Pazar

BOSNA HERSEK

saraybosna
  Balkan ülkeleri gezimin en önemli olanını,en bizden olanını ve aslında beni en fazla etkilemiş olanını yazmayı en  sona bıraktım.Nedenini aslında bende bilmiyorum ama sanırım, bu ülke hakkında daha güzel bir şeyler yazma isteği ağır bastı sanıyorum. Belgrad'tan araba kiralayarak,Tüm Bosna-Hersek'i baştan sona dolaşmış birisi olarak, en başta şunu söylemem lazım. Karadenizli olup,yeşilin her türlüsüne doymuş olan bana bile bir ülke bu kadar mı güzel olabilir dedirtti.
 Özellikle İstanbul Pendik'deki Boşnak mahallesinde yaşamak zorunda kalan Boşnakları düşününce insanların bu cennet ülkeyi terk etmek zorunda kalmalarına ayrıca üzülmemek elde değil.
saraybosna

saraybosna

saraybosna
  Belgrad'dan Saraybosna'ya  dağlar, tepeler,ovalar aşarak yaklaşık 8 saatte ulaştık.İşte beni asıl etkileyen de bu yolculuk sırasında gördüğümüz doğal güzelliklerdi. Ben buralara tekrar geleceğim dedirten nadir gezilerimden birisi oldu. Yolculuk ve konaklama planlarımızı önceden yaptığımız için,bozamadık ve tekrar ve sadece Bosna- Hersek gezisi yapacağımı not etmiş bulunuyorum.Yukarıdaki fotoğraflar bu yo boyu çektiklerimden olup,çok daha fazlaları tabii ki var ama bu yazıların konsepti nedeniyle,bunlarla idare edin artık :)
saraybosna

saraybosnasaraybosna

saraybosna
Balkanları karavan ile gezme hayalim buralarda depreşti aslında. Yol boyunca o kadar güzel kamp yapılabilecek yerler var ki. Tarihi köprüler olan küçük kasabalarda mola vere vere Saraybosna'ya doğru yola devam ediyoruz.
saraybosna
 Yol üzeride kuzu çevirme yapan lokantalarda kendimize ziyafet çekmeyi de ihmal etmiyoruz tabii ki...
saraybosna

saraybosna
 Vee Saraybosna'dayız. Bir şehir bu kadar mı bizden olur, bu kadar mı bize benzer.Şaşırmamak mümkün değil. Aramızdaki onca mesafeye rağmen,sanki kendi ülkemizdeymiş hissi bu kadar mı yaşanır. Bu hissi hep olumlu anlamda da değil maalesef. Sırbistan ve Hırvatistan'ı görüp,oralardaki zenginleşme hızını gördükten sonra, Aynı zamanda Yugoslavya'dan bölünmüş olan, Bosna- Hersek'teki fakirlikte bize benzemektedir. Müslüman ülke olmanın dayanılmaz kaderi sanırım bu...
Burada Osmanlı izlerini her köşe başında görmek mümkün. Saraybosna'ya Sarajevo denmesinin sebebi de;Osmanlı Devleti zamanında buraya Saray Ovası deniyormuş ve Sarajevo isminin bundan esinlendiği söyleniyor. O kadar çok Türkçe tabela var ki,kendinizi turist olarak hissetmeyebilirsiniz bile.Şehrin merkezi en başta fotoğrafını koyduğum Başçarşı denen yer. Arnavut kaldırımları ile döşenmiş bu küçük meydan,şehrin en kalabalık ve küçük cafelerin,dükkanların olduğu bir merkez.Dükkanların çoğu meşhur Boşnak börekçisi. Bizde tabii ki yedik ama itiraf edeyim ki hiçte öyle vaay bu böreği ana vatanında yedik,süperdi diyemeyeceğim. Sıradan bir Boşnak böreğiydi işte.
saraybosna
 Saraybosna Katedrali diğer adı ile İsa'nın Kalbi Katedrali,Bosna-Hersek'in en büyük Katedrali olma özelliği taşıyor.1887 yılında tamamlanmış Katedralin içi oldukça görkemli vitraylara ve heykellere sahip. 
saraybosna

Başçarşı’nın sonundan nehir kenarına ulaştığınız zaman hemen sol tarafta rengarenk ilginç bir binayla karşılaşırsınız. Saraybosna’nın sembollerinden birisi olan belediye binası 2. Dünya Savaşı sonrasında Milli Kütüphane olarak kullanıma açılmış. 1992 bombardımanı sırasında binada bulunan paha biçilemez kitap ve el yazması eserlerin % 90’ı yok edilmiş. 

saraybosna

 Ebedi Ateş ( Sonsuz Ateş ), Mareşal Tito caddesi ile Ferhadija caddesinin köşesinde bulunmakta. 6 Nisan 1946 yılında, 2. Dünya savaşında Saraybosna’da hayatını kaybetmiş asker ve sivillerin anısını yaşatmak amacıyla yapılmış. Sadece 2 Ocak 2011’de bir grup akşamcı tarafından söndürülen ateş çevrede olanları gören bir turistin 20 saniye içinde tekrar ateşlemesiyle yanmaya devam etmiştir.Şehrin en ilginç alanı olarak,buraya gidenlerin mutlaka göreceği yerde bulunmaktadır.

saraybosna
Bir şehrin gelişmişlik düzeyinin en büyük göstergelerinden birisi de toplu taşıma araçlarıdır. Bura da Belediye otobüsleri resmen dökülüyor. O kadar eskiler ki her an yolda kalacaklar gibi. O otobüslerden birisinde kızımın yanında,tipik iri kemikli Boşnak kızı..
saraybosna

saraybosna

saraybosna


 Bosna-Hersek gezilir de Mostar'a gitmemek olur mu ? Daha doğrusu Mostar Köprüsünü görmemek olur mu? Mostar demek Mostar Köprüsü demek yalan olmaz. Çünkü burada köprüden başka görülecek,gezilecek başka biryer yok,yada yapacak başka bir şey yok.Biz aslında bir gecemizi burada geçirmeyi planlamıştık,otel bile ayarlamıştık ama 2 saat köprü ve etrafını gezince,Mostar'ın bu kadar olduğunu görüp,Dubrovnik'e gitmeye karar vermiştik.

  Avrupa'daki Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerinden Mostar Köprüsü, Katolik, Ortodoks, Yahudi ve Müslümanları birleştirerek kültürel bir simge görevi üstlenmiş. Neretva Nehri üzerinde, hilal görünümündeki yekpare özelliği ile dünyanın en güzel ve en zarif köprülerinden birisi olaran Köprü, Mimar Sinan’ın öğrencisi Mimar Hayreddin tarafından 1566’da, 24 m. yükseklikte, 30 m. uzunluğunda ve 4 m genişlikte inşa edilmiş.1993 yılında Bosna savaşı sırasında yıkılan köprü Türkiye tarafından aslına uygun olarak tekrar inşa edilmiş. Köprü günümüzde bile şehri Müslüman-Hristiyan olarak ikiye ayırmakta. Hangi tarafın Müslüman kesimi olduğunu anlamak hiçte zor değil. Yıkık dökük evlerin, eski,pis sokakların olduğu kesim maalesef Müslüman tarafı. 
mostar
  
mostar
 Köprüden aşağıya para karşılığı atlayan gençler var. Köprünün çıkışında 100 m. kadar uzunlukta hediyelik eşyalar satan dükkanlar var. Buralarda yerel hediyelik bir şeyler bulmak çok zor,daha çok ucuz Uzakdoğu ürünleri satılmakta.
Bizde Köprü üzerinde ve köprü manzaralı, olmadan olmaz,fotoğraflarımızı çekerek, Dubrovnik'e doğru yola koyuluyoruz....

Pazartesi

AHISKA - GÜRCİSTAN

ahıska
   Posof sınır kapısına 34 km mesafede bulunan Ahıska, bizlerdeki Ahıska Türkleri bilgisi nedeniyle farklı çağrışımlar uyandırıyor. 1944 yılında Türkiye'ye yakınlığı nedeniyle potansiyel tehlike olarak görülen Ahıska Türkleri 3 gün içerisinde trenlere bindirilip,40 bini Kazakistan,30 bini Özbekistan,16 bini de Kırgızistan'a sürgün edilirler.
   Ben yine de Ahıska'da Türk kültürünün izlerini görebileceğimi düşünüyordum. maalesef hiç öyle bir iz,Türkçe bir söz yada yazıya denk gelmedim. Türkiye'ye bu kadar yakın olup ta, bu kadar ayrı kültür olması insanı şaşırtmıyor değil.
ahıska
ahıska
   Ahıska'da gezip görülecek en güzel şey aslında sadece Ahıska kalesi..Kale deyince öyle eskimiş yıkılıp, dökülen bir kale olarak düşünmeyin. Kale çok büyük, şehri tam tepeden gören bir tepeye kurulmuş. En önemlisi de Kaleyi çok güzel restore etmişler. her yıl burada müzik,sanat festivalleri düzenlenmeye başlanmış. Sadece Kaleyi gezmek bile 3-4 saatinizi alabiliyor. Hele bizim gibi yazın sıcağına denk gelmişseniz,Allah yardımcınız olsun demem lazım.
ahıska

ahıska
ahıska
  Ahıska Kalesini klasik taş yığını, eski duvarlar olarak düşünmeyin.Kale içerisindeki eski eserler çok güzel toparlanmış ve hoş mekanlar haline getirilmiş.
ahıska
ahıska
                                               Kaleden manzara ve şehrin görüntüsü.
ahıska
  Madem ki bu kale kültür-sanat kalesi olarak seçilmiş, bizde biraz Fotoğraf sanatı çalışması yapalım dedik :) ..Yol arkadaşım, sevgili kuzenim Berna'nın Fotoğraflarını çekmeye çalıştım.

ahıska
   Ahıska'nın yine eli düzgün, en güzel restoranı bu kale içerisinde bulunuyor. Burada çok güzel yemek yeme ve güzel Gürcü şaraplarından içme şansınız var. 
     Burada kuzenimin şarabının içerisine bir sinek düştü ve garson kızı çağırdı. Kız Gürcüceden başka bir dil bilmiyor. Kuzenim akıcı İngilizcesi ile sinek düştüğünü,kadehini değiştirmelerini istediğini anlattı olmadı.Türkçe anlatmaya çalıştı olmadı, Kız sadece bakıyor,bu ne anlatmaya çalışıyor diye. Ben elimi havaya kaldırıp, vız vız vııız deyip,parmağımla kadehini işaret ederek cuuup dedim. Kız gülerek okey okey deyip kadehi alıp gitti ve yenisini getirdi. Sadece Türkçe bilen ben, bazen az şey bilmenin daha yaratıcı çözümler ürettirebildiğini göstermiştim..( züğürt tesellisi :) )
ahıska
   Ahıska şehir merkezindeki kilise ve bahçesindeki heykel ayrıca görülecek yerlerinden sayılabilir. Burası Batum ve Tiflis'i gördükten sonra Gürcistan'ın köyü sayılması gerekir ama Ahıska adının biz Türklerdeki çağrışımı nedeniyle ayrıca yazmak istedim.
   Gürcistan'da şarap kadar,belkide daha ünlü içecekleri Gürcü Votkası. Gürcü votkasının ev yapımı olanı da Çaça denilen votka. Bu ev yapımı votkayı Gürcistan gezimiz boyunca aradık ama satışı yasak olduğu için bulamadık. Kaledeki gezimizden sonra kaldığımız 2 katlı küçük, butik otele dönerken, ki burada öyle büyük,lüks oteller zaten yok, bakkaldan otelde içmek için şarap aldık. otelin küçük bahçesinde şarabımızı açtık ama şarap o kadar kötü çıktı ki, ufaktan bir moralimiz bozuldu. Bu arada otelin sahibi yanımıza geldi elinde küçük pet şişede bir içecek, çaça içmek ister misiniz dedi. Bizdeki sevinci görmeliydiniz. Çaça ev yapımı votka imiş ama öyle böyle değil,%70-80 arası alkol içerdiğinden zaten tadına bakmalık ancak içilebilen bir şey. resmen yemek borunuzdan mideye inerken her santiminizi hissettiriyor. Yani akıllı adamın içeceği bir şey değil. Yanımda eve getirmek için 1 lt lik çaça da getirdim ve kimse içmeye cesaret edemiyor. O derece yani. Dostlara tattırmaya hazır bekliyor..
   Ertesi sabah erkenden Kars-İstanbul uçağını kaçırmamak için erkenden kalkıp yola çıktık.İlk önce açık bir market bulup, Gürcülerin değişik meyveli gazozların dan satın alıp, araba ile karşı şeride geçip Türkiye'ye doğru yola koyulduk ki 1 km gitmeden arkamızdan polisin durun dediğini tahmin ettiğimiz anonsu ile sağa çekerek durduk. Gelip evraklarımızı aldı ve bekleyin dedi.nedenini anlamaya çalıştık,zar zor, marketin önünden direkt karşı şeride geçmenin suçlusu olduğumuzu tahmin ederek anladı gibi. Aradan 10 dk geçti,yanlarına başka bir polis aracı, biraz sonra başka bir polis aracı geldi. Bira anda 3 polis ekibi arkamızda,sanırsın uluslararası suç işlemişiz. Derken Karşı yönden daha donanımlı gözüken, önünde monitör falan olan 4. ekip arabası geldi, diğerleri evrakları ona verip gittiler. Epeyce bekledikten sonra 40 lari lik ( yaklaşık 50 tl ) ceza tutanağını elimize verip,güle güle dediler. Gürcistan'ın daha yeni devlet olma yolunda ve polis devleti görüntüsünün çok bariz olduğunu bir kez daha teyit ettik..
     Haa bu ceza Gümrükten çıktıktan sonra ara bölgede ödeniyor. yani isterseniz ödemeyebilirsiniz de dediler. Ama bir daha Gürcistan'a giremezsiniz dediler. Biz 50 tl için bir kapıyı kapatmayalım diye tabii ki ödedik...


Perşembe

BRATİSLAVA

bratislava
Çekoslavakya dağıldıktan sonra oluşan Slovakya'nın başkenti Bratislava, Tuna nehrinin uğradığı şehirlerden biri. Bratislava'da Sovyet etkisinin hissedildiği binalar ve pastel tonlu eski evlerle süslenmiş tertemiz sokakları, meydanları gezerek vakit geçirip, bol bol fotoğraf çektiğimiz bir şehir olmuştur..Olurya yolunuz bir gün Viyana'ya düşerse Bratislava'yı görmeden dönmeyin. Viyana'da bir kahvaltı sonrası, rengarenk masal evlerle süslü bu mini minnacık şehri turlayıp akşam üzeri geri dönebilirsiniz. Günübirlik ülke gezisi fikri bile hoş :)
bratislava
bratislava

bratislava
  Kale'ye çıkıp şehri ve Tuna nehrini seyrettik.Tuna Nehri üzerinde gördüğünüz Novy Most. Bu yeni köprünün üzerinde 95 metrelik bir kulesi ve kulenin üzerinde görüntüsüyle özdeşleşen Ufo.Watch.Taste.Groove isimli bir restaurant var.
bratislava

  Şehir meydanı olarak tasvir edebileceğimiz küçük bir meydanı cafe'lerle, İtalyan restoranları ve barlarla bezenmiş durumda. Hayatın çoğunun aktığı yer küçük bir meydandan ibaret diyebiliriz.
bratislava

bratislava

bratislava

bratislava








bratislava

  Burada neredeyse her sokakta şehrin simgesi haline gelmiş heykeller var. Bunlardan en ünlüsü logar kapağından çıkarak size gülümseyen Cumil Heykeli. Heykelin sembolik anlamı 1805 te yaşanan istila sonrası eski şehrin toparlanarak tekrar inşa edilmesi.
 Bratislava 3-4 saatte yürüyerek gezilebilecek büyüklükte bir şehir. Fiyatlar diğer komşu ülkelere göre nispeten daha ucuz,insan kalabalığı olmayan,küçük huzurlu bir şehir. yakınlarına yolunuz düşerse bir yarım günü ayırmaya değer..







Salı

PRAG

prag
  Avrupa'da Ortaçağ ruhunu en iyi korumuş şehir neresi sorusunun direkt yanıtı Prag 'dır. Prag Çek Cumhuriyeti'nin başkenti ve en büyük şehri. II. Dünya Savaşı yıllarında çok fazla zarara görmediği için bir çok tarihi ev ve mekanı görmek mümkün oluyor. Prag için birçok sıfat kullanılmış "Altın şehir, Masal Şehri, Avrupa'nın kalbi, Şehirlerin anası" Bence bu sıfatların hepsini fazlasıyla hak ediyor.
prag
  Prag gezisine başlamanın en iyi noktası Prag Kalesi. Guinness Rekorlar Kitabı’na göre dünyanın en büyük antik kalesiymiş. Şehrin ortasından akan nehir, eski evler ve Charles Köprüsü muhteşem gözüküyor.
prag

prag

prag
 Prag bu kadar tarihi ve Ortaçağ şehri olunca da haliyle her taraf turist kafileleri ile dolu. Hemen her müze,kilise yada tarihi binaya girmek için uzun kuyruklarda beklemek gerekiyor. 
prag

prag
                                 Saint Vitus Katedrali
  Kalenin içinde Saint Vitus Katedrali, bir manastır ve bir kaç kule ve müze var.Gotik mimarisinin başarılı örneklerinden olan katedral, Prag'ın simgelerinden biri. Katedralin ilk kısmını gezmek ücretsiz.
prag
  Katedralin bulunduğu avlu St. George Meydanı’na açılıyor ve burada St. George Bazilikası bulunuyor.Bazilikanın arka tarafına geçerseniz karşınızda Golden Lane.
prag

prag















Şehrin bu en eski bölgelerinde kızımla ve kendi fotoğraflarımı koyarak, gezimize devam ediyoruz :)

Charles Köprüsü














Charles Köprüsü
Charles Köprüsü
   Kentin en önemli simgelerinden olan Charles Köprüsü. Vltava Nehri üzerinediki köprü 14. yüzyılda inşa edilmiş. Üzerinde 30 yakın heykel var.
prag
prag
prag
  Köprü o kadar kalabalık ki fotoğraf çekmekte ve yürümekte zorlandık. Müzisyenler ve satıcılar buraya ayrı bir renk katıyor.
prag
 Bu da bize Prag sürprizi. Podyumda salına salına defile sunan mankenlere denk gelmemiz de ayrı bir güzellik oldu.
prag  
Arkaya Prag köprüsünü alarak fotoğraf çektirmeden olmaz tabii ki..
prag
  Dünyanın her yerinde olduğu gibi burada da Türk lokantası ile karşılaşmak artık şaşırtmıyor.
Kafka Müzesi
           Ünlü edebiyatçı Kafka, Prag'da doğmuş. Müze Charles Köprüsü'nden de gözüküyor.
prag
prag
  Prag'ın ara sokaklarında biraz gezip rotamızı Astronomik Saat'e çevirdik. Bu saat te şehrin simgelerinden. Ortaçağdan kalma bir saat. Hanuş usta tarafından yapılmış. Saatin önü turist dolu. Her saat başı, İsa'nın 12 havarisi pencerenin önünden geçerek ufak bir gösteri yapıyor. 3-4 dakika süren gösteri horozun ötmesiyle son buluyor. Biz de gösteriyi izleyebilmek için saat başını bekledik.
   Nazım Hikmet de 1956-58 yılları arasında Prag’da yaşamış ve memleket özlemini mısralara şöyle dökmüş...
Şair memleketten uzak,
hasretten delik deşik
Eski Kent'te duruyordu.
Meydanlıkta yapayalnız
Gotik duvar üstünde
Hanuş ustanın saati 
On ikiyi vuruyordu. 
Ve çanları çalan ölüm
Ve yukarda öttü horoz
Şair memleketten uzak,
Hasretten delik deşik
Etrafına dalgın baktı

prag
                                                  Köprünün üzerinde canlı müzik dinletisi yapan başka bir gurup...
prag
Bizde olsa ağacı yaşatmak için,balkonu ona uydururlar mı idi acaba :)

prag

prag


  Prag'da değişik sanat eserleri....
prag
  Old Town da faytonla şehir turu atmak modası buralarda hala var. Biz binmedik ama,güzel görünüyordu. Ayrıca Prag'da yapılabilecek aktivitelerden birisi de tekne ile nehir turu yapmaktır. size ufak bir tüyo vereyim. Eğer tur ile gittiyseniz,turlar bu tekne turunu en az iki katı fiyata satıyorlar. Hiç gerek yok, Köprülerin ayaklarında sürekli tekne turu reklamları ve turları var,onlardan birisi ile rahatlıkla gezebilirsiniz.
prag




prag
   Her şehirde dikkatimi çeken ve fotoğraflamaya çalıştığım,sokak dilencilerinin, Prag versiyonu..
   Son olarak Prag gezisi için 2 günü ayırmak yeterli. Gittiğinize kesinlikle pişman olmayacağınız, iyi ki gelmişim diyeceğiniz bu şehri, mutlaka görmenizi öneririm..