları..

Bu kent insanların vücudunu imal eden ilahların bir araya geldikleri yerdir. İnsan soyunu imal eden ilahlar, insan kılığına girerek insanlara uygarlığı öğretmiş ve göklere dönmüştür.

Tüylü Yılan (Quetzalcoatl) efsanesi burada başlamıştır ; ölümün ve dirilişin, göksel suların ve rüzgarların tanrısıdır. Aynı zamanda bir yıldız tanrısıdır, sabah yıldızı tanrısıdır. “Tan vakti yıldızının efendisi”dir. Takvimi ve kitapları insanlara indiren ya da icat eden odur. İnsanlarla yaşadıktan sonra, göklere dönüşünde kalbi sabah yıldızı haline gelmiştir.

Şehir ile ilgili diğer efsanelere göre, şehirde ilk yaşayanlar Tanrı'ya burada uyum içinde yaşayacaklarına dair söz verdi. Bu açıdan şehir bir Ütopyadır. Evrenin ahengini sağlamak burada yaşayanların görevidir. Yaşayanların diğer görevi ise doğaüstü güçlerle insanlar arasında yeniden bağlantı kurmaktır. İnsanlar Meksika Vadisini tahrip ettikleri için, büyük bir volkanik patlamayla cezalandırılmışlardır.

Güneş Piramidi dünyanın 3. büyük piramididir. Piramidin altında bulunan bir mağarada 100 metrelik bir tünel keşfedilmiştir.





İnsan sürüsü halinde çıktığımız zirveden yine aynı kuyruk halinde aşağıya indik. Bol seyyar satıcılı bir alandan, yorgunluktan bitap düşmüş bir şekilde otobüs durağına gittik. Otobüs kuyruğunda yine insan kalabalığı ve sıraya girdik.   Otobüsler geldikçe sıra ile biniliyor. İki otobüs birden geldi, görevli gibi birisi kuyruktakileri saydı, son 3 kişi bizi söyledi ve öndeki otobüse yönlendirdi. Tam biz ön kapıdan bindik ve otobüs hareket etmeye başladı. Arka taraflara doğru ilerledik ama hiç boş yer yok. Şoförün yanına döndüm, onun sıfır İngilizcesi, benim sıfır İspanyolcam ile otobüste hiç yer yok ki, bizi indir dedim. Ya da demeye çalıştım. Bu arada biz anlaşana kadar adam yola devam ediyor. anlayıp bizi bırakana kadar epey gitti. Sonunda 3 tane bilet verip bizi indirdi. Biz söve söve kuyruğa geri döndük. Oradakilere aslında biz kalkan otobüse binmiştik ama yer yokmuş, inip geldik, sıranın başında olmamız lazım diye anlatmaya çalıştık ama her kes öylesine bakıyor ( içimden geçen tarifi burada yazmayayım ), mecburen tekrar sıranın sonuna geçtik.

Böylece dünyanın en önemli antik kentlerinden birisini ziyaretimiz sona erdi..

Son olarak geziden geriye kalan kısa videolarımı da paylaştım mı bu yazı da sona erer :)









KÜLTÜR - SANAT / MEXİCO

Mexico City, Paris’ten sonra 150’den fazla müze ile dünyanın en çok müze sahibi ikinci şehri unvanına sahip. Bu kadar çok müze olunca insan hangilerini görmek istediği konusunda karar vermekte zorlanıyor. Bizim gezimiz boyunca ziyaret ettiklerimizden bazıları hakkında kısa bilgiler ve çektiğim fotoğraflardan bazılarını paylaşmak istedim. Böylece aslında Meksika'nın aslında  ne kadar derin bir kültür şehri olduğu hakkında da aklınızda yer etmesini istedim.


