" Her yer en az bir defa görülmeyi hak ediyor "

BÜKREŞ



    Temmuz sıcağında Bükreş'e gitmenin ciddi bir hata olduğunu belirterek yazıma başlamak isterim. Bize göre daha kuzeyde olduğundan o kadar sıcak olmaz diye düşünmüştüm ama, İstanbul sıcağı oranın yanında serin kalır. Şehir bildiğin pişiyor ve öyle akşam olup,güneş batsa da gıdım serinlemiyor.
  Sabiha Gökçenden Bükreş yolculuğu 1 saat sürüyor. Uçak kalkıp,siz uyuma pozisyonunuzu ayarlayana kadar,inişe geçiyoruz, kemerleri bağlayın,koltukları dik tutun anonsu başlıyor. O derece kısa bir yolculukla Bükreş Otopeni havaalanına iniyoruz. İlk iş biraz para bozdurmak., Romanya Avrupa Birliğine geçmiş olsa da hala daha kendi paraları olan levi kullanıyorlar. 1 euro  havaalanında 4.2 lev, şehirdeki döviz bürolarında 4.5 lev. levi 0.7 ile çarpınça yaklaşık tl olarak aklımızda tutuyoruz.
  Havaalanında çıkıştan sonra alt kata inip,şehir merkezine gideceğimiz otobüse biniyoruz. Burada bilet satış ofisi var ve dönüşte de kullanırız diye, bir bilete 9 lev'e 4 defa biniş kontörü yükletiyoruz. Dönüşte kullanmadık gerci, o ayrı bir macera oldu, sonra sıra ona da gelecek. Otobüsle şehir merkezi yaklaşık yarım saat sürüyor. otobüsün kliması falan yok ve iğrenç bir sıcak. Ayrıca nedense otobüslerin camları buğulu cam gibi ve dışarısı net görünmüyor, neden öyle bir şey yapmışlar akıl erdirmek mümkün değil.



  Bükreş'te bütün doğu bloku ülkelerde olduğu gibi ilk dikkati çeken şey, görkemli binalar.Özellikle Old Town denilen şehrin ana merkezine ulaştıkça bu binaların heybeti insanı şaşkına çeviriyor. halkın ne kadar yoksulluk içerisinde yaşadığını görüp,öğrendikçe, bu yapılara bakarken insanın aklı biraz karışmıyor değil.

Romanya National Müzesi,Old Town da bulunuyor ve her tarihi bina gibi burasıda görkemli bir bina. Binanın merdivenlerindeki kucağında kurt bulunan çıplak adam heykelinin, müzeden daha çok ilgi çektiği ortada. Yoldan geçenler yakından bakıp,fotoğraf çektiriyorlar. Müze içerisi bizi biraz hayal kırıklığına uğratıyor.Ana bölümde Roma imparatorluğu döneminden kalma duvar süslemeleri dolu ve çokta fazla değiller. Alt katta yukarıda örneği de bulunan, daha çok altın ve değerli taşlardan yapılmış tarihi süslemeler ve askeri araçlar sergilenmiş.
  Müzenin tam karşısında çok güzel bir yapı var. Biz acaba burası ne müzesi diye merakla binanın önüne gittik ki, burasının bir banka binası olduğunu hayretle gördük. Daha sonra dikkatimizi çekti ki aslında bir çok tarihi bina bankalarca alınmış ve muhtemelen genel merkezleri olarak kullanılmakta.
  
   Bükreş'in simgesi olmuş, israf abidesi,yoksulluk abidesi olmuş,1100 odalı ( Bir yerlerden tanıdık mı geldi? ), Parlamento binası.  Guinness Rekorlar Kitabı'na göre, dünyanın en büyük sivil yönetim, en pahalı yönetim ve en ağır binasıdır.1 milyon metre küp mermer, 480 şamdan ve 1,409 avize için 3,500 ton kristal, 700,000 ton çelik, 900,000 m³ ahşap; değişik boylarda toplam 200,000 m² yün halı kullanılmış.Binanın yapıldığı alanda 30.000 ev yıkılarak  inşaat yapılmış. Rehberin söylediğine göre zamanında 5 milyon olan Romanya'da yaklaşık 1 milyon kişi herhangi bir nedenden dolayı, bu sarayın inşaatında bir şekilde çalışmak zorunda kalmışlar.
   Biz sarayın gezilere açık olan ve aslında çok küçük bir bölümünü 1.5 saatte gezdik ve rehberimize göre 1.5 km yürüdük.Sarayın sadece dış çevresini dolaşmak 4 km imiş. Büyüklüğünü düşünün artık.Yüksek tavanlı, neredeyse tamamen mermerle kaplı duvarları olan büyük salonlarla dolu, tam bir israf sarayı olmuş.
   Sarayın girişinde güzel bir resim ve modern sanatlar müzesi de yapmışlar. Sarayı gruplar halinde ve rehber eşliğinde gezdirdiklerinden, sıranızı beklerken burayı gezme vaktiniz oluyor. Güzel resimlerde mevcut.


Çavuşesku'nun halka konuşmalarını yaptığı büyük balkonda Selfimi çekerek, Saray notlarımı sonlandırıyorum..


  Bükreş'in gezilecek yer açısından sıkıntılı olması ve sıcağında etkisi ile kendimize farklı bir gezi yeri araştırmaya başladık. 3 saatlik tren yolculuğunu göze alarak, Tarihin en vahşi hükümdarı, Kazıklı Voyvoda'nın Şatosunu görmeye gidiyoruz.Osmanlılar tarafından Kazıklı Voyvoda, kendi milleti Ulahlar tarafından Tepeş (cellat), Macalarlar tarafından ise Drakul (şeytan) olarak adlandırılan III.Vlad,aslında Osmanlı saraylarında yetişmiş, daha sonra Osmanlıya bela olmuş bir hükümdar.III.Vlad, kazığa geçirdiği insanların oluşturduğu bir dairenin ortasında saray halkı ile beraber yemek yemekten büyük zevk alırmış. Özellikle de Türkleri bu işkenceyle öldürmek onun için bir tutku haline gelmiş. Eline Türk esirler geçince, ayaklarındaki derinin yüzülmesini, açığa çıkan etin üzerine tuz dökülmesini ve ızdırabın artması için keçilere yalatılmasını emredermiş.Vlad Drakