Cumartesi

BULGARİSTAN

Kendi arabam ile yakın Balkanlar gezisinin ilk ülkesi Bulgaristan..Kapıkule giriş notlarını daha önce ki yol yazılarında anlatmaya çalışmıştım. Bulgaristan Avrupa Birliğne girmiş bir ülke. O yüzden anlatılanların ön yargılı olduğunu düşünerek,tarafsız gözle bakmaya çalışıyorum. Ama daha kapıdan girişten itibaren, öyle hiçte Avrupa ülkesine girdiğimiz duygusunu yaşayamıyoruz. Daha önceki deneyimlerimden biliyorum ki, ülkeye girince,yolların durumu, tabelaların kalitesi bile o ülke hakkında ipucu veriyor. Bulgaristan'da bu açıdan gelişmiş Avrupa ülkeleri ile ilgisi olmadığını daha ilk kilometrelerde belli ediyor.

Okuduğum gezi yazıları bir tarafa, bizim dışişleri bakanlığının resmi sitesinde bile Bulgaristan ile ilgili ciddi uyarılar var. Gece yolculuk yapmayın, yollarda mola vermeyin, polis hariç kimse için durmayın gibi. Bunları okuyunca insan tedirgin olmuyor değil.Bunların etkisi ile ilk durağımız olan ve Bulgaristan'ın en gelişmiş şehirlerinden olduğu söylenen Plovdiv'e doğru durmadan devam ediyoruz.
Polvdiv'de kaldığımız oteli şehir merkezinde olarak seçmiştim ama pekte şehir merkezinde çıkmadı. Aslında şehir merkezinde gibi ama asıl gezilecek yerlere 20-25 dk. yürüme mesafesinde çıktı. Neyse otele yerleşip hemen dışarıya çıktık, ne var ne yok biraz gezelim diye. Çünkü yarın sabah erkenden Ohrid'e doğru yol alacağız ve yollar nasıl,ne kadar sürecek çok bilgimiz yok. Öyle ya Bulgaristan'da gece yolculuk yapmak istemiyoruz.

Otelden çıktık yürüyoruz,o bölgede bütün tabelalar kril alfabesi ile yazılı ve hiç bir fikir vermiyorlar. Böyle ise işimiz zor diye düşünerek yürümeye başlıyoruz. Cumartesi olmasından mıdır nedir sokaklar terkedilmiş şehir görüntüsünde.
Merkeze doğru yürümeye devam ederken yol üzerimizde ki güzel yapıların fotoğraflarını da çekmeye devam ediyoruz.Buraya aslında biz Plovdiv diyoruz,oarada daha çok Filibe olarak kullanıyorlar ve ülkenin Sofya'dan sonraki ikinci büyük şehri. Dolayısı ile Merkeze yaklaştıkça aslında burasının eski bir şehir olduğu binaların eskiliğinden kendisini belli etmeye başlıyor.

Merkeze gelince Bulgaristan hakkında ki bütün ön yargılarımız bir anda uçup gitti. Burası bas bayağı modern Avrupa şehirlerinden hiç bir eksiği olmayan bir şehir havasında. Hava çok sıcak olmasına rağmen, insanlar sokakta, sokaklar gayet temiz, modern dükkanlar,kafeler dolu etrafta, daha ne olsun.
BBuranın belkide en merkezi yerinde tarihi Cuma camii var. Öyle ki camini bir tarafında müftülük bile var. Buralarda dinlerin ne kadar iç içe geçtiğinin bir kanıtı olarak duruyor. Caminin hemen altına çok güzel bir pastane var. İçeriye girip biraz serinelemek ve soğuk bir şeyler içelim dedik. Menüye ve ortalıkta ki ürünlere bakınca kendimizi İstanbul'da bir pastanede hissettik. Sipariş vereceğiz ki ohoo,herkes Türkçe konuşuyor. Ne oluyoruz yahu, burası neresi,biz kimiz durumu olmadı değil.
Sokakta yürürken gelene geçene kulak kabartan amcaya bir süre bende eşlik ettim. Hava çok sıcak ve iyi ki aralarda böyle çeşmelerde var. Biraz su içip,elimizi yüzümüzü yıkayıp,seinlemek için güzel fırsat yaratıyorlar.
Şehrin göbeğindeki, II. yüzyıla ait Roma Stadyumu… Burada ki Cumayata Meydanı’nın ismi de resmi olarak Roma Stadyumu Meydanı olarak değiştirilmiş ama halk ve turistler arasında hala eski ismi kullanılıyor