Zocalo Meydanı:
































Meksika'nın en büyük, dünyanın 3. büyük meydanı olarak biliniyor. Mexico City gezimizin ilk günü  buraya gittik. Her taraf seyyar satıcı ve insan dolu ama meydan o kadar büyük ki, ortalıkta insan sanki kalabalık değilmiş gibi görünüyor. Etrafı tarihi binalar, kilise ve müzeler ile çevrili. İnsanların yarısı kadar da resmi giysili, pek çoğu çelik yelekli gruplar halinde polis dolu. O kadar polis olunca insan başta kendini güvende hissediyor ama bir süre sonra acaba neden bu kadar çok polis var ki, demek bir tehlike var diye düşünmeye başlıyor. Ben öyle düşündüm, başkalarını bilemem.
Gezimizin ilk günü Noel tatiline denk geldiği için resmi tatildi. Dolayısı ile bazı binalar kapalıydı ama bazıları binaların içerisinde ne var acaba diye bakmaya çalışıyorlardı.. ( ben onları tanımıyorum :) )

Leon Troçki Evi Müzesi









Troçki’nin yaşadığı ve öldürüldüğü kırmızı boyalı duvarlı bir evdir. Troçki'nin hayatını, tarihteki önemini, büyüklüğünü düşününce burası o düşüncelerden sonra küçük, mütevazi bir ev görüntüsünde.. Ben burayı çok sevdim.

Kızıl Ordu'nun kurucusu olan ve önemli Marksist teorisyenlerden biri olarak bilinen Lev Troçki, Joseph Stalin ile girdiği siyasi rekabeti kaybedince tüm resmi görevlerinden alındı ve Sovyetler Birliği'nden sürüldü. Bu harita onun yaşadığı sürgün haritası..

1929-1933 yılları arasında Büyükada'da sürgün hayatı yaşayan Troçki, 1937'de Meksika'ya sığındı. Ancak burada Ramón Mercader isimli İspanyol bir Sovyetler Birliği ajanı, gazeteci kılığında röportaj yapma bahanesiyle Troçki'nin evine girdi ve buz baltasıyla Rus siyasetçinin kafasına vurarak ölümüne neden oldu.

Troçki'yi öldüren Mercader'e 1961 yılında Sovyetler Birliği Kahramanı madalyası verilmiş.

Fotoğrafı büyütüp bakarsanız Lenin ile birlikte Sovyet Rusya'yı kuran ekibin, Stalin gelinde ne oldukları hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz.

Frida Kahlo Müzesi



Burası gizemli ve özgün bir sanatçının Frida Kahlo’nun eski evidir. Kocası Diego Rivera ile birlikte bu evde yaşamışlar. Müzede sanatçının kişisel eşyaları gösteriliyor - mücevheri, şövalyeler üzerinde tamamlanmamış tuvaller ve boyadığı stüdyoda duran tekerlekli sandalyesi. Frida Kahlo tablolarının yanı sıra müzede Meksikalı sanatçılar Jose Maria Velasco ve Jose Clemente Orozco’nun eserleri yer alıyor.

Orada iken yaktın bizi be Frida diye yazmıştım. Müze saat 11 de açılıyormuş. Girişte kuyruk olduğunu okuduğumuz için 11 olmadan kapısına vardık. Aman Allah'ım kuyruk ki ne kuyruk. Meksika demek Frida Kahlo demek, buraya gelmişken müze evini ziyaret etmeden dönmek olmaz dedik.. Dedik de bu kadarını hiç bekliyorduk. Tam 4 saat sürdü kuyrukta beklememiz. Kendi kuyrukta bekleme rekorumuzu yaptık ve ömür billah bir daha bu kadar kuyrukta bekleyeceğimi sanmıyorum. 


Kuyrukta beklerken kızartılmış çekirge ( ya da ben çekirgeye benzettim) satan seyyar satıcı.. Tadını merak etmedim, kızartma sevmem ben :)..











Başına gelmedik kalmayan Frida, geçirdiği tren kazasından sonra sakat kalmış ve yataktan kalkamamış. Annesi sıkılmasın diye yatağının tepesine yukarıdaki gibi aynalar yerleştirmiş. Bu yatakta uzun yıllar yatmaz zorunda kaldığından "en çok kendimi tanıyorum, o yüzden en çok tanıdığımın, kendimin resimlerini yaptım" demiştir.

 Nacional de Antropología Müzesi



Burası 1968 yılında kapılarını açmış ve dünyanın en büyük Antropoloji Müzesi olarak biliniyor. 26 sergi salonuna sahip, şaşırtıcı derecede çok güzel bir müze. Meksika’nın her tarafından toplanan eserler sergileniyor. Özellikle Maya ve Aztekler bölümü çok değerli eserlere sahip.





















Birbirinden ilginç binlerce eser var. Burada paylaştığım  fotoğraflar sadece küçük bir fikir versin diyedir.

Museo Nacional de las Culturas





Tesadüfen girdiğimiz bu müzede Türk fotoğraf sanatçısı Kamil Fırat'ın Anatolia adlı sergisini görmek hoş bir süpriz oldu.

Palacio Nacional




Meksika hükümdarı Hernan Cortes tarafından yaptırılmıştır. Ziyaretçilerin bugün görebileceği yapı 1693 yılında inşa edilmiştir. 1920’de binaya bir kat daha eklenmiştir. Ulusal Saray öncelikle öncelikle Diego Rivera’nın duvar kağıdı koleksiyonu ile ünlüdür. Duvar resimlerinde 1521’den 1930’lara kadar Azteklerden, İspanyollara, Fransızlara ve sonradan onlara başkaldırıya kadar tüm Meksika tarihi resmedilmiş. Hatta Meksika’nın geleceği bile resmedilmiş deniliyormuş. Meksika tarihinin önemli şahsiyetleri olan kral Moctezuma, Zapatista, Hidalgo, Juares Benito gibiler yanında Meksika’yı sömürgeleştiren İspanyol Cortez, Karl Marx, Lev Troçki gibi dünya şahsiyetlerinin çoğu duvarlara resmedilmiş. Aralarda karısı Frida'yı da eklemiş. Saraya giriş ücretsiz.






































Bu kadar haklı bir üne sahip devasa duvar resmi önünde fotoğraf çektirmezsek eksik olurdu!

Palacio de Bellas Artes

Mexico City nin simge yapılarından birisi. Dışarısı içerisinden daha güzel. İçeride duvarları daha çok ressam Diego Rivera'nın kocaman resimleri ile kaplı.



Binanın tam karşısındaki binanın üst katındaki  kafeden çektiğim güvercinli Güzel Sanatlar Sarayı..




Castillo de Chapultepec


1780-1990 yılları arasında Aztek kale alanına kurulmuş. Kale kentin en güzel panoramik manzaralarını sunmaktadır. Kaleyi çevreleyen bahçeler İmparatoriçe Carlotta tarafından kendisi tarafından tasarlanmıştır.










Kalenin sadece manzarası yok, içeride Ulusal Tarih Müzesi var. 

Museo de la Revolucion




Meksika devrimi anısına yapılmış bir anıt. Yukarıya asansör ile çıkılıp,yürüyerek iniliyormuş ama çok kalabalık ve çok kuyruk olunca çıkma şansımız olmadı. Aynı zamanda gelinlerin fotoğraf çektirdiği bir alan sanırım..

Palacio Postal


Şehrin tarihi postane binası. İçeriyi gezmeye izin vermiyorlar ama bu kadarı bile çok güzel.




Hastahane





Bir yanlışlık var herhalde ne hastanesi demeyin. Burası şehrin tarihi hastanesinin koridorları. Eski bir hastanesi var, ziyaret edebilirsiniz diye okuyunca, bi bakalım nasılmış dedik. Böyle bir yer..

Soumaya Müzesi
Özel mimarisi ile dikkat çekici bir müze. Müze ücretsiz. İçinden spiral şeklinde katlara ulaşılıyor. Resim heykel modern sanat ile ilgili değişik eserler sergileniyor. İçeride özellikle fildişi eserler ilgi çekici.








Museo del Tequila el Mezcal



Yüzlerce tekila ve mezcal çeşidinin sergilendiği bir müze. Asıl müze üst katta ve oraya çıkmak 60 Meksika doları, yani 15 lira gibi ama müzeyi gezenlere ücretsiz bir tekila, bir mezcal shot tattırıyorlar.












Çok fotoğraflı bir yazı oldu ama daha fazlada azaltmak istemedim, benden  ancak bu kadar.. Daha asıl kültür sanat başlığında Theotihuacan gezimizi yazmam lazım ama çok olacak, bari onu başka başlık olarak yazayım.