" Her yer en az bir defa görülmeyi hak ediyor "

KASSEL - MARBURG - FRANKFURT


28 Ağustos sabahı Göttingen'den yola çıktık. Yine ana yoldan değil, ara yollardan güzel manzaralar eşliğinde Kassel'e geldik. Sağ olsun yine park4night programı yardımı ile merkeze yakın bir yere karavanı park ettik. Şehir klasik bir Alman şehri. Merkezde büyük bir kilise ve onun etrafında çevrelenmiş , ana caddesi trafiğe kapalı bir yerleşim. Ve sokağın başında bir Urfa kebapçısı ))

Urfa kebapçısı da nereden çıktı demeyin. Dönerciler zaten her yerde ama bu Urfa kebapçısını da her şehirde görür oldum. Aslında bir ara Almanya'daki Türkler hakkında da iki kelam etmek istiyorum ama çok Almancı dostum, akrabam var. Bakarsın üzülenler olur diye şimdilik kendimi tutuyorum.






Irmağın üzerindeki köprüden geçerek Tarih müzesinin olduğu yer gittik. Sonrası şehir merkezini ve ana cadde Frankfurter caddesini gezdik. Artık sokakta Türkçe konuşanlar o kadar fazla ki, kendimizi iyiden iyiye memlekete gelmiş gibi hissediyoruz.






Kassel şehrinde bulunan Bergpark Almanya’nın en büyük, Avrupa’nın ise ikinci en büyük parkıymış. Birinci neresi diye sormayın. Burada sadece bu yazıyordu)). Herkül heykeli ve Löwenburgu şatosu güzeldi. Herkül heykeli 1600 lü yıllarda yapılmış, devasa bir heykel. Bölgeye gelenlerin mutlaka görmesini öneririm. Şehir manzarası, parkın su şelaleleri, yürüyüş yapma parkurları ile kocaman bir dağı turistik park haline getirmişler. Pazartesi olduğu için Herkül müzesi ve şato kapalıydı, içlerini göremedik ama dışı da yetti gari!

Sonrası dağlardan, köylerden geçerek Rosenthal'de karavan parkında geceledik.






Sabah yola çıkıp Almanya'nın güneyine aşağı doğru yolculuğumuz devam ederken, yolumuz üzerinde uzaktan devasa bir eski kale görünce sapalım bakalım neymiş dedik ve böylece Marburg'a girmiş olduk. İyi ki de sapmışız, böylece çok güzel ve tarihi bir şehri görmüş olduk. Karavanı ana yola yakın, nehir kenarındaki bir parka zorla park ettikten sonra tabana kuvvet tepesine kadar çıktık.







Marburg'daki Philipps Üniversitesi 1 Temmuz 1527 tarihinde Almanya'nın Marburg şehrinde, Hessen Derebeyi I. Philipp tarafından kurulmuş. Dünyanın ilk ve en eski Protestan üniversitesi olarak kabul ediliyormuş. Buradaki Kilise de Üniversite Kilisesi olarak geçiyor. Üniversite ve Kilise, özgür beyin ve dogmatik işler bence çelişiyor ama neyse.. Burası gezi sayfası ))
Hekim arkadaşlar için de kısa bir bilgi.. Batı Afrika'da yıllardır önemli bir sağlık sorunu olan Marburg virüsü, oldukça bulaşıcı ve yüksek ateşle başlamaktadır. Hastalığın son evrede şiddetli kan kaybı ve şoka neden olmaktadır. Hastalık ilk olarak 1967 yılının Ağustos ayında burada, Marburg şehrinde ortaya çıktığı için bu ismi almış.
Burası yapı mimarisi, eski Arnavut kaldırımlı yolları ile güzel, şirin bir yermiş. Bütün evler eski mimarisi korunarak çok güzel süslenmiş, çok hoş duruyorlardı.








Marburg sonrası yine eski evleri ile ünlü küçük bir kasaba olan lich'e uğradık. Burasının evleri de Marburg kadar olmasa da çok güzeldi. Düz bir arazi üzerindeki şehirde ağaç ile kiremit rengi evlerin uyumunu güzel yapmışlar.

ve artık 29 Ağustos günü akşama doğru Frankfurt'tayız. Bu Frankfurt'a gelince hatırladım. İnanılmaz bir hikayemiz var. Aileden olmasam ben bile inanmazdım.
Yıllar yıllar önce, herhalde 25-30 yıl olmuştur. Rahmetli babaannem Nürnberg'de yaşayan amcamın yanına gelmişti. Babaannem okuma yazması olmayan normal bir Karadeniz kadını. Babam onu İstanbul'dan uçağa bindirmeye götürüyor. Çantasına da ne olur ne olmaz diye amcamın adresini, telefonunu filan yazıp veriyor. Babaannem pasaport kontrolünden sonra oradaki bir kadına sen nereye gidiyorsun diye sormuş. Kadın Almanya'ya deyince onun peşine takılmış. Öyle ya kendisi de Almanya'ya gidiyor. Uçağa biniyor ve Frankfurt havaalanında iniyor. Olayın ilginç tarafı burası. Aslında Nürnberg uçağı ile Nürnberg'e gelmesi lazım.
Uçaktan inip pasaport kontrolünden sonra oğlunu yani amcamı beklemeye başlıyor. Allahtan onun beklemesi orada bir Türkün dikkatini çekiyor. Ana sen ne bekliyorsun diye soruyor. Oğlumu bekliyorum, işte adı adresi filan deyince, yanlış yere geldiğini anlayan adam, gerçekten iyi birisiymiş, ana oğlun benim arkadaşım, biraz işi çıktı geç gelecek, bize gidelim oğlun gelip seni alacak diyor. O arada adam amcamı arayıp adresini veriyor ve babaannemi evine götürüyor. Nürnberg Frankfurt arası 230 km ve kış günü, her taraf kar buzmuş. Amcam gelip anasını alıp götürmüş.
O kontrollerden nasıl geçtin, nasıl yanlış uçağa bindin, koltuk numaran nasıl boş denk geldi. İnanılmaz bir yolculuk. İstesen hayatta gidemezsin.

Gelelim bugüne.. Öncelikle Frankfurt'a yakın yerde yaşayan, neredeyse elimizde büyüyen, arkadaşımın oğlu Utku ile görüşüp, özlem gidermek iyi geldi.
Almanya'da her köşe başında dönerci var ve pek çok kişi buradaki dönerin Türkiye'dekilerden iyi olduğunu söylüyordu. Bugün Frankfurt'ta artık deneyelim dedik. Valla açık söyleyeyim, hiç bir tat alamadım. Eti bol, malzemesi bol verdiler ama bir Trabzon'un odun ateşinde pişen döneri ile kıyaslamayı hakaret sayarım ))









Frankfurt çok büyük bir şehir. Öyle 1-2 günde her tarafını gezmek mümkün değil. Biz ilk gün 25 bin civarı adım atarak epeyce gezdiğimiz için ikinci gün öğlene kadar da gezmeye çalıştık ama biraz aheste aheste oldu. Sonrası alışveriş için Metro markete gittik..

Bu dünya etme bulma dünyasıdır derler ki, doğruymuş diyerek söze başlayayım. Özbekistan, Kırgızistan tarafında pek çok kişi iyi kötü Türkçe biliyordu. Çoğu kez muhabbete başlamadan Türkçe biliyor musun diye sorardım. Bazıları çok güzel şekilde, hayır Türkçe bilmiyorum derlerdi. Ben de gülerek, bak ne güzel Türkçe konuştun, demek ki biliyorsun derdim. Karşılıklı gülerdik. Metro mağazasına geldik, danışmadaki elemana 'ich spreche kein deutsch' dedim. Yani Almanca konuşamıyorum dedim. Sonrası elimdeki Türkiye metro kartını gösterip, bununla alışveriş yapabilir miyiz diye sormaya çalıştım. Bir taraftan da içimden gülüyorum. Almanca konuşamıyorum demeyi çok güzel söylüyorum ama gerisi karışıyor. Allahtan buralar biraz medeni yerler de, Asya'daki gibi karşılıklı gülmüyoruz.. Zaten metro kartımızı da kabul etmedi, Avrupa birliği ülkesinden olanlara günlük kart veriyorlarmış ama biz değilmişiz. Yine, yeniden ezdiler bizi!😂

Öğleden sonra Romantik yol rotasını yapacağımız Wüzburg'a doğru yola çıktık. Çok romantik olacak, çook.. Orada görüşmek üzere!