" Her yer en az bir defa görülmeyi hak ediyor "

TÜRKİYE etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
TÜRKİYE etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

İSTANBUL'DAN KARS'A TREN YOLCULUĞU


Doğu ekspresi yataklı vagondan bilet alıp Kars yolculuğu yapmanın, bu memleketin en zor bilet bulunan seyahat aracı olduğuna iddiaya girerim. Geçen yıl kış boyunca, beraber gitmek için birkaç arkadaş, sürekli bilet baktık ama nafile.

İnternet'te çok karışık bilgiler ve bilet bulma taktikleri içeren bir sürü yazı var. Temel olan şu ki, tur şirketleri biletleri komple alıyorlar ve tur harici gitmek mümkün olamıyor.

Azimle….. diye başlayan ya da sabırla… diye başlayan pek çok atasözümüz var, bilirsiniz çoğunu zaten, her şey de yazılmaz ki ... İnternette yazanlardan birisi diyordu ki, yataklı vagon için bilet bulamasanız bile arada bir bakmayı ihmal etmeyin. Tur şirketleri satamadıkları biletleri son gün iade edebiliyormuş, ya da seyahatten vazgeçenler olabiliyormuş. Şansınız varsa onlardan yakalayabilirsiniz diye..

Ben o şansı 2 Aralık günü için yakaladım ve sonunda çok övülen Doğu Ekspresi ile Kars yolculuğu deneyimi yaşayacağım. Üstelik bilet bulunca sanki kaybettiğim bir şeyi bulmuş gibi sevindim ve hemen aldım. 

Doğu Ekspresi Ankara'dan kalktığı için oraya gitmenin en kolay yolu İstanbul - Ankara yüksek hızlı treni. Kars'tan İstanbul'a uçak ile dönüş planladığımız için en uygun pratik planlama böyle görünüyor. Pendik garından hızlı tren ile yolculuk başladı.

İlk bakışta yht.. Koltuklar arkaya yatmıyor ve bu biraz rahatsız edici durum.. İkinci tecrübe ise, eğer 4 kişilik grup değilseniz bizim gibi önünde masa olan 4 lü grup koltuklardan bilet almayın. Masanın üzerine kitap filan bırakırız diye düşünmüştüm ama yolculuk boyunca karşındaki adama, hele de bizim karşımızdaki gibi pis sakallı adama, bakmak hiç güzel değil..


Trende arada bir görevli tıpkı uçaklardaki gibi el arabası ile dolaşıp çay-kahve, atıştırmalıklar satmaya çalışıyor.. Kahve istedim ve verdiği kahve hiç duymadığım mesh diye bir marka. Üstelik poşetin içindeki ikinci poşeti sıcak suya daldırınca eriyenlerden. Fiyatı 3.5 lira ama hiç güzel değildi..

Toplu yolculukların olmazsa olmazı ağlayan bir bebek.. Bizim vagonda da onlardan bir tane var.. İlerleyen zamanda uyuyacağını umut ediyoruz :)



Trenin hızı aralıklı olarak en fazla 250 km/h oluyor ama bu hızda çok uzun süre gitmiyor. Hızlı trenin bir kafeteryası var, fiyatlar uygun ama küçücük bir alanda. Ben daha büyük, oturup yeyip içilerek gidilebilecek sanırdım. Mikrodalga fırında ısıtılıp servis edilen yemekler de var, fiyatlar makul görünüyor. Sık sık trende sigara içmek yasaktır anonsu yapılıyor. Sanırım gizli gizli sigara içenler var. Ama "sayın yolcularımız, seyahat boyunca ayakkabıların çıkartılması yasaktır" diye anons da yapılınca gülmekten kendimi alamadım.





Hızlı tren yolculuğu Ankara'da yeni yapılan tren garında son buluyor. Ben orayı ilk defa gördüm ve kendimi bir AVM nin içerisinde hissettim. Aradaki tünelden direkt eski gara geçtik. Aklımda eski tarihi gar lokantası var ve Kars yolcuğuna çıkmadan önce önce orada yemek yemek istiyoruz. Bizi karşılayan sürpriz ise Ankara garındaki tarihi Gar lokantasının kapanmış olmasıydı.. Yalnız kapandığını yeni garda ki danışma elemanları bile bilmiyor.. Tarihi lokantada yemek yeme hayalim suya düştü.. Eski gardan çıkınca hemen sol taraftaki kulenin içerisinde yine Tcdd ye ait kule restoranı varmış, orada yemek yedik. Servis, ortam ve fiyatlar güzel. Tavsiye olunur. Yaklaşık 3 saatlik bekleyişimiz "Doğu Ekspresi gara gelmiştir, yolcularımızın 1 nolu perondan trene binmeleri"  anonsu ile son buluyor.



Çok uzun bir tren, gördüğüm kadarı ile 11 tane vagon var. Yataklı vagonlar sondan 4 tanesi ve biz 8 nolu vagondaki yerimize gidiyoruz... Vagona giderken ortalardaki yemekli vagonu gördüm, çok uzakta görünüyor, insan zırt pırt buraya gelmez ki dedim.

Odaya girdik. Küçük ama sempatik bir havası var. Yan yana 2 tane koltuk var,onlar yatırılınca yatak oluyor. Üstte bir tane daha yatak var.Küçük bir lavabo ( tuvalet yok ), mini buzdolabı var. Hatta buzdolabına 2 su, 2 bisküvi, 2 meyve suyu koymuşlar.. Nevaleyi dolaba koyayım dedim, kapağı elimde kaldı.. Görevliyi çağırdım bu bozuk diye, geldi baktı evet bozuk ama bu saatte yapacak bir şey yok , sıcak soğuk bir ihtiyacınız olursa bana söyleyin, hallederiz dedi.. Bunda cebine sıkıştırdığım bahşişin katkısı ne kadar oldu bilemiyorum.. Oda ısısı gayet güzel, her odanın kendi ısı ayar anahtarı var oradan ayarlanabiliyor. 

Tren tıngır mıngır gitmeye başladı.. Yan odadan 2 tane çocuk ağlaması geliyor, susacaklar inşallah. Bu yolculukta çocuk açısından çok şanslıyız. Şimdi internet çekerken fonda tren türküleri, elimde şarabım bunları yazıyorum.. Daha ne olsun..



Akşam saat 18 gibi Ankara'dan yolculuk başladı. Hızlı tren ile buraya gelip Doğu Ekspresine binince insanda bu tren bu hız ile iki günde Kars'a varamaz hissi oluyor. Üstelik Tren o kadar sık duruyor ki, daha sonra fotoğraf çekmek için dışarıda konuştuğum bir delikanlı " abi bu nasıl tren,belediye otobüsü gibi" demişti. Yolculuk başladığında karanlıkta çökmüş olduğundan dışarısı ile bir ilginiz kalmıyor.

Dışarısı ile bağlantı kalmadı madem,biraz içeriden bilgi vereyim.Yataklı vagonlarda her vagon için bir görevli var. Önce geldi tren hakkında kısa bilgiler verdi,yatağın nasıl açılacağını filan tarif etti. Oda da 2 tane elektrik prizi var. Ne olur sadece telefonlarınız şarj etmek için kullanın, su ısıtıcı yada elektrikli ocak kullanmayın diye rica etti. İnsanlar elektrikli ocak getirip sucuk bile pişiriyor ama hem  elektrik sistemine tehlike yaratıyor hem diğer yolcular rahatsız oluyor dedi. Ne sucuğu yaa filan dedik güldük, olur mu öyle şey dedik.

İnternet çoğu yerde çekiyor. sadece doğuya doğru gittikçe kopmalar başlıyor. Yerleşim yerlerinden geçerken çekiyor. Oda da tuvalet yok ama yataklı vagonların iki tarafında da tuvalet var. Tuvalet kağıdı,sabun var ama çok temiz olduğunu söylemek zor ama esnaf lokantaları tuvaletleri seviyesinde. 

Yataklar çok rahat, temizlik açısından hiç bir tereddütümüz olmadı. Çünkü çok temiz görünüyorlardı.Zaten görevli de her yolcu için kesinlikle yeniliyoruz,gönlünüz rahat olsun demişti. Okuduğum yazılarda odaların ( aslında kompartıman demek lazım ) sadece içeriden kilitlenebildiği yazıyordu ama artık anahtar veriyorlar ve dışarıdan da kilitlenebiliyor. Akşam yemekli vagona gitmedik. Okuduğumuz yazılardan ne çok etkilenmiş isek, yanımıza fazla fazla yiyecek içecek almıştık, ki zaten sadece içecek kısmı ile ilgilendik.   

En güzel manzaraların sabahın ilk saatlerinde olduğu bilgisine sahip olduğumuz için uyumak için çok beklemedik.  Trende uyumak çok farklı bir deneyim. Benim gibi zor uyuyanlar için çokta kolay değil ama yatarak yolculuk ettiğini bilmenin keyfi insana yetiyor.  Tren yine sık sık duruyor, hatta bir ara uykumun arasında bu sefer fazla durdu sanki diyorum ama yarı uykulu uykulu emin değilim..




Sivas civarında sabah oldu.  Bekliyoruz ki karla kaplı manzaralar eşliğinde yolculuk yapacağız. Oysa ki buralar günlük güneşlik. Kahvaltı için yemekli vagona geçtik.  İki çeşit kahvaltı menüleri var 15 ve 20 lira fiyatlı. Malzemeleri çok az ve kötü bir çay eşliğinde kahvaltı yaptık. başka da yemekli vagona uğrama ihtiyacı duymadık zaten.Kahvaltı sonrası odaya döndük ki yan odadan gelen kesif bir sucuk kokusu.. Komşular sucuk pişirmiş ve tüm vagon sucuk kokusu ile kaplanmış. Görevlinin söylediği doğruymuş ama olacak iş değil. Yurdum insanı her yerde bi şekilde kendini belli ediyor!





Erzincan'a yaklaştıkça dağların tepelerinde ara ara kar görünmeye başladı.. İnşallah artar da kar manzaraları da çekerim diye hevesleniyorum ama olmuyor.  zaten bu trende fotoğraf çekmek tam bir işkence.. Açılabilen cam yok, öyle olunca da zaten kirli olan cama dayanıp  fotoğraf çekmek mümkün.. O yüzden fotoğraflarda cam yansımaları ve kir izleri oluyor. Bu yolculuğun çoğunlukla manzara için yapıldığı düşünülünce , işletmenin buna çözüm üretmesi gerektiğini düşünüyorum.




Tren kıvrıla kıvrıla yol alıyor. Erzurum' yaklaşınca vagon görevlisi tek tek dolaşıp Erzurum'da çağ kebabı siparişi vermek isteyenlerden kişi başı 25 er lira topluyor. Artık bu yolculuğun olmazsa olmazlarından sayılan bu çağ kebabı işine bizde katılıyoruz. Erzurum'da elinde poşetlerle pek çok delikanlı trenin etrafını sarıyor. hepsi de kendilerine gelen Çağ kebabı siparişlerini yolculara teslim etme telaşında. Küçük bir menü şeklindeki 1 ayran,2 şiş Çağ kebabı yanındaki diğer malzemeler fotoğrafta görülüyor. Çok soğuk değil ama lezzetsiz kuru,sert bir kebap geldi. Beğenmedim ama ,burada bu kadar olur herhalde.

Bu arada öğreniyoruz ki Erzurum'a gelmemiz 2 saat gecikmeli olmuş. Sivas taraflarında beklediğimiz süre meğer 2 saat kadarmış. Trenin motorunda bir şey bozulmuş ve onun tamirini beklemişiz.hava burada karardı ve daha Kars'a kadar yolumuz var.

Yolculuğumuzun en maceralı kısmı Erzurum'dan sonra başladı. Erzurum'dan yola çıktık,1 saat kadar gittik, elektrikler gidip gelmeye başladı. Bir süre sonra kaloriferler durdu ve içerisi soğumaya başladı. Battaniyelere sarılıp ısınmaya çalışıyoruz derken elektrikler bir ara tamamen gitti ve zifiri karanlıkta yol alıyoruz. Tam bir korku filmi yolculuğu gibi ama biz bunun da keyfini çıkartma peşindeyiz.Elektrikler erken geldi ama kalorifer jeneratörü ayrı imiş ve o bozulmuş bilgisi geldi. Sarıkamış'a kadar soğuk bir yolculuk yaptık ve orada 1 saat kadar Kars'tan jeneratör gelmesini bekledik. Kars Sarıkamış arası zaten 1 saat, soğukta bekleyene kadar gitsek daha iyi değilmiydi,anlamış değilim ama vardır herhalde bir bildikleri.

Bütün yolcular koridorlarda sohbet ediyoruz, son şaraplarımızı içiyoruz. Sonuçta herkes bu tren deneyimi için gelmiş ve bu da bir anı işte diyoruz. Sonuçta Kara tren olmasa da bir Tren bu da..

Kara tren gecikir 
Belki hiç gelmez
Dağlarda salınır da 
Derdimi bilmez

İstanbul'da 32 saat sürecek diye hesapladığımız yolculuk, 35 saat oldu ve 3 saat gecikmeli olarak nihayet Kars'ta son buldu.Keyifli miydi?.. Evet çok keyifliydi. Mutlaka gitmeye çalışın ama sakın ola ki yataklı olmayan yolculuk yapmayın,perişan olursunuz. 4 kişilik puşetliler de olur ama yakın arkadaş değilseniz oraya da bulaşmayın. Ya da 2 kişi olsanız da 4 kişilik puşetlinin hepsini alın,zaten fiyatları çok uygun,rahat edin..

Aklınız takılan sorular olur ise buralardayım :)

İSTANBUL


BALAT
Bir karikatür hatırlıyorum. Balat’ta sokakta oynayan çocuklardan birisi bağırıyor “fotoğrafçılar geliyor, kaçın! “ …İstanbul’un bu en çok fotoğraf çekilen bölgesinde durum, o durum. Her üç kişiden birisinin elinde fotoğraf makinesi var ve artık insanlar fotoğrafçılardan bıkmış durumda..
Balat aslında 6-7 Eylül 1955 olaylarından sonra şehri terk eden Rumlar ve sonrası varlık vergisi nedeni ile giden Yahudilerden kalan rengârenk evler ile dolu.  Sahile yakın bölgede o kadar çok ve çeşitli konseptte kafe açılmış ki, şaşırmamak ne mümkün. Ama asıl şaşılması gereken bu kadar entel dantel ana sokakların bir arka sokağına gidince ki kültür şoku oluyor. İki sokak arasında yüzyıllar var gibi .. Pislik içerisinde, bir o kadar da güvensizlik hissi yaşatan, her an başınıza yıkılacakmış gibi duran evlerin arasında yürümek biraz cesaret istiyor. Üstelik o arka mahalleleri Roman vatandaşlarımız sahiplenmiş ki, gerisini anlamanız zor olmasa gerek.
Sokaklarında biraz yürüdüğüm Balat izlenimlerimin özeti böyle. Çocuklar benden kaçmadılar ama, yine de onları çekmedim. Görmeyenler için çektiğim fotoğraflarımdan bazılarını paylaşıyorum ama yolunuzu o tarafa düşürüp,1-2 saat dolaşmanızı öneririm. Mutlaka şaşırtıcı bir şeyler göreceksiniz..























EMİRGAN KORUSU

emirgan korusu
Bu yazıda farklı bir şey deneyeceğim. Bu klasik bir gezi yazısı olmayacak. Nisan ayındayız ve İstanbul boğazına bakan Emirgan'daki Emirgan korusuna gidiyoruz. Neden Nisan ayı diyenler içinse, Nisan ayı Emirgan korusundaki lalelerin en güzel olduğu zaman olması..
emirgan korusuemirgan korusu
emirgan korusu

emirgan korusuemirgan korusu






















emirgan korusu

Koru, 17. yüzyılda Osmanlı padişahı IV. Murad tarafından İranlı Emir Güne Han'a armağan edilmiştir. Daha önce Feridun Bahçeleri olarak anılan bölge bundan sonra Emirgan Korusu olarak anılmaya başlanmıştır.2006 yılından itibaren her yıl Nisan ayında Lale Festivali düzenlenmektedir.
emirgan korusu
emirgan korusu
emirgan korusu
emirgan korusu

emirgan korusu
Koru içerisinde  Büyükşehir Belediyesine ait Sarı Köşk'te bulunmaktadır. ancak özellikle hafta sonu kalabalık nedeniyle, orada bir şeyler yiyip-içmekte sıkıntı yaşayabilirsiniz. ona göre hazırlıklı gitmekte fayda var. Zaten her taraf mangalcılar, piknikçilerle dolu olduğundan, siz en iyisi birkaç saat manzara seyredip, fotoğraf çekmek üzerine kendinizi hazırlayın derim.
emirgan korusu
emirgan korusu

emirgan korusu
Koruda her çeşit lale görmeniz mümkün. Hatta çok nadir bulunan ters lalelerden bile görmeniz mümkün.
emirgan korusu
  Emirgan Korusunun kendi güzelliği kadar, burada ki boğaz manzarası da ayrı bir güzellikte. Hele ki hava da güzelse,dünyanın en güzel şehir manzarasını izleyebilirsiniz.
emirgan korusu
emirgan korusu
Koru içerinde küçük bir de şelale park var. Dünyadaki en güzel üç ses ten birisi olan su sesini dinleyerek, yorgunluk atabilirsiniz. (diğer ikisini de bilirsiniz herhalde :)  )
emirgan korusu
Emirgan'ı gezdikten sonra bizim gibi, boğazda rakı-balık da yaparsanız nazar değmesin keyfinize. Hele ki akşam olur da boğaz köprüsünün muhteşem manzarası, boğazın ılık rüzgarı da size eşlik ederse.....daha ne olsun
emirgan korusu



ATATÜRK ARBORETUMU

Arboretumlar bilimsel araştırma ve gözlem amacıyla orijini ve yaşları belli, her biri doğru ve dikkatli bir şekilde bir araya getirilmiş olan çoğunluğu ağaç ve diğer odunsu bitki taksonlarının uygun seçilmiş alanlarda yetiştirilip sergilendiği tabiat parçalarıdır. Başka bir açıdan bakıldığında arboretumlar eğitim ve bilimsel yanları ağır basan bilgi, emek ve sabırla meydana getirilmiş birer canlı bitki müzeleridir.

Sarıyer'de ki bu Arboterumda çektiğim fotoğrafların bazılarını paylaşayım ki, sizlerde gitmek için çaba harcayınız. İlkbahar ya da Sonbahar da gitmeniz önerilir..