Salı

NORVEÇ -3 ( STAVANGER - OSLO )

 

Stavanger sonrası mola yerimiz Dalen Kasabası oldu. Burada göl kenarında başka karavanların da olduğu bir park alanında kaldık. Yağmur fırsat verdikçe yürüyüş yaptık. Olta salladım ama bu defa karavana oldu. Kısmet değilmiş. 






Dalen'de ki son fotoğrafın çekimi kızıma ait. Oradaki taşları telefonuna tripod olarak kullanıp, zaman ayarlı olarak ayarlayıp çekti.


Stavanger yolu Navigasyonda kısa olarak gözüken yol kapalı. Buralarda yaz ayı olmasına rağmen yükseklerde hala kar olduğu için, kar  nedeniyle bile kapalı yollar olduğu söyleniyor. Yazın böyle ise kışını düşünemiyorum bile. 


Yolumuz üzerindeki Heddal Ahşap Kilisesine uğradık. Burası 13. yüzyılda yapılmış, Norveç'in en büyük ahşap Kilisesi olarak biliniyor. Vikingleri duymayan yoktur herhalde. Denizcilikteki yetenekleri, özel tasarlayıp ahşabı sanat gibi kullanarak yaptıkları gemileri ile tarihe isim yazdırılmış bir millettir. Bunun yanında birde onları popüler kılan diğer bir özelliği ise yaşadıkları topraklarda Stave Kiliseleri adlı 28 tane yapı inşa etmiş olmalarıdır. Bu yapıların en büyük özelliği hiç çivi kullanmadan tamamen ahşap ve ahşap mandallar kullanarak inşa edilmiştir. Kiliselerin büyük çoğunluğu hiç bir restorasyon çalışması yapılmadan günümüze kadar sağlam bir şekilde ulaşmıştır. İşte bunlardan birisi ve en büyüğü de bu Heddal Stave Kilisesi’d

Heddal  Kilisesi gezisinden sonra geceyi geçirmek üzere Saggrendadammen'de 59.927139, 10.7009035 konumundaki ücretsiz karavan parkına geldik. Yağmura inat tentemizi açıp dışarıda mangal keyfi yaptık.

Bundan sonrası artık Oslo.. Artık 15 ağustos oldu ve oraya doğru yolculuğa devam zamanı.







Oslo sonuçta kocaman bir şehir. Burada ortalama bir gezi bloğunda çok ayrıntılı bilgiler paylaşmamı beklemeyiniz. Bu blogun daha çok bizim gezilerimizin özeti şeklinde olduğunu tekrar hatırlatmam gerekir. O yüzden yazılara bu gözle bakmanızı rica ediyorum.. diye kendimi temize çektikten sonra, gelelim Oslo muhabbetine ))..

Bütün büyük şehirler gibi Oslo'da da karavanı park edecek yer bulmak sıkıntılı. Şehir içindeki saatlik parklar uzun süre kalmak için oldukça pahalıya geliyor. Biz çözüm olarak gündüzleri merkeze yürüyüş mesafesindeki ücretsiz uygun yerlere kısa süreliğine bırakıp, gezmelerimizi yaptık. Akşam uyumak için ise şehrin biraz dışındaki İkea'nın otoparkına gittik. Bu formülü sanırım bütün Oslo gezen Karavancılar biliyor. Eğer şehir içinde gündüz gezerken de karavan ile uğraşmayayım derseniz yine İkea nın parkına bırakıp, oradan toplu taşıma ile merkeze gelinebilir. 

Oslo gezimize Norveç Folklor ve Tarih müzesini gezerek başladık. Burası çok geniş bir alana yayılmış, eski bir Norveç köyünün canlandırıldığı bir yer olmuş. Bir yerleşim biriminde olması gereken, olan ne varsa burada ondan bir tane yapmışlar. Yapılar ve sergilenen eserler de gerçek Norveç kültürünü içeriyor. Sadece burayı gezerek bile bütün Norveç kültürünü, tarihini tanımak mümkün. Öyle ki burada Hıristiyanlık öncesi dönem Sami'lere bile yer verilmiş. Sami'ler Orta Asya göçebe Türklere çok benziyorlar. Bazıları Sami'lerin Türk olduğunu bile savunuyor. o derece!








Müze gezisi sonrası akşam olana kadar Oslo sokaklarında gezdik. Stockholm'de çok fazla Ortadoğulu ve Türk görmüştük. Oslo'da o kadar olmadığı dikkatimi çekti. Şehir turistik açıdan 1-2 günde tamamen gezilebilecek bir şehir. Ünlü Waffle dükkanları var. gelmişken tadına bakmasak olmazdı..










Oslo gezimizin ikinci gününde önce ünlü Opera binasına gittik. Sanırım Oslo turistik gezisinin kalbi burada atıyor. Opera binasının üzerini seyir terası olarak yapmışlar. Pek çok insan orada geziniyor. Betonun üzerinde yatanlar, şehir fotoğrafı çekenler, valizi ile muhtemelen yolculuk saatini bekleyenler filan gibi her türlü insanın bir arada bulunduğu geniş bir teras burası. 





Norveç'in ünlü ressamı Much adına yapılmış kocaman bir Müze var. Çarşamba günleri saat 18'den sonra ücretsiz gezilen bir müze. 13 katlı kocaman bir bina tamamen Edvard Munch'un eserlerinin sergilenmesine ayrılmış. Dünyanın tek sanatçılı en büyük müzesi olarak biliniyor. Munch'un en ünlü eseri 'Çığlık' adlı tablosunu görmek için millet birbirini eziyordu.









Oslo gezimizin 3. günü Frogner parkına gittik. Buranın ünü bir bölümünde  Vigeland çıplak heykeller parkı bulunmasında. Yılda bir milyondan fazla ziyaretçinin geldiği bu parktaki bütün heykeller tek bir heykeltıraş, Gustav Vigeland tarafından yapılmış. Buralarda bizdeki gibi böyle sanatın içine tüküren belediye başkanları olmadığı için, milyonlarca insanın hayranlıkla gezdiği bir park olmuş.

Uzun sütunlu eser Monolith adıyla anılan 17 metre boyunda, yekpare granit sütun birbiri üzerine yığılmış 121 insan bedenini resmeder. 180 tonluk bu sütun blok Vigeland tarafından bulunup buraya getirilmiş ve şu an bulunduğu yerde işlenerek bugünkü halini almıştır. Monolith merdivenle çıkılan bir yükseltinin tepesinde durur ve merdivenler üçlü gruplar halinde 12 sıra yerleştirilmiş, hayatın çeşitli evrelerindeki kadın erkek ilişkisini anlatan 36 heykel grubundan oluşur. İşlenmesi 14 yıl süren bir eserdir bu. 







Yağmurlu bulutlar gibi doluyum
Bugün efkarlıyım değmeyin bana
Yerlerde savrulan kuru çalıyım
Bugün efkarlıyım değmeyin bana
...
Bunca zaman sonra gezimizin son iki haftasında kızımız Amerika'dan gelip bize eşlik etti. ve tatbikî gezimizin en keyifli günlerini geçirdik. Bugün 18 Ağustos ve onu geri gönderdiğimiz için yazacak enerjim yok ama yine de özet yazayım.
Norveç'te pek çok yol ücretli. Autopass.no diye bir sistemleri var. Bizdeki ogs/hgs gibi bir şey. Bundan sonrasını muhtemelen ilk benden duyacaksınız. Aslında sanırım buralara gelen bütün karavancılar biliyor ama etik değil diye kimse yazmıyor. Otoyol ücreti autopass uygulamasında tanımlanan karttan çekilmesi lazım ama kimse onu tanımlamıyor. Çünkü yollarda polis, gişe filan yok. Geçip gidiyorsunuz ve muhtemelen plakanızı kaydediyor ama sonra sizi bulamadıkları için yapacak bir şeyleri olmuyor. Yani özeti bedavadan geçiyorsunuz. Öyle yollar var ki neredeyse her 15-20 km.de bir para kameraları var. Paralar da fena değil. Hele bizim karavanları 3.5 ton üzerinden alsa ortalama 20 km. de bir 8 Euro gibi düşünün.

Ayrılık depresyonum geçsin, Sanırım Göteborg yolunda tekrar yazarım. Görüşmek dileğiyle..


Pazartesi

GÖTEBURG- MALMÖ- KOPENHAG

 

Oslo'da kızımızdan ayrıldıktan sonra artık Avrupa ana karasına doğru yolculuğumuza başladık İlk durağımız Göteburg oldu. Aslında niyetimiz bu şehirde bir gece kalıp, detaylıca gezmek idi. Kalınabilecek yerler ile ilgili yorumların hemen hepsinde karavanlar için çok güvensiz olduğu, çok fazla hırsızlık olduğu yazılıydı. Açıkçası tee Moğolistan'lara kadar gidip buraya kadar gelmişken, dünyanın en medeni denilen bölgesizde tatsızlık yaşama ihtimali canımızı sıktı. Karavanı merkezde, otobüslerin ana duraklarının yanındaki otoparka bırakıp, 3-4 saatlik bir yürüyüşle şehri tanımaya çalıştık.











Göteborg, İsveç’in ikinci büyük şehridir. Dünyaca ünlü Volvo otomobil markasının doğduğu yer olan Göteborg'da bulunduğumuz zaman hafta sonuna denk geldiği için pek bir sakindi. Burada mutlaka görülmesi gereken semt diye söylenen Haga bölgesini dolaştık. 17. yüzyılın ortalarında kurulan Haga semti, Göteborg’un ilk banliyösü olarak biliniyor.. Semt, 1870 ile 1940 yılları arasında işçi evleri olarak inşa edilmiş muhteşem ahşap yapılara ev sahipliği yapmaktadır. Ayrıca Haga, araç trafiğine kapalı, sadece yayaların kullanabileceği bir cadde olarak düzenlenmiş.

Göteborg'da çektiklerimden   birleştirilmiş iki kısa video.. İnsanlar ister kilise de, ister sokakta.. işlerini iyi yapıyorlar.










Bugün 20 Ağustos ve Baltıklar gezimizin son şehri Malmö'deyiz. Burası İsveç'in 3.büyük şehri ve Danimarka ile sınır şehri olduğu için önemli bir ticaret merkeziymiş. Malmö buraların en derli toplu, güzel şehri gibi görünüyor. Her yıl milyonlarca turistin ziyaret ettiği Malmö kalesi, ihtişamı ve içeriği ile sadece Malmö'nün değil, tüm İsveç'in en önemli eserlerinden birisi olarak görülüyor. Pazar olduğu için şehir merkezinde pek bir kalabalık, hareketlilik yoktu. İnsanların daha çok sahillerdeki parklarda olduğunu gördük.



Güneşi batırdığımız yer tam İsveç- Danimarka arasındaki Oresund köprüsünün malmö tarafı. Dünyaca ünlü bu köprü, 1995 yılında yapılmış. Danimarka ile İsveç’i birbirine bağlayan köprüde, 8 km’lik otoyol ve demiryolu bulunmaktadır.
Aslında geceyi de orada geçirecektik ama akşamüstü orası küçük bir Arap mahallesine döndü. Bağıran çağıran, sesli müzik dinleyen gırla.. Orada tanıştığımız Giresun'lu bir vatandaş, gece burada kalmayın, bunlar birazdan uyuşturucuya da başlar, sizi rahatsız ederler dedi. Anlaşılan güvenlik sorunu dünyanın her tarafında var. Aynı Giresun'lu vatandaşın anlattığına göre, 38 yıldır bu şehirde yaşıyormuş. Son birkaç yıla kadar yolda cüzdanını düşürsen, iki gün sonra aynı yerde bulurdun, kimse almazdı ama şimdi her gün birileri gasp ediliyor, o derece bozuldu diye anlattı. Düzensiz göçmen sorun u bütün dünyanın sorunu olmaya, büyüyerek devam ediyor.



Aynı manzara iki insan..
İsveç Danimarka arasını bağlayan Oresund köprüsünün dibindeyiz. Sağımızda İsveç'li bir kız sigarasını, birasını içiyor. Solumuzda kapalı bir Arap kız, önünde yaktığı ateşte demlediği çayını içiyor.
İki ayrı, apayrı dünyanın insanları yan yana. Ama görünen o ki, bu kadar yakınlar ama bir o kadar da uzaklar.
Özellikle İsveç'te çok fazla Arap gördük. Bizdeki kadar değil elbette ama buradaki kültür, giyim kuşam, davranış farklarını görünce çok daha fazla dikkat çekiyor.
Dünya bu kültürel farklılıkları zenginlik olarak görmek kadar, kültürlerin çatışmasını önleyecek çaba içerisinde olmalı. Yoksa şimdilik bana dokunmuyor diyerek görmezden geliniyor ama gün gelecek hepimize dokunacak!

Neyse bu derin tartışmanın yeri burası deyip, şehir merkezinde bir yere geçtik ve orada geceledik.


21 ağustos sabahı geçtiğimiz Oresund Köprüsü
İsveç ile Danimarka arasında yer alan Oresund Boğazı'nda iki şeritli demir yoluna ve dört şeritli kara yoluna sahip olan Oresund Köprüsü, Avrupa'da hem demir yolu hem kara yolu taşımacılığının yapıldığı en büyük birleşik köprü olma özelliğini taşıyor. Danimarka'nın başkenti Kopenhag ile İsveç'in Malmö şehrini birbirine bağlayan köprü, denizin ortasında iki şeritli bir otoyolla Drodgen Tüneline bağlanıyor. Malmö'den başlayan köprünün toplam uzunluğu, Peberholm adlı yapay bir adadan itibaren deniz altından devam eden yaklaşık 4 kilometrelik tünelle birleşmesiyle 7845 metreye ulaşıyor.
Bu klasik bilgiden sonra gelelim bizim hikayemize.. Köprü geçiş ücreti 6 m uzunluğa kadar karavanlar için 490 Danimarka kronu, 6 m den uzunlar için 980 Danimarka kronu. Bilet internetten alınırsa %5 indirim var. Ben internetten 6 m boyunca karavan diye aldım. Dedim hem indirimli olsun hem de yine karavanın boyu hikayesi olmasın. Malum bizim karavan 6.40 boyunda.
Otomatik geçiş yerine geldik, aaa bizim bariyer açılmadı. Gişede kimse de yok. Adı üstünde ödenmiş bilet, plakayı tanıyıp açılması lazım. Az sonra genç bir görevli geldi. Sizin araç 6m den uzun, 980 kron ödemeniz lazım dedi. Ben 6 metre dedim o yok, fazla dedi. Yapacak bir şey yok, çıkarttım kredi kartımı uzattım ve son olarak gülerek 6 m ama buyurun çekin dedim. O da gülerek kartımı iade edip, buyurun geçin diyerek bariyeri açtı. O Danimarka'ca ben yarı İngilizce çok güzel anlaştık ve sonunda ilave 490 kron vermeden geçtim. 1 Danimarka kronu yaklaşık 4 tl derseniz nereden baksanız 2000 tl kârdayım. Sempatik muhabbet çoğu yerde işe yarıyor. Ben denedim oldu, siz de deneyin ama garantisi yoktur ))..










Ünlü Oresund köprüsünü geçer geçmez Kopenhag'a geliniyor. Sabah erken saatte buraya gelince önce çok şaşırdık. Yollar çekirge sürüsü gibi bisikletle işe gidenler ile doluydu. Ben en çok bisikletli Amsterdam'da bilirdim ama sanırım burada daha çok kullanılıyor. Her taraf bisiklet dolu.
Gelir gelmez önce meşhur deniz kızı heykelini görmeye gittik. deniz kızı heykeli yakınında karavanı ücretsiz iki saatliğine park edip o bölgeyi gezdik. Taşın üstünde bir kadın heykeli işte. Aslında pek fazla bir özelliği yok ama reklamın gözü çıksın işte, insanları getirmeyi başarmışlar. Sonrası Karavanı futbol sahalarının olduğu Christina bölgesinde bol karavanlı bir sokağa park ettik. Oradan şehri yürüyerek gezebildiğimiz kadar gezdik. Kopenhag çok karmaşık bir şehir. Yolları, trafiği , insanları, çevre kirliliği ile Norveç ve İsveç şehirlerinden sonra biraz yorucu gibi geldi. Binalar ve sokaklar genel olarak eskiler. Her köşe başında kocaman bir Kilise var. Sanırsam yeterince gezdik, yola devam edelim dedik.













Kopenhag sonrası yola devam ederken geceleme molası verdiğimiz yer. Neredeyim tam bilmiyorum ama Danimarka Nyborg köprüsü yakınında 55.3880,11.2263 konumundayız. Burası vatandaşın evinin arka bahçesi. Bahçesini karavanlara ücretsiz açmış. Çok güzel bir bahçe. Oturma grupları filan var. Ev sahibi ortalıkta yok. Yer Park4night programında işaretli. Güzel mi güzel. Ne diyelim darısı bizim memleketteki geniş bahçesi olanlara..







Danimarka'dan ayrılmadan önceki son şehir gezimizin yeri Kolding şehri ve onun Koldinghus kalesi. Gezdiğinizi sanmıyorum. Sayemde bari birkaç fotoğrafını görün )).

Danimarka genel olarak İsveç ve Norveç'ten geldiğimiz için olsa gerek bize biraz karışık, kirli geldi. Bir ülkenin gelişmişliği umuma açık wc'lerinin temizliğinden belli olabilir. Burayı diğer kuzey ülkeleri ile kıyaslarsak, buradakiler gerçekten çok kirli. En azından ben öyle gördüm.
Akşama Almanya'ya giriş yapmış oluruz. du bakalı yıllar sonra tekrar giriş yapacağım Almanya acı vatan, ora giden gelmiyor'un nedeni neymiş..

Almanya'da görüşmek dileğiyle..