Plovdiv'in eski bir kent olmasının şaşırtıcı kanıtı. Burada bir Roma Antik Tiyatrosu bulunuyor.  Roma imparatoru Trajan tarafından II. yüzyılın başlarında inşa edilen Antik Roma Tiyatrosu, 7.000 kişilik kapasiteye sahipmiş. Çok iyi korunmuş ve restore edilmiş tiyatroda, günümüzde de hala çeşitli etkinlikler düzenleniyormuş.

Antik tiyatroya giderken Plovdiv’in en büyük kiliselerinden olan Sveti Bogoroditsa Kilisesi’nin önünden geçiliyor. 




Plovdiv'in görülmesi gereken ana yerlerinden birisi de Osmanlı mahallesi. Buradaki sokaklarda yürürken kendimizi eski İstanbul'da imiş gibi duygusunu yaşıyoruz.


Osmanlı mahallesini biraz daha çıkınça sat tepe diye bir yere geliniyor. Burası Plovdiv'i tam tepeden gören bir yer. Yakınında bir cafe var ama burada manzaradan başka bir şey yok. Ama biz orada iken aynı anda 3 tane gelin vardı ve fotoğraf çektiriyorlardı. Bizim Çamlıca tepesinin başka bir versiyonu yani.
Tepeden merkeze farklı yoldan inerken başka güzel görüntüler bizi şaşırtmaya devam ediyor.Öyle ki geçtiğimiz bir alt geçit,tertemizdi ve üstelik böyle güzel resim bile yapmışlardı.


O kadar bizden izler var ki,Ziraat Bankasını görmek bile şaşırtmıyor artık. Mc Donald's tabelasını böyle görmek daha ilginç geliyor sanki.

Sokaklarda gördüğümüz değişik sanat eserleri, aslında her ne kadar geri desek de buraların aslında  kültürel derinliğinin ispatı gibi duruyorlar..
Akşam yemeğini buranın ünlü restoranı, Dayana Restoranda yemeye gittik. Burası büyük bahçesi olan,içerisinde küçük su havuzu ve şelaleler yapılmış bir yer. Menülerinde her şey fazlası ile var. Fiyatlar  zaten bize göre çok uygun, daha ne olsun.

Yemek sonrası otele giderken içerisinden geçtiğimiz park bile ayrı bir dünya idi. Kocaman bir havuz ve etrafında su gösterileri oldukça güzel bir atmosferi vardı.
Sabah kahvaltı sonrası aslında hedefimiz başka bir yere uğramadan, biraz da Bulgaristan'dan erken çıkmak için,direkt Üsküp'e gidecektik. Ama yol Sofya'dan geçince,gelmişken bir bakalım burası nasılmış dedik. Sofya'da yaklaşık 3 saat kaldığımız için çok ayrıntılı deneyimim olamadı ama sanki o 3 saat bile yetti. Sofya klasik merkezinde biraz gelişmiş ama onun dışında sıradan,eski,kötü yapılaşmanın hakim olduğu bir yer. Burasının görülmesi gereken en önemli yeri zaten bu Aleksandr Nevski Katedrali,ve biz onun tam önüne park ederek,buraları dolaştık.Bu katedral dünyanın en büyük Ortodoks katedrallerinden ve içerisine 10.000 kişi alabilecek büyüklükte. Bana ış görüntüsü, içerisinden daha ilginç geldi gibi.









Katedralin olduğu meydanın etrafından görüntüler. Burası en temiz olduğu kadar en turistik bölgede aslında. Etrafta tur otobüslerinin park yerleri olduğundan, turların da buraları gezdiği belli oluyor.

Banja Basi camii ve Sofya merkez istasyonu da dikkatimiz çekiyor ama bir taraftanda iyi ki Sofya'da kalmaya gelmemişiz diyoruz. Burası gezmek için gelmeye çokta değmeyecek sıradan bir şehir havası veriyor. En iyisi biz asıl bizi bekleyen gerçek Balkanlara doğru yol alalım..



Sofya'yı geride bırakıp Makedonya'ya doğru gidiyoruz. Sınıra yaklaştıkça dağlar,tepeler aşıyoruz. Yolların asfaltı çok güzel. Zaten Bulgaristan'ın çoğu yolu duble yol olmuş. Köprülerin başında Avrupa Birliği ile tabelalar var, muhtemelen oraları Avrupa Birliği paraları ile yaptıklarının bilgisi yazıyor.Yeşillikler arasında,bizim Anadolu köylerine benzeyen köylerin arasından geçerek yol alıyoruz.
Ve bu tepelerin birisinde Bulgaristan- Makedonya sınırındayız. Burada ki bekleyiş çok uzun sürmüyor. Zaten araç sayısı da az ve kısa süre sonra Bulgaristan'a elveda diyoruz..
Sırada Makedonya macerası...

Perşembe

BALKAN YOLLARINDA


Baştan söyleyeyim bu yazı biraz farklı olacak. Tek bir yerin gezi yazısı yerine,daha çok yol yazısı olacak.Bayram tatili öncesi izine ayrılıp, 2 haftalık tatil planı yapmak gerekince, 3 günde planlanmış bir gezinin yazısı olacak.

25 haziran cumartesi günü başlayacak tatil için, bir son dakikacı olarak, alternatiflere bakarken, birden aklıma kendi arabam ile Balkanlara gitmek geldi. Daha önce Sırbistan,Bosna Hersek, Hırvatistan taraflarını araç kiralayarak gezmiş olmanın deneyimi de olunca, daha yakın olan yerlere kendi aracımla gitme fikri cazip geldi. Bu cazibede son dakika uçak fiyatlarının yüksek olmasının da katkısı oldu tabii ki..

Rota planlaması yapmaya çalışırken fark ettim ki, Balkanlara kendi arabası ile gidenlerin yazdığı notlar, çokta yakın tarihli değil.Güncel bilgi,deneyim paylaşmamın faydalı olacağını düsündüm.

12 gün sürecek gezimizi Bulgaristan'dan başlayarak Plovdiv (1), Üsküp(2), Karadağ Uljing(2),Karadağ Budva(3),Tiran(1),Ohrid(1),Kavala(1) gece konaklama olarak planladık. Gerekirse yolda iken değişiklik yapma şansımız olacak.Telefonuma google haritasını çevrimdışı olarak indirdim ama asıl bana yol gösteren yüklediğim İgo haritası oldu. İgo'yu herkese tavsiye ederim, internetsiz navigasyon olarak bence bir numara..
Önce aracın bakım kontrollerini tabii ki hızlıca yaptırdım. Bankadan yurt dışı çıkış harçlarını aldım, seyahat sağlık sigortası yaptırdım. Seyahat sağlık sigortasını her yurt dışı gezimde mutlaka yaptırıyorum, ne olur,ne olmaz. Bu sigorta sadece shengen ülkeleri ise daha uygun ama, biz Makedonya,Kosova falan gideceğimiz için garanti olsun dedim, Tüm dünya 15 günü kişi başı 35 tl zaten, riske etmeye değmez dedik.Arabamın kaskosuna da tüm dünya geçerli kasko zeyilnamesi yaptırdım.Artık yola çıkma zamanı..

Kapıkuleden çıkıp Bulgaristan'dan devam edeceğiz. Bunun aslında bir nedeni de sürücü belgemi henüz yeni tiple değiştirmedim. Yunanistan'a girmek için yeni sürücü belgesi yada Turingden belge isteniyor ki o da 300 tl civarı, doğrusu vermek istemedim.

Kapıkule'de yukarıdaki yeşil sigortayı da yaptırmak gerekiyor, 15 günlük fiyatı 63 euro.Kredi kartı ile de ödenebiliyor. Yaptırması kolay da yaptırılacak yeri bulması zor.Girişte polis Free shopların orada dedi, gittik cama bir not yazılmış,D3 blokta diye. Oraya ulaşmak ne mümkün sora sora tekrar pasaport kontrol noktasından geri çıktık,yaptırdıktan sonra vip kapı yazan yerden kimseye bir şey söylemeden araba ile tekrar girdik. Türk usülu garip bir şey oldu, yada kamera ile bizi takip ettiklerinden sormamışlardır belki de dedik.

Bulgaristan tarafında kuyruk uzun ve sıra çok yavaş ilerliyor. 1 saat kadar önümüzdeki 5-6 aracı bekledik.Önümüzdeki arabaları didik didik aradılar. O kadar ki bütün valizlerini yere boşalttırıp tek tek aradılar, arabaların kapı döşemesinin tornavida ile söküp içlerine baktılar. Daha ilk dakikadan ne oluyoruz yahu durumuna gelmedik değil. Sıra bize gelince polis bagaja şöyle bir yalandan baktı,sigara var mı diye sordu. Ben sigara kullanmıyorum deyince karşılıklı güldük, buyrun devam edin dedi. Garip bir şaşkınlık ve sevinçle araç yıkama yerine gittik. Öyle arabamız kirli olduğundan değil tabii ki. Bulgarlar girenden  haraç almanın yolu olarak bunu bulmuşlar. Araba uyduruktan bir fiskiyenin üzerinde duruyor,alttan yalandan bir su fışkırıyor,gişeye 3 euro verip geçiyorsunuz. Kapıdaki sıkıcı bekleyişten sonra insan bunu orada görmüyor bile.. 

15 km kadar gidince shell istasyonunda durduk. Burada 1 haftalık 5 euroya otoyol bileti alıp cama yapıştırdık. Güya Bulgaristan'da mazot ucuz diye depomu birazda ona göre ayarlamıştım. Bizden hiç bir farkı yokmuş bence ama depomu mecburen orada doldurtarak yola devam ettik.

Kapıkule- Plovdiv arası 162 km ve yol oldukça rahat. Booking den otelimizi ayırmıştım zaten ve haritada önceden kaydettiğim için hiç sıkıntı olmadan otele yerleştik.Plovdiv(Filibe) ve sonrasında gezdiğimiz yerleri ayrıca yazmayı düşündüğüm için şehir bilgilerini pas geçiyorum.
Geceye kadar Plovdiv'i gezip,böyle fotoğraflarda çekerek, sabahtan Üsküp'e doğru yol almaya başlıyoruz. Yol üzerindeki Sofya'da 2 saat kadar dolaşıp, şehrin havasını aldıktan sonra devam ediyoruz. Plovdiv- Üsküp arası 378 km ve Bulgaristan'da gece yolculuk yapmayın uyarıları aklımızda olduğu için fazla oyalanmıyoruz. Bu bölümde de yollar çok güzel,sorunsuz devam ediliyor. Bir dağın tepesinde geçiş kapıları var ve çok yoğun değildi,fazla beklemeden Makedonya'ya geçtik.Buradaki sınır bölgesi çok yeşillik, güzel  manzaralı yerler. Akşam olmadan Üsküp'teyiz.
Bulgaristan- Makedonya sınırı
Bu şehirde aslında 1 gün kalmak bile yetermiş ama, aklımızda o kadar işlenmiş ki, gezecek çok yer var herhalde diyerek 2 gün planlamıştık ve 2 gece kaldık. Buradan asıl gezmek istediğimiz Karadağ (Montenegro) Ulcinj'e gideceğiz. Burada yol olarak iki seçenek var. Ya Ohrid tarafından ya da Kosova tarafından gidilecek. Yakın olan Kosova tarafı ama bütün gezi yazılarında yolun çok kötü olduğu yazılıyor. Ama oteldeki görevlide,navigasyonlarda Kosova tarafını öneriyor. Bizde Kosova tarafından gitmeye karar veriyoruz.
Üsküp'ten çıktıktan yarım saat sonra Kosova sınırındayız. Kosova polisi bizim uluslarası yeşil sigortanın Kosova'da geçerli olmadığını söylüyor.Oradaki uyduruk bir barakada 15 euro vererek 15 günlük üstteki sigortayı yaptırıyorum. Allahtan kapıda kuyruk yok ve hemen sınırı geçiyoruz. Kosova'da Ferizaj-Prizren yolundan devam ediyoruz. Prizren'i biraz geçene kadar yol bozuk ama daha sonra 60 km  kadar Arnavutluk sınırına kadar çok güzel otoban yapılmış. Nato'nun yaptığı söylenen bu yol olmasa sahiden Kosova çekilmezmiş ama,artık Kosova yolu rahatlıkla tercih edilebilir.Aynı Otoban Arnavutluk tarafında da devam ediyor. Prizren-Laç-Shkoder yolundan devam ederek Karadağ'ın Ulcinj şehrine ulaşıyoruz. Toplamda 330 km lik yol ve iyiki de bu yoldan gelmişiz diyoruz. Yolda Arnavutluk'ta yediğimiz nefis oğlak etinden bifteği Arnavutluk yazısına saklıyorum :)
En uzun bekyişlerimizden birisi bu Arnavutluk-Karadağ kapısında oldu. Arnavutluk polisi işi yavaşlatmış gibi, aheste aheste çalışıyorlar. Karadağ tarafında kontrol bile yok. Aynı gün Makedonya-Kosova-Arnavutluk-Karadağ  olmak üzere 4 ülke görmek bunların karşılıklı pasaport polisi kontrolünden geçmiş olmanın yorgunluğu ile,Ulcinj'de ki otele yerleşip,kendimizi hemen Adriyatik denizinin serin sularına atıyoruz..

Bütün gezi ve konaklarımız boyunca sadece Ulcinj deki otel böyle bir belge verdi. Polis sorabilir gibi bir şeyler söyledi,anlamadık ama aldık bir tarafa koyduk.

Karadağ sahilleri sahiden güzel ve iyiki de gelmişizde dedirtiyor. Buradan sahil boyunca Budva'ya gidip,3 gecede orada kalacağız. Yol aslında 65 km ama hem manzara güzel,hem trafik yoğun. 3 saatte ancak Budva'ya ulaştık.
Dönüşte Karadağ'dan Arnavutluk'a girmek yine sorun. Uzun kuyruk var ama asıl olan kuyruğun yavaş ilerlemesi sıkıcı. Allahtan arabanın kliması iyi soğutuyor da, birde sıcaktan pişmiyoruz.Budva-Tiran arası 179 km, bu bölümde yollar fena değil.Asıl Tiran-Ohrid arası Struga-Elbasan yolu üzerinden, 135 km ama yollar biraz sıkıntılı, 4  saatte ancak gidebildik. Arnavutluk tarafında 25-30 km.lik otoyola benzer bir yol var ama sadece o bölümde 2 tane radar koymuşlardı. Trafik o derece yavaş ilerliyor.
Ohrid'den Yunanistan'a Bitola yolu üzerinden geliniyor ve Selanik'e kadar 264 km. Yunanistan-Makedonya sınırı da en uzun beklediklerimizden oldu. Bu yol tahmin edeceğiniz gibi Yunanistan'a girdikten sonra süper temiz bir otoban. Makedonta tarafında ÖzellikleOhrid-Bitola arası kötü ve çok virajlı bir yol.








İpsala Yunanistan tarafında işler yavaş ilerliyor. Bu arada bütün gezi boyunca kimse sürücü belgesi sormadığı gibi, burada da soran olmuyor.Kontrolü geçince soluğu free shopta aldık. Buradaki free shop Türk tarafından biraz daha ucuz ve satışta sınır yok. Arabayı kontrol ederlerse kısmetimize deyip, Alkol stoğumuzu burada yaptık.
Bizim kapıda Pasaport önce bir gişede arabayı kayıt ettiler, sonra başka gişede pasaportları kontrol ettiler, sonra bagajlara baktılar ama bizim bagajı açmadılar bile, sonra aracın ruhsatını başka bir gişede tekrar girdiler ve son olarak en çıkışta tekrar başka bir gişede Bülent Erata senmisin dedi,evet dedim,arabamın plakasını söyledi,doğrumu dedi,doğru dedim,tamam geçin dedi.  Bizde ufaktan bir gülme krizi, aaa ne oluyoruz böyle...komik bir ülkeyiz vessellam..
Vee insanın orada hoşuna giden tabela. 3200 km yol almışız, sorun olmamış, daha ne olsun. Orada hoşuna gidiyor ama yola koyulunca anında moraller bozuluyor. Yunanistan tarafında saatlerce pırıl pırıl sıfır asfalt yolda gelmişsin, bizi yol patates tarlası gibi bozuk, her tarafta  iğrenç tabela kirliliği..

Yolda ilk Shell istasyonunda kahve ve ihtiyaç molası verdik. Bardaklar pislik içerisinde ama asıl önemlisi tuvalete pislikten girilmiyor.12 gün boyunca hiç bir restoran yada benzin istasyonunda falan tuvalete para vermemiş olarak, bu iğrenç tuvalete 1 lira da verince, kendimize geliyoruz. Evet burası Türkiye, TÜRKİYE'YE HOŞGELDİNİZ