Macaristan'ın başkenti Budapeşte. Berlin'den sonra Orta Avrupa'nın en büyük şehri.Tuna Nehri'nin batı yakası "Buda" ; doğu yakası ise "Peşte" diye adlandırılıyor.Buda kısmı dağlık ve gezmesi daha zor fakat çoğu tarihi yer orada. Peşte ise düz ve genellikle şehrin günlük yaşam alanı. Bu iki bölgeyi ayıran nehir ise adına nice şarkılar yazılmış olan Tuna nehri.
Buda bölgesindeki kalenin olduğu yüksek tepeye çıktığımızda, sanırım en güzel Tuna ve Peşte manzarasını buradan izleme şansımız olduğunu gördük.Tepe de ayrıca Matthias Kilisesini gezmenizi öneririm.
Güzel manzara fotoğrafları ve tabii ki kızımın fotoğraflarını da çektikten sonra, Günümüze kadar ayakta kalmayı başarmış en önemli eser olan,Gül Baba türbesine doğru yol alıyoruz.
Kale’den sonra bir de Gül Baba türbesini görün diyen kimdi bilmiyorum ama görmez olaydık. Dağın başında, çık çık bitmeyen bir rampa, yerler Arnavut kaldırımı, yürümesi zor ve en sonunda ufacık bir mezar görüp dönüyorsun. Bence vakit ayırıp gitmeye değmez, yine de siz bilirsiniz.
Budapeşte'nin dünyanın en iyi aydınlatılan şehirlerinden biri olduğuna birçok kaynakta değiniliyor.Bu kesinlikle doğru.Şehri gece keşfetmek daha cazip ve yapılar daha ihtişamlı görünüyor. Széchenyi Zincirli Köprüsü,1839 yılında yapılmış.2.Dünya Savaşında zarar görmüş ve onarılarak tekrar kullanıma açılmış.Her iki girişte de aslan heykelleri mevcut.Gece ayrı bir güzel ve üzerinde yürüyüş yolu mevcut.Tuna üzerindeki en güzel köprü de bu zaten.
Arkamdaki Opera binası 1884 yılında açılmış ve 1200 kişilik kapasiteye sahip.
Kahramanlar Meydanı, Macarlar'ın Avrupa'ya gelişinin 1000. yılında yapılmış ünlü bir meydan. Etrafında müzeler, ortasında heykeller var. Meydana Milenyum Meydanı da deniyormuş.
Meydanın en hüzünlü hikayesi,1956 yılında Ruslar’a karşı ayaklandığı için 2 gün içinde öldürülen 17 bin Macar gencine ait. Rus işgaline karşı halkın direncini kırmayı amaçlayan Rus ordusu;tüm evlerden topladığı 17 bin genci iki gün içinde öldürerek amacına ulaşır.Bu olay sadece Avrupa’nın değil, dünyanın en kanlı katliamlarından biri olarak tarihin sayfalarına yazılır
Budapeşte gezisi için iki günlük zaman ayırmanız yeterli olur düşüncesindeyim. Fazlasına gerek yok. Şehrin ortasındaki tuna nehri nedeniyle, kendinizi İstanbul'da hissettiğinizde olabilir.Buraya gelmişken ünlü gulaş çorbalarından içmezseniz eksik kalır.Bu çorbayı aslında bizim tas kebabının biraz daha sulu hali gibi düşünün. Ancak çok lezzetli olduğunu söylemem gerekir.
Burasını tanımış olmanız gerekir..:).. Her yorucu geziden dönerken, Uçağın alçalmaya başlayıp,Sabiha Gökçen'e inmeye hazırlandığında görüp, mutlu olduğum, bizim Adalar...Gezmeyi çok seviyor olsam da, bir süre sonunda, insanın evi gibisi yok,hissini yaşamayan yoktur sanırım...