Roma şehrine gittiğinizde sanki bir açık hava müzesine geldiğinizi hissediyorsunuz. Avrupa’nın birçok şehrine baktığınızda aslında şehirlerini old city ve new city şeklinde ikiye ayırdıklarını ve old city denen bölgeleri kesinlikle taciz etmedikleri ve bir çivi bile çakmadıklarını görürsünüz. Diğer bir ayrıntı ise bu old city dedikleri bölgeye gözleri gibi bakarlar. Turistlerin de en çok vakit geçirdiği yerler de hep bu old city bölgesidir.
Roma'da benim dikkatimi çeken başka bir şey ise trafik olmuştur. Sokakların çok daracık ve çoğunlukla tek şerit olmasına rağmen, sadece iş çıkış saatlerinde biraz yoğunluk gördüm. Bunda toplu taşıma araçları kullanma alışkanlığının faydası var sanırım. Başka bir dikkat çeken ayrıntı ise küçük arabaların, tek kişilik ya da iki kişilik arabaların çokluğu , öyle bizde ki gibi yollar da büyük, lüks araçlar çok fazla değil.
Roma'nın tam bir açık hava müzesi olduğunu söylemiştim. Benim aklımda en çok yer eden yer Aşk çeşmesi ve orada köşe başındaki ünlü roma dondurmacısı..Çeşmenin ortasında Neptün’ün , solunda Ceres’in sağında ise Salus’un heykeli bulunuyor.
Efsaneye göre aşk çeşmesine bir bozuk para atmanın bir gün Roma’ya dönüleceğine, iki tane bozuk para atmanın Romalı güzel bir kıza aşık olunacağına, üç tane bozuk para atmanın ise Roma’da birisi ile evleneceğine işaret ettiğine inanılıyor. Bozuk paraları gitmeden hazırlayın ..
Piazza Del Popolo
Roma'daki en büyük ve Avrupa'daki en güzel meydanlardan birisi olarak kabul edilir. Konserlerin ve yeni yıl kutlamalarının merkezidir. Ünlü alışveriş caddeleri bu meydana çıkmaktadır
İspanyol merdivenleri aslında Roma’daki diğer yapıların yanında çok sönük kalıyor ama yine de görmeye değer. Merdivenlerin alt tarafında özenle dizilmiş çiçekler bulunuyor. Ayrıca tepesine çıktığınızda güzel bir manzara da sizi karşılıyor. Burada daha çok elinde biraları içen yada gezmekten yorulmuş insanları dinlenirken görmektesiniz. Tabiiki bende bu dinlenenlerden oldum..
Kolezyum İmparatorlar tarafından Gladyatör dövüşleri için yapılmış mükemmel bir yapı. Aslında sadece Gladyatör dövüşleri değil sonrasında savaşların tekrar canlandırıldığı bir tiyatro sahnesi , hayvan avcılığının da yapıldığı bir eser haline dönüştü. MS 80 yılında tamamlanmış ve yaklaşık 55 bin kişilik. Ayrıca dilerseniz Kolezyum önünde Gladyatör kostümlü insanlarla fotoğraf çektirebilirsiniz.
Roma'ya gelipte Vatikan'ı görmemek olmaz. Vatikan aslında özerk bir yapısı olsa da Roma'nın bir mahallesi gibi.burayı gezmek için aslında bir tam günü ayırmak gerekiyor. Her zaman kalabalık,uzun kuyruklar yanında, görmeye değer o kadar eser var ki, tam günü ayırmaya değer.
Vatikan San Pietro meydanına geldiğinizde nereye bakacağınızı veya nereye odaklanacağınızı şaşırıyorsunuz. Öncelikle bunu belirtelim , inanılmaz bir atmosfer var. Aslında Vatikan’daki her şeye hayranlık duyuyorsunuz orası da ayrı bir detay.
Son olarak Roma yemekleri hakkında bir şeyler söylemem gerekirse makarna ve pizza tabii ki. ben makarnalarını pek sevdim diyemem ama mozerelle peynirli pizzaları oldukça güzel. Pizzalar çok ince hamurlu ve ortasında domates sosu var ve artık siz neli isterseniz onun üzerine konuyor. Masalarda genelde ucuz sofra şarabı önceden konmuş oluyor, siz su yada başka bir şey içmek isterseniz sipariş vermeniz gerekiyor.
Başka bir detayda kahve içmek için bir cafeye gidince oturarak sipariş verirseniz fiyat yaklaşık iki katı oluyor. Self servis kendiniz alırsanız yarı fiyatına içme şansınız oluyor.