Böyle bir blog hazırlayıp da, ilk yurt dışı maceramızı anlatmazsam eksik olacaktır. 2002 yılı sömestre tatilinde yurt dışı bir yerlere gidelim dedik. Malum yeşil pasaportumuzu da almışız. Paris'te yaşayan kuzenim Kamil'le haberleştik ve Paris'e gitmeye karar verdik.
Gezmelere giderken, hele ki yurt dışı olunca, Para hesabı yapmamak mümkün mü. Ben de uçak sitelerinden, o zaman ki az bilmişliğime rağmen, Alitalia hava yollarından, Roma aktarmalı Paris bileti ayarladım. Roma da 1.5 saat gibi bir aktarma süresi görünüyor.
Her şey güzel, uçağa kurulduk ve yolculuk başladı. Akşam 6 gibi Roma Fiumicino havaalanına indik. Biz A bölümüne inmişiz, Paris'e gidecek uçağımız B bölümünde ve hava alanı o kadar büyük ki, iki terminal arası 10 dk.lık metro yolculuğu sürüyor. Neyse biz koştur koştur, Paris'e gideceğimiz deskin önündeyiz, uçuş kartımızı alıp, uçağa gideceğiz . Ama zaten uçağın kalkmasına 30 dk kaldı ve biz kartımızı alıp nasıl yetişeceğiz derken, asıl süpriz başladı...
Baştan söyleyeyim ben okullarda 10 yıl Almanca okumuş ve artık 10 kelime Almanca bilmeyen birisiyim ve ingilizcem turist düzeyinde bile değil.
Check-in deskindeki görevli hızlı İtalyancası ile bize bir şeyler anlatmaya çalışıyor ama tek kelime anlamıyoruz. Arada bir cümlelerinin arasında Paris closed dediğini anlıyoruz ama o da ne demek, Paris nasıl kapalı olur, ne diyor bu modundayız. Bir süre sonra yanımıza bizimle aynı uçuşu yapan,60 yaşlarında bir türk yolcu da yanımıza geliyor. O biraz fransızca biliyormuş, Bütün dilleri ve vücut dilini ortaya dökerek anlaşabiliyoruz ki, Paris hava alanı kar yağışı nedeniyle kapatılmış.. Belki de 20 yıldır olmayan bu iş, bize denk gelmiş.. En erken uçuşun ertesi gün saat 14 de olduğunu ve beklememiz gerektiği söylendi. Nasıl yani , akşam 7 den ertesi gün 14 e kadar hava alanında mı bekleyecez dedim evet diyorlar. Bende sinirler koptu, bizi Türkiye ye geri gönderin diyorum, olmaz diyorlar. Bu arada seyahat sigortası yaptırmıştım, Onları arıyorum, telesekreter çıkıyor, mesai dışı lütfen pazartesi sabah arayın diyor, sanki yolculuklar hep mesai saatlerinde olurmuş gibi.
Sonun da 1 saat süren tartışmalar sonucu, benim diretmemle bizi otele göndermeye karar verdiler. Otele gitmek için tarif ettikleri,hava alanı çıkışında ki durakta bizi almaya gelecek otobüsü beklemeye başladık. Hava buz gibi soğuk ve sahiden üşüyoruz. Kızım üşümekten ve sinirlenmekten, başladı ağlamaya. Bizim Roma da ne işimiz vardı, ucuz bilet alaksın diye perişan olduk,paran yoksa neden gezmeye gidiyoruz diye saydırmaya başladı.Benim halimi düşünmeyin artık. Epey bekledikten sonra, otobüs geldi ve 45 dk.lık yolculuktan sonra, Roma merkezde bir otele götürdü bizi...
Otelde hemen yemeğe geçtik. garson geldi soup yada pasta ne istersiniz diye sordu akıcı italyancası ile ya da biz sıfır italyanca ile öyle anladık. kızım çorba mı pasta mı yersin dedim.o ve eşim pasta dediler, ben çorba istedim. Bir süre sonra pasta olarak makarna gelince , biz uçak telaşından dağılmış olduğumuzdan, İtalya da pastanın makarna olduğunu nasıl unuttuğumuza sadece gülebildik.
Ertesi gün yapılmaması gereken en tehlikeli işlerden birine de imza attık. Bizimle aynı uçuştaki Türk yolcu ile chek-in de denk geldik. valizleri ağır gelince, ekstra para istediler ve bize sizin adınıza işlem yaptırabilirmiyiz dedi. Biz klasik türk iyilikseveri olarak kabul ettik ve bir valizini bizimmiş gibi gösterdik.. Sonradan o valizde neler olabileceğini ve benim adıma kayıtlı olduğunu düşününce, aslında ne kadar büyük risk aldığımızı, iyi bir ders olarak, hep aklımda kalmıştır.
Ve bu ilk yazı, yol hatırası olsun istedim. ilk ve en zorlu yolculuğumuz olarak, unutamadığım anı olarak hep hafızamda yer ettiğinden..
Bu arada İstanbul'a dönüşte seyahat sigortası yaptırdığım şirketi arayıp bi güzel fırçalayınca, bana gecikme tazminatı olarak kişi başı 100 dolar verdiler. Bunu öğrenen arkadaşlara, Tuzla da o zaman en iyi balıkçı olan Filizler Balıkçıda, akşam ziyafeti vermek zorunda kalmıştım :)