Perşembe

SAKARYA

TARAKLI

Karagöl dönüşü Taraklı tabelasını görünce, yahu ben burayı bir yerlerden hatırlıyorum sanki deyip, direksiyonu Taraklı'ya çeviriyorum.. Sonradan Jeton düştü. Bir dönem TV’lerde bolca karşımıza çıkıyordu. 2010 yılında Şener Şen, Olgun Şimşek ve Binnur Kaya’nın bir reklam kampanyasında oynamaları ile meşhur olan Mümkünlü Köyü aslında Taraklı’dan başka bir yer değildi. Kısa bir tur atmak farz oldu artık..
Ahşap evleri ile Safranbolu‘yu andıran oldukça sessiz bir yer. Sessizliğinden dolayı da Cittaslow “Sakin Kentler” listesine dahil olan Türkiye‘nin sayılı beldelerinden birisiymiş. Tarihi evlerin bazıları 3 asrın üzerindeymiş. Bu evlerin genel karakteristiği Osmanlı şehir dokusunu oluşturan üç katlı ev biçiminde olmasıdır.
Yolunuz yakınlarından geçerse mutlaka 1-2 saatliğine de olsa uğrayınız. Tarihi dokusu, eski çınar ağacı ile sizde de hoş bir seda bırakacağından eminim..












KARAGÖL

Sanırım bu gidişle Türkiye'deki bütün Karagölleri göreceğim. Borçka ve Dikili Karagöl'den sonra, Sakarya Karagöl'deyiz.. Buraya Düzce tarafından gidince Kuzuluk yolunu kullandık. Yolun son 15 km.ye kadar kısmı gayet güzeldi ama sonrası epey yorucu oldu. Geçtiğimiz köyler bizim Karadeniz'deki köylerimiz ile tıpatıp aynı görüntüdeler ve dolayısı ile çok güzeller..

Karagöl Küçük ama şirin bir göl. Her şeyden önce yüksek yayla havası insanı kendine getirmeye yetiyor. Piknikçiler buraları çoktan keşfetmişler bile. Dönüşte buranın asıl yolu olan Taraklı- Geyve yolunu kullandık. Yol tamamen asfalt ve İstanbul'a geliş 2.5 saat kadar sürdü. Demem o ki günübirlik bile gidilebilecek mesafede...


























Çarşamba

GENT / BELÇİKA

Belçika'yı gezen birçok kişi gibi bizimde Brugge'den sonraki gezi durağımız Gent oldu. Burası Brugge'ye araba ile 30 dk kadar uzaklıkta bir şehir. İlk izlenimim ortaçağ yapıları ile günümüz modern ( ! ) yapılarının iç içe geçtiği bir şehir havasında. Orta Çağ boyunca Avrupa’nın en zengin ve güçlü şehirlerinden biri olan Gent, şu an çeyrek milyonluk nüfusu ve tarih kokan sokakları ile kalbinizi hemen fethediyor. O dönemin zengin tüccarları tarafından yaptırılan kiliseler ve binalar tüm görkemi ile şehri süslemeye devam ediyor. Gent aynı zamanda 50,000’den fazla öğrenci nüfusu ile bir üniversite şehri imiş.
Arabamızı park edip yürümeye başladığımız noktada bizi ilk önce Aziz Bavon Kathedrali karşılıyor. Dış mimarisi alışık olduğumuz Kathedral yapılarından farklı olan bu 16.yy dan kalma yapının yanından geçerek yürüyüşe devam ettik. Yanından geçtik çünkü Kathedrallerin birbirine benzeyen iç yapısı ve ağır kokularını artık içimize çekmeme kararı almış bulunuyoruz.. :)
Saint Nicholas kilisesi Gent'te bulunan 2. büyük kilise. 13. yüzyıldan kalma bu kilise ve bahçesindeki insan heykelleri farklı bir uyum içerisinde görünüyor.
Brugge'de bulunan çan kulesine benzeyen bir kule burada da var. Üstelik adı da aynı: Belfort Kulesi....Önündeki meydanda çevre düzenlemesi olduğundan ancak uzaktan bakabildik.
Şehrin merkezinde çok nadir kale görürsünüz. Bunlardan birisi Gravensteen Kalesi denilen Gent Kalesi...Masallardaki kalelere benzeyen bir yapısı var.. Mazgallar ve küçük kuleler, okçuların oklarını atması için küçük açıklıklar ve düşmanları durdurmak için bir hendek. Küçük ama bir kalede olması gereken herşey var.
Gent'de şehrin ortasından geçen nehir ve onun etrafındaki güzel yapılar asıl güzelliğini veren ikili olmuş. Burası birçok seyahat kitabı ve dergisinde “Avrupa’nın en güzel şehir manzaralarından biri” olarak seçilmiş.
Madem manzara güzel bende biraz fazla fotoğraf paylaşarak sizlere de fikir vereyim istedim. Nehrin iki yanı  yürüyüşe uygun olarak düzenlenmiş.Ayrıca aralıklı olarak banklar konularak insanların oturup,dinlenmesi için uygun hale getirilmiş. deniz olmayınca kirli su akan nehir ve etrafındaki güzel yapıların manzarası ile idare ediyorlar artık.. :)
Aziz Michael Köprüsü, Gent'te eski şehrin tam ortasında gibi. Buradan tüm güzel,tarihi yapıları görmek mümkün. Köprü üzeri fotoğraf çekmek için ideal bir yer..

Gent gezimizi bitirip Brugge 'ye dönerken baktık okyanus yakın görünüyor,yolumuzu De Haan denilen sahil kasabasına çevirdik. Burası tam bir deniz,kum bölgesi ama sezon olmadığı için in cin top oynuyordu. Kumsalda ve kasabada biraz yürüyüş sonrası Brugge'ye geçtik.
Brugge macerasından sonra yolumuz Amsderdam'a olunca, yol Antwerpen'den geçiyor.Daha önce burayı görmüş olsak ta bira kahve molası ve belki görmediğimiz yerler vardır diye şehre sapıyoruz. Şehrin işlek ana caddesi lüks mağazalarla dolu,bizim istiklal caddesi kıvamında. mağazalar olurda bizimkiler uğramaz mı.. Bana yine mağaza önlerinde onları beklemek düşüyor :) 



Daha önce görmediğimiz Antwerp merkez tren istasyonu..Ana bina mimari açıdan muhteşem yapılmış. Kendinizi bir anda eski filmlerdeki tren istasyonu sahnelerinin içerisinde hissediyorsunuz. Antwep'de mutlaka görülmesi gereken bir mekan.







Antwerp Kathedrali ve Belediye binasının olduğu meydan bu şehrin merkezi sayılıyor. Etraf kafelerle dolu ama buradakilerin çok turistik ve o yüzden de pahalı olduğunu bilmeniz gerekir. Meydana yapılan,daha önce olmayan yada  görmediğim sanırım yunus üzerindeki çocuk tasviri benim daha çok hoşuma gitti. 
Buraya gelip te ünlü Wafelslarından yemek olmaz.. Üstelik Antwep'in en ünlüsü Desire de Lille'de...Eee artık wafelsımızı da yediğimize göre, yolcu yoluna gerek...