" Her yer en az bir defa görülmeyi hak ediyor "

BALKANLAR etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
BALKANLAR etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

OHRİD / MAKEDONYA

ohrid
Araba ile balkanlar gezisinde Tiran'dan sonra yeniden Makedonya'da, ama bu sefer Ohrid'deyiz. Ohrid ile ilgili çok güzel yer,çok dinlendirici yer ama bir günden fazla kalmak sıkar yorumlarını çok okudum. Çok güzel yer ise neden bir günden fazlası sıkıyor?.. Aklımın bir köşesinde bu soru yanıtını bekliyor.

Tiran tarafından Elbasan yolu üzerinden gelindiği için yollar biraz yorucu oldu. Çoğu yerde yol yapım çalışmaları var,sanırım 1-2 yıla kadar oralarda araba ile gezmek çok daha kolay olacak. Makedonya'ya geçince yol çok daha düzgün ve rahat. Zaten yol Ohrid gölü çevresinde dolandığı için, zaman zaman güzel manzara eşliğinde yol almak keyif vermeye başlıyor.
ohrid
ohrid
ohrid
Ohrid çarşının olduğu asıl merkezi yer,bizim ege sahil kasabaları havasında. Göl zaten deniz gibi büyük olduğu için, sahil havası fazlası ile hakim. Büyük bir çarşısı var,sokakların çoğu sahile yakın yerlerde ve sahilde bir feribot iskelesi bile var.Eski şehir bölümü biraz bizim Safranbolu'yu anımsatıyor.

Ohrid'i bu bölgede popüler yapan bazı özellikleri var tabii ki. Kiril alfabesi Ohrid'de doğmuş, o denli tarihi kültür mirasına sahip. Ohrid Gölü, Avrupa’nın en derin ve en eski krater gölü. Ohrid eski şehri, Unesco Dünya Kültür Mirası listesine alınan yerler arasında, hala eski yöntemle kağıt üreten bir atölye var. Ohrid’de yılın her günü için bir kilise yapılmış, küçücük şehirde 365 tane kilise varmış.
ohrid
ohrid

ohrid
ohrid

Biz Ohrid'de iken şansımıza Uluslararası halk oyunları festivali vardı. Bir süre onları izledik. daha çok Balkan ülkelerinden katılım vardı. Rengarenk cıvıl cıvıl elbiseleri, oyunları kadar ilgi çekiciydi. 

Çarşıda gezdikten sonra bu sıcakta yapılacak en iyi şey diye kendimizi kaldığımız otelin önünden göle atıyoruz. Durağan gölde yüzmek, denizde yüzmeye benzemiyor. Suyun kaldırma kuvveti azlığından mıdır nedir, daha çok gölde çimmek gibi bir şey oluyor. Ben kokuyu çok alamadım ama bizimkiler burası bayat balık gibi kokuyor deyip, erkenden çıktılar. Sonuç olarak öyle yüzme tatili planınız var ise, kendinize  deniz bulmanız tavsiye olunur. 
ohrid
ohrid
ohrid
Gölde çimme fiyaskosundan sonra aslında Ohrid bölgesinin en güzel ve ünlü olan yeri St. Naum bölgesine gidiyoruz. Buraya merkezdeki iskeleden teknelerle de gitmek mümkün ama madem arabamız var, araba ile gidiyoruz. Merkeze 20 km  uzaklıkta, yolu dar ve virajlı ama 30 dk kadar bir zamanda, rahatlıkla gidiliyor. Buraya gelince ilk söylediğim Balkanlarda ki en temiz yer herhalde burası oldu. Arabayı park ettikten sonra kale gibi bir kapıdan ve içerisi pırıl pırıl, bakımlı bir bahçe. Solda sıra halinde hediyelik ürünler satan ufak, ahşap dükkanlar, sağ tarafta plaj ve insanlar göle giriyorlar. 
ohrid
ohrid
ohrid
Göl sağ tarafımızda ilerlerken, asıl güzel olanın solda kalan bölge olduğu ortaya çıkıyor. Bu bölümdeki göl aslında yer altından kaynaklarla besleniyor ve Ohrid gölünün en büyük kaynağı burası. Su yer altından geldiğinden olsa gerek, burasının sıcaklığı yaz-kış sürekli 10 dereceymiş. Burada motorlu tekneler yasak, kürekli teknelerle göl turu yapılabiliyor.
ohrid

ohridohrid

Gölün üzerine ahşap iskeleler yapmışlar ve salına salına yemek yedik. Uzun balkanlar turunun en güzel uzo'sunu burada içebildim. Rakının yanından bile geçemez ama yokluk işte naapçan :)
ohrid

ohrid

ohrid

ohrid

Üstteki fotoğraflara dikkat ediniz. Aslında manzara aynı ve yemek yediğimiz bir saat boyunca çektiklerimden. sanırım havanın sıcak, suyun soğuk oluşundan kaynaklanan hoş bir durum oluyor. Bir anda suyun üzerinde bir sis tabakası oluşmaya başlıyor, 10 dk. sürmeden sis dağılıp, tekrar pırıl pırıl bir göl oluyor. 5-10 dk sonra aynı şey tekrar oluyor. Sadece bunu izlemek için bile olsa, o bölgeye yolunuz düşerse mutlaka buraya gidiniz. Ohrid için yeryüzü cenneti diyenler, sanırım burayı anlatmaya çalışıyorlar.
ohrid

ohrid
ohrid
ohrid

ohrid
ohrid
Burada aslında özel bir manastırda bulunuyor, tarihi 900 lü yıllara dayanan Aziz Naum Manastırı. Burada özellikle zihinsel problemi olan hastalara şifa dağıtıyorlarmış. Manastırın içinde bir de kilise var. St. Naum'un mezarı da bu kilisenin içinde bulunuyor. Makedonya ve Arnavutluk arasındaki bir tepede kurulmuş bu manastırın içindeki Ortodoks kilisesinde ilk Bektaşi misyonerlerinden Müslümanlığı ve Bektaşiliği yayan Sarı Saltuk’un sandıkası da bulunuyor. Rumeli ’nin fethi sırasında önemli rolü olan bu efsane evliyayı, Hristiyanlar ise Aziz Naum olarak kabul ediyorlar. Hangisi doğrudur bilinmez ama, aynı mezara Hristiyanlar Aziz Naum için mum dikerken, Bektaşiler de Saltuk Baba için dua ediyorlar.

Manastırın başka bir özelliği ise bahçesinde hatta çatısında bile bolca tavus kuşu olması.  Ayrıca her yerde yaklaşmayınız tehlikeli olabilir uyarısı vardı.
ohrid
ohrid
Manastırın bulunduğu yerin manzarası çok güzel. Hava  bulutlu ve akşam olmak üzere olduğundan, benimkiler  çok güzel olmadı ama, en azından gölün büyüklüğü hakkında da fikir verebilir.
ohrid

ohrid
Burası manastırdan 500 metre kadar orman içerisine doğru yürüyünce karşılaştığımız yer. Suyun yerin altından çıktığı ana kaynaklardan birisini böyle taş duvar ile örmüşler,üzerine de  küçük bir bina yapıp, Şapel haline getirmişler. Burada ki paralar ve dua köşesi, sanki bütün bunlar için tanrıya şükür ediliyormuş gibi geldi bana.
ohrid

ohrid

ohrid

ohridohrid
Akşam yine Ohrid merkezdeyiz. Hava serinlemiş olduğundan her taraf insan dolu. Bayram tatili olduğundan olsa gerek, her taraf  Türklerle dolu. 3 kişiden birisi Türk burada yorumunu bile yapmıştım. Sahildeki kafelerde yer bulmakta bile zorlanıyoruz.

Bizde Ohrid'de daha fazla kalmayı planlamıştık aslında. Ama çarşıyı gezdik, hele ki Naum bölgesini gezdik, gölde yüzmenin tadı da yok.. yani başka da yapacak bir şey yok. yorumlar haklı imiş. Çok güzel, mutlaka görülmeli ama bir gün yetiyor. Zorlarsan 2 gün belki ama fazlası sahiden sıkmaya başlar, ben de söylemiş olayım.

Artık Yunanistan üzerinden Türkiye'ye gelme zamanıdır..





TİRAN / ARNAVUTLUK

tiran
“Maşallah pek de güzel boylu posluymuş” dediğiniz kızların, “Biz aslen Arnavut göçmeniyiz” dediklerini çok duymuşuzdur. Ya da yakın zamanda açıklanan Avrupa'nın en güzel kızları Arnavutluk'ta bilgisinin teyidi için Tiran'dayız. Ama nedense ortalıkta vaay ,çok güzelmiş diyebileceğimiz kızlar gözükmüyorlar.Olsun gelmişken biraz Tiran'ı gezelim bari :)

Baştan söylemiş olayım. Tiran gezi açısından çok alternatifi olan bir şehir değil. Şehir zaten İstanbul'un bir ilçesi büyüklüğünde ve turistik açıdan gezip,görülecek yerler en fazla 5-6 saatte gezip,görülebilir. Ama yeme-içme özellikle kırmızı etlerinin lezzeti ve fiyat açısından diğer ülkelere açık ara fark atabileceği kesin.Tiran ile ilgili bir çok yazıda gidip görmeye değer olmadığını yazanlar var. Ben kesinlikle katılmıyorum. Zaten benim gezi anlayışıma göre her yer en az bir defa görülmeyi hak ediyor. Ayrıca Tiran kesinlikle gezmeyi,görmeyi fazlası ile hak ediyor. Sadece uzun süre kalmanın gereği olmadığını söyleyebilirim.
tiran
tiran
Şehrin tam kalbindeki bu meydan aynı zamanda Arnavutluk’un halk kahramanı İskender Bey’in heykeline de ev sahipliği yapıyor. Meydan güzel bir park ile düzenlenmiş ve çevresindeki bir çok görülmeye değer yapıya da yürüme mesafesinde yer almaktadır.Tiran'da çarşı gezilecek yerlerde buraya yakın olan yerler. Bu meydanda uzaklaştıkça kalite düşmeye başlıyor, sokaklarda çöpler artmaya başlıyor.

Tiran ve trafik konusunu ayrıca yazmam gerekir. Şehrin trafik açısından da en yoğun bölgesi bu meydanın etrafında ki yollar. Ama Arnavutlar için  trafik ışıkları sadece süs görevi yapıyor sanırım. Kimse kırmızıya , yeşile falan bakmıyor. Önünü boş bulan devam ediyor. Yollar çok fazla geniş ve şerit sayısı fazla.Hele orada 6 taraftan yolun çıktığı bir kavşağın içerisinde kaldık ki, aman Allah'ım, kimin nereye gittiği belli değil.Yine de o kördüğüm gibi trafikte, herkes yolunu bulup,çok beklemeden devam edebiliyor. Asıl yaya dolaşmak daha tehlikeli. Bakıyorsun yeşil yanıyor, yolun ortasına gelmeden bir taraftan arabalar geliyor, insan ne yapacağını şaşırıyor. 
tiran
tiran
tiran
Merkeze yakın olan caddelerin temizliği  ve düzeni, insana modern bir Avrupa kentinde olduğu duygusu yaşatıyor.Cadde üzerinde çok temiz ve şık kafeler var. Fiyat olarak bira sudan ucuz olduğu için ( espri değil bu),  buralarda uzun süre takılabilinir bile.
tiran

tirantiran
tiran
İskender Bey meydanında olunca hemen çok yakınında bir saat kulesi ve bir cami dikkati çekiyor zaten. Burada ki, Edhem Bey Camii, tek kubbeli ve kare planlı, giriş kısmında revaklar bulunmaktadır. Caminin ve revakların iç yüzeyi kalem işi nakışlarla süslüdür. Enver Hoca döneminde 1966’da ibadete kapatılarak müze haline getirilen cami 1990’da tekrar ibadete açılmış.Küçük ama şirin bir cami, 2 dk.da olsa içine bakmaya değer. Saat Kulesi, 1822 yılında Edhem Bey Camii’ni de yaptıran Hacı Ethem Bey tarafından yaptırılmış.Saat Kulesi 90 merdiven basamağına ve 35 metre yüksekliğe sahipmiş. 
tiran

tiran

tiran
tiran
tiran
tiran
Ethem Bey Camisinin 100 m. kadar aşağısında Orthodoks Autocephalous kilisesi yapılmış. Burası gördüğüm en yeni kilise sanırım.Modern bir bina yapmaya çalışmışlar. Dışarıdan bakınca kiliseden daha çok müze falan gibi bir yapıyı andırıyor. İçerisi de çok yeni olduğundan, değişik ama çok güzel mi bilemedim ama, farklı bir kilise haline gelmiş.
tiran

tirantiran


tiran

tiran
tiran
Sırada balkanların en uzun ve en dik teleferiği olan Dajti teleferiği var.Çok keyifli mi derseniz değildi ama buraya gelip de, buna binmemek olmaz diye bizde bindik.4500 m. uzunluğunda ki teleferik yolculuğu yaklaşık 20 dk sürüyor. 6 euro ücreti var ve aslında son 5 dk.sı dik dağa tırmandığı için daha heyecanlı geçiyor. aşağıda ki manzara fena değil, daha çok boş yeşil alanlar ve aralarda seyrek evlerde var.
tiran
tiran
tiran
Teleferiğin çıktığı dağın adı da Dajti dağı zaten ve burası şehre çok uzak olduğundan, şehir manzarası çok güzel değil.Burada güzel bir restoran-kafe var,orada serin serin bir şeyler içmek keyifliydi. Arka tarafta bizdeki gibi para ile atlara bindirmeye çalışanlar, tüfek ile balonlara atış yaptırmaya çalışanlar var.uzun vakti olanlar için trekking için güzel bir yer gibi duruyordu ama bizim daha görmek istediğimiz yerler var,kalamayız.
tiran
tiran
tiran
Tiran'a gidenlere önereceğim, mutlaka görün diyeceğim tek yer burası. Bunk'art  1972-1978 yılları arasında yapılmış bir sığınak. oraya gitmek için navigasyona adresi girdim. navigasyon bizi bir tünelin ağzına getirdi, herhalde yanlış oldu dedim, dolaştım biraz,tekrar yükledim, yine aynı yere getirdi. Tünelin başında sandalyede oturan adam bizi fark etti ki,eli ile gelin işareti yaptı. Bunk'art'ı arıyoruz dedik, evet burası, girin dedi.Daracık uzun,kötü yollu bir tünele araba ile girdik. Tünelin çıkışında da elinde telsizli bir adam. Meğer tünel tek şerit olduğundan,arabaları kontrollü geçiriyorlarmış. Biz aslında o sığınağın bir parçası olan tünelde, ziyaretimize başlamışız bile.
tiran

tiran
tiran
tiran
tiran
tiran
Burası Enver Hoca'nın yaptırdığı 5 katlı,106 odalı bir sığınak. Gişedeki görevliler içeride fotoğraf çekmek yasak uyarısı yaptıkları için, biraz gizli gizli fotoğraf çekmeye çalıştık. zaten içerisi genelde loş,karanlık olduğu için,hızlı fotoğraf çekmeye pek müsait de değil.Üzeri ormanlık olan bir dağın altında ki sığınağa giriş kapısı bile baştan insanı ürkütüyor. İçerisi sağa, sola devam eden daracık koridorlar ve bu koridorlara açılan bir sürü oda ile dolu. O yüzden oranın tamamını gezmek neredeyse mümkün değil. Bizde kendimizce bir yol takip etmeye çalıştık. Odalar artık müze olarak kullanıldığı için daha çok Arnavutluğun  İtalyan'lara karşı verdiği bağımsızlık savaşına ait bilgi ve objelerle dolu. Yukarıdaki yatak ve bitişindeki çalışma odası, Enver Hoca'ya aitmiş.İnsan burada nasıl uzun süre yaşar diye düşünüyoruz. Ne mücadeleler verilmiş,saygı duymamak mümkün değil. Oradaki radyoda sürekli olarak, o zamanki Tiran radyosunun yayın kayıtları çalıyor.

Akşam yemeği için Tiran'daki ünlü Era Restauranta gittik. Şık döşeli bir restoran ama, sandalyeleri bildiğin tahta ve çok rahatsız edici. uzun süre oturulmasın diye sanırım. Wifi olmayan restoran,bence gereksiz bir üne sahip. Elbasan tavası ünlü dediler, çok beğenmedik. zaten uzo istedim, bizde ki lokal uzo dedi, su katınca beyazlamayan,anasonsuz,ne olduğu belirsiz uzolarını da beğenmedim zaten :).. Bilgi olsun.

Ertesi sabah artık buralarda bize göre yer yok deyip, tekrar makedonya'ya, bu sefer Ohrid'e doğru yola çıkıyoruz. Orada görüşürüz :)

Son not olsun. Arnavutluk'ta daha uzun kalacaklara önerim, Tiran'a 30 km uzaklıktaki Durres şehrini tercih edebilirsiniz. orası Adriyatik kenarında olduğundan daha gelişmiş,denizi temiz,güzel otel ve restoranların olduğu söylendi oradan günübirlik gelip  Tiran çok rahat gezilebilir. Aklımda Durres kalmadı değil, ilk fırsatta..