" Her yer en az bir defa görülmeyi hak ediyor "

ALMANYA ROMANTİK ROTA 3 (MÜNİH-FÜSSEN)

 

6 Eylül sabahı saat 9.30 gibi Münih'te karavanı bir kilisenin yanına park ederek gezimize başladık. Aslında Kilisenin hemen önü bizdeki gibi seyyar arabalı pazarcılar ile doluydu. Pazar alışverişi ayağımıza gelmiş madem dedik, verdik Euro'ları sonra gezimize başladık.
Şehir merkezine doğru yürürken altında kocaman bir nehir olan köprüden geçtik. Nehir kenarında güneşlenen, yüzen insanlar vardı. Dedik yazık bu Almanlara, bizi nasıl kıskanmasınlar, yüzdükleri yere bak. Bizim Ege'yi, Akdeniz'i nasıl kıskanmasınlar. Yoksa siz başka bir şey mi anladınız?








Münih katedrali ve çevresi, turistik yerler gerçekten görkemli ve çok güzeller. Yalnız buralarda Münih deyince Türklerden başka kimse anlamıyormuş. Aslında adı München. Almanya bile sadece bize Almanya, başkalarına Germany. Rusya'da Almanya üzerinden yola devam edeceğiz deyince anlamıyorlardı, Germany deyince anlıyorlar..



Şansımıza Münih'te şansımıza otomobil fuarına denk geldik. Öyle ki eski şehrin büyük caddeleri fuar için düzenlenmiş. Güneşin altında onları göreceğiz diye epey yorucu oldu. Firmaların yeni arabalarından bazılarını çektim. Özellikle Mercedes'in yeni elektrikli araç şovunu ayrıca video olarak paylaşmıştım. Yeni araçların tamamı elektrikli gibi. Sanırsam teknoloji oraya doğru gidiyor.

Şehir gezmesine otomobil fuarı gezmesi de eklenince yorgunluktan canımız çıktı. Karavana dönmeden önce biraz dinlenme molası verelim dedik. Kızım Amerika'dan konum attı, daha önce gidip beğendiği biracıyı tavsiye etti. Biz de tavsiyesine uyduk. Hofbrauhaus adlı mekanda çeşitli biraların tadına baktık. Biralarının güzelliği kadar mekanın otantik yapısı da gerçekten güzeldi. Almanya demek bira demek. Öyle ki çoğu yerde bira sudan ucuz. Nasıl oluyor da oluyor bilmiyorum. Bilen varsa söylesin, gerçekten merak ediyorum.

Akşam olmak üzere iken, bir günlük Münih arası verdiğimiz romantik rota yolumuza devam etmek üzere karavana binip, yola koyulduk.





Münih'ten yola çıktıktan sonra Landsberg am Lech kasabasında, spor sahalarının olduğu güzel bir parkta geceledik. Akşam olduğu için gezme işini sabaha bıraktık. Sabahı beklerken Almanya'da neredeyse her markette olan Yunan uzolarını tadına bakayım dedim. Burası kişisel blog sayfası, içtiğimizi saklamaya gerek olmadığından şeffaf davranmak daha samimi olur diye düşünüyorum )).. Ouzo 12 kırmızı olan fena değil ama onun yaş üzümlü denilen yeşil olanından da almıştım, merak işte, iğrenç demek ayıp olmayacaksa ,iğrençti ))

Landsberg am Lech çok sakin, küçük bir kasaba. Nehir üzerinde yapay şelale yapmışlar, insanlar onun etrafında takılıyorlar.  Buranın en turistik yeri kalesi ve kalenin kapısı. Fotoğraflarda var, karar sizlerin. biz yola devam..








Romantik rotanın en romantik durağı Hohenfurch'a geldik.  kasaba girişinde durduk, ki çok küçük bir yerleşim yeri, bizdeki ufak köylere gibi. İnternete ve elimizdeki Romantik yol tanıtım broşürüne baktık, burada görülmesi gerekenler nereleri diye. Sadece bir tren istasyonu tarif ediliyor. Karavanı park edip yürüyerek adrese gittik. Olleyyy, muhteşem bir tren istasyonu, ama minyatür )).. Vatandaşın teki kafayı bozmuş, 7 yıl boyunca karı-koca uğraşmışlar ve kocaman bir tren istasyonu minyatürü yapmışlar.  çevrede başka da görmeye değer bir şey yok. yola devam!






Hohenfurch sonrası önce  Schongau diye bir yere uğradık. Çok kısa bir gezinti sonrasın ücretsiz karavan parkı da olduğunu öğrendiğimiz, açık havuzlu tesisi olan Peiting'e geldik. En son Norveç'in buz gibi sularında yüzdüğüm için, nasıl bir yer olduğunu çok da araştırmadan geldik. Aslında daha çok çocuklara hitap eden, suni dalga yaratılan havuzlardanmış ama olsun, yüzdük mü yüzdük. İnsan şezlongda yatmayı özler mi, özlüyormuş. 2 Euro'ya ücretsiz park yeri, havuz, sıcak sulu duş.. daha ne olsun. Peiting küçük ama bol çiçek süslemeli evleri ile şirin bir yermiş.














8 eylül günü Romantik yolun gerçekten en havalı yeri Neuschwanstein Şatosu'ndayız. Burası araç parkı dahil tam bir turist söğüşleme merkezi. Fiyatlar yüksek ve alternatifler de sınırlı. Karavanı mecburen teleferiğin olduğu yere park edip, koyunların çan sesleri eşliğinde, aslında çok keyifli bir yürüyüş yaparak şatoya ulaştık. Sadece şatonun olduğu tepeye çıkış biraz dik ve yorucu. burada zaten isteseniz de araba yok. Sadece at arabaları var yada hemen herkes gibi yürümek zorundasınız. Şatonun içerisindeki saray kısmı tadilatta olduğu için kapalıymış, sadece dışını gezip, görebildik. Ama zaten herkesin dediğine göre dışı içinden daha güzelmiş.

Buradan sonraki durağımız, aynı zamanda romantik rotanın güneydeki son noktası Füssen. Zaten şatonun otoparkı ile Füssen arası yaklaşık 10 dk.lık mesafe. Hayden Füssen'e gidiyoruz..



















Füssen merkeze yakın bir ara sokakta karavanı park edip, şehri yürüyerek gezdik. Burası 2 bin yıllık tarihi bir şehir olmanın bütün özelliklerini taşıyor. Hele ki şehrin yanından akın nehrin rengine bayıldım. Kalenin manzarası ve kale civarı gerçekten güzel korunmuş. Sokak müzisyenlerinin çokluğu yanında, merkezdeki kafe restoranların doluluğu dikkatimizi çekti.

Böylece Wüzburg'dan başladığımız ve 400 km kadar olan ( biz Münih'e geçerek uzattığımız) Almanya'nın ünlü romantik yol rotasını bugün Füssen'e gelerek tamamladık. Bilenler bilir ki ben açık sözlü bir adamım. Hiç öyle allayıp pullamam. Rotanın en güzel yerleri başı ve sonuydu. Yani Würzburg ve Füssen gerçekten güzel. Aralarla güzel kasabalar da var tabi ki (özellikle Dinkelsbuhl'un hakkını yememek lazım) ama çoğunlukla rota zengin görünsün diye koyulmuş, turist çekme amaçlı yerler daha çok.

Romantik yol bittiğine göre artık romantik muhabbet yok. Gelelim gerçeklere
Füssen'de çiğ köfte satan bir Türk vatandaşımızın dükkanına uğradık. Arkadaş canınız rakı içmek isterse buralarda nerede buluyorsunuz dedim. Arkasından da gülerek umarım dinci, tarikatçı neyin değilsinizdir dedim. Sanırsam biraz öyleydi ki konuya pek hakim değildi. Bir başka Türkü arayıp sordu. Tarif ettikleri markette rakı değil ama 8 Euro'ya uzo buldum. 

Füssen Avusturya Salzburg'a yakın bir şehir. Bu gece yolda geceledikten sonra, yarın Salzburg'da olacağız. Dolayısı ile bugün Almanya'da son günümüz. Almanya'dan ayrılmadan romantik olmayan bir anekdotumu da paylaşayım.

karavanın tamiri için gittiğimiz Türk ustadayız
Kilise çanı durmadan çalıyor.
çalıyor.
çalıyor...
Birden aklıma geldi. 'Ustam papaz ısrarla seni çağırıyor, git bari' dedim. İçimden öylesine takılmak geldi.. ve böylece bilmeden derin bir sosyal yaraya parmak basmış oldum. Elindeki aletleri bıraktı, doğruldu ve başladı anlatmaya.. Kendinden o kadar emin ve bir o kadar da benim bilmezliğimi sorgular tarzda..
Bak dedi.. ben buraya geleli 39 yılı geçti. Bu Almanlar sadece bizi, yani Türkleri kendilerine benzetemediler. Biz dinimizi, geleneklerimizi aynen koruyoruz. O yüzden de bizi istemiyorlar. Bunların çalışacak adama ihtiyacı var ama Türkleri gönderip, Hristiyan memleketlerden çalışıp, hizmet edecek insan gelsin istiyorlar dedi.
O arada muhtemelen okula gidecek küçük bir kız çocuğu gelip ustayı öptü. Bu torunum dedi, oğlumun kızı. Gelinim Alman ama çok iyi, çok memnunum dedi. Kızın var mı diye sordum. Bir oğlum bir kızım var deyince, damat da Almandır herhalde dedim. Birden ciddileşti, sanırsın çok büyük gaf yapmışım. Bak hocam, gelin Alman olabilir ama damat asla olamaz dedi!.. ve böylece kocaman bir dünya görüşünü özetlemiş oldu..
İki haftalık Almanya gezisinde Almanya'daki Türkler hakkında söyleyecek çok şey gördüm, öğrendim ama pek çoğunu buralarda yazmak uygun olmaz.
İsviçre'li yazar Max Frich "dışarıdan işgücü istendi, ama insanlar geldi" sözleri ile çok şeyi özetlemiş. Aradan geçmiş 60 yıl, bilmem kaçıncı kuşak olmuş. Ama hâlâ bir Türk görünce hemen tanıyor ve üzüntü ile sinirin bir birine karışıyor ise...
gerisini anlayan çoktan anladı zaten!

Füssen'den sonraki rotamız Avusturya üzerinden Hırvatistan sahillerini takip ederek, Yunanistan'dan Türkiye'ye ulaşmak olacak gibi. Blog takipçilerini Füssen'de bırakacak halimiz yok. Bu notlar Türkiye'ye kadar devam eder. Yollarda görüşmek üzere...