" Her yer en az bir defa görülmeyi hak ediyor "

OUTER BANKS / N.CAROLİNA

Durham'da iken hafta sonu tatili için okyanus kenarında bir yere deniz tatiline gidelim dedik. Bölgenin en popüler yerlerinden olan Outer Banks bölgesine karar vererek, cuma sabahı koyulduk. Yolumuz yaklaşık 300 mil ve navigasyon 4 saat olarak gösteriyor. Biz sık mola ve gezerek gideceğimiz için saatin bizim için bir anlamı yok. Amerika'da otoban yolu üzerinde benzinci yada dinlenme yerleri yok. Bunun için yoldan çıkıp,birkaç dakikalık sürüşten sonra ancak mola yerine varılabiliyor. O yüzdendir ki çok fazla mola verme şansımız olmadı ama yine de cazip tabelaları takip ederek yoldan çıktıklarımız oldu.






İlk mola yerimiz bir köle çiftliği olan Somerset Place.. Modern tarım öncesi bu arazilerde köleleri çalıştırıyorlarmış. Aslında değişen pek bir şey yok ya neyse.. İşte o köle evlerinin de olduğu bir çiftlik burası ve müze olarak ziyaretçilere açık. Çiftlik sahiplerinin ihtişamlı yaşamı ile kölelerin zor koşulları gösterilmeye çalışılmış gibi ama bana çok farkları varmış gibi gelmedi. Ana bina ve bakımlı bahçesi sahiplerin yeri ama bir çit ötesi de kölelerin yaşam alanları. Şimdi bile sinekten durulmuyor ki,yüz yıl öncesini düşününce her iki taraf içinde zor koşullar. Şimdilerde pek bir şey kalmamış gerci ama, böylesi bir yer..


İkinci mola yerimiz Pocosin Lake denilen göl oldu.Uzaktan manzarası çok güzel görünüyordu,sapalım dedik. Göl kenarına gelince biraz hayal kırıklığı oldu. Çok bulanık,adeta çamur gibi bir suyu varmış. Biraz fotoğraf çekip yolumuza devam ettik.





 4 saatlik yolu yaklaşık 7 saatte giderek sonunda varış yerimiz olan Outer Banks bölgesine vardık.Burası haritada görüldüğü üzere iki tarafıda deniz olan,upuzun ve dar bir yarımada. Biz artık acıkmış ve yorulmuş olduğumuzdan soluğu okyanus kenarında bir mekanda aldım. Burası  http://www.fishheadsobx.com adlı bir restoran-bar. Manzarası inanılmaz güzel bir yer. Yiyecek ve içecek menüleri oldukça güzel. 

Bu arada söylemiş olayım. Dünyanın her yerinde var ama özellikle Amerika 'da Yelp adlı proğramı çok kullanıyorlar. Bu proğramda o bölgedeki gezilecek yerler, yemek için mekanların ayrıntılı bilgileri ve oraya gidenlerin yorumları mevcut. Bu sayede gidilecek yeri seçmek ve orada süprizle karşılaşmamak açıcından çok işe yarıyor.






Yemek ve dinlenme molasından sonra otelin yolunu tuttuk. Çünkü güneş batmadan okyanus ile tanışmak istiyoruz.kaldığımız  Days Inn Kill Devil Hills Oceanfront - Wilbur okyanusa sıfır noktada ve güzel bir otel. 

daha önce İspanya'nın Coruna şehrinde okyanusa girmişliğim vardı aslında. Gerçi orada daha suyun ıslattığı kuma basınca ayaklar donacak kadar soğuktu,o yüzden girdiğim pek söylenemez ama. Burada su soğuk değil,tersine ılık bile sayılabilir ama dalgalardan suya girmek ne mümkün. Zaten suda yüzen hiç kimse yok. Aralarda tek tük sörf yapanlar var o kadar. Ayrıca buralarda köpek balığı olma ihtimalide yüksekmiş. Koşulları düşününce kimsenin girmemesi ya da girememesi anlamlı geliyor. Bir süre dalgalarla boğuştuk, bendeniz bir Karadenizli olarak böyle azgın dalgalara alışığım dedim ama, yinede 2 kulaç attığımı bile söyleyemem. Kumsal uçsuz bucaksız ve çok ferah bir atmosferi var. İnsana işte bu yaa, hayatta deniz olacak dedirtiyor.





Akşam yemeği için tercihimiz Thai restoranı oldu. Bizim Eda, öğrenci bir dönem Hongkok da okuduktan sonra, bizi de bu Uzakdoğu restoranlarına alıştırmadı değil.Bana hala daha bu hem tatlı hem acılı yemekler bir garip gelse de epey alıştım sanırım.


 Buralarda dondurulmuş yoğurt, dondurma kadar tercih edilen bir tatlı çeşidi. Yoğurt deyince  aynen dondurma gibi her türlüsünü yapıyorlar. Yemek sonrası gittiğimiz dondurulmuş yoğurtçunun mekan düzeni de ilginçti. Tavandaki tahtaların arasına kağıt ve madeni paralar sıkıştırarak değişik bir atmosfer yaratmışlar.








Ertesi günkü ilk gezi yerimiz Jokey's Ridge Eyalet Parkı denilen aslında deniz kenarında yaratılan bir çöl. Oldukça geniş ( 426 dönümmüş ) bir alan ve güneşin altında yarım saat yürümek bile bizi epey bunalttı. İnsanlar çöllerde nasıl yaşıyor,biraz empati yapınca bile insanın içi daralıyor.





Bu bölgenin iki tarafı da okyanus olduğu için haliyle çok sayıda deniz feneri bulunuyor. Biz bunlardan iki tanesini gezdik. Sanırım çoğu da birbirine benziyordur. Bunlardan Cape Hatteras Deniz Feneri Amerika'nın en yüksek deniz feneriymiş. 2 katlı bina yüksekliğindeki bu fenerin zirvesine dinlene dinle çıkmayı başardık.O sıcak havada,o daracık merdivenleri çıkmak epey zorlayıcı bir şeymiş.

 Günün son kültürel gezisini Atlantik deniz müzesine yaptık. Burası yukarıdaki haritada görülen, araba ile gidilebilen en güneydeki yerde. Küçük ama şirin bir deniz müzesi. Burada korsan kaptan galiba, fotoğraf çektirdim.Biraz dolaşıp,geri dönüyoruz.




Akşam gün batımı için Duck Town Boardwalk'dayız.Burada insanlar manzarayı daha güzel izlesinler veya manzara eşliğinde yürüsünler diye deniz kenarında uzun uzun iskelelerle yürüyüş yolları yapmışlar. Manzarası gerçekten güzeldi ve bende bolca fotoğraf çektim. Oradaki martılar da sanki bana poz vermek istercesine hiç kımıldamadan uzun süre öylece durdular. Güneş battıktan sonra oluşan kızıllığı seyrederken,bir taraftanda soğuk bira içmek güzeldi...
Pazar sabahı oteldeki kahvaltıdan sonra yine okyanus kenarında uzun bir yürüyüş yaptık  Eda'ya bir arkadaşı oranın donutları iyidir demiş.Madem öyle dedi almadan olmaz dedik. Yolda acıkınca atıştırırız diye paket yaptırım, Durham'a  doğru evin yolunu tuttuk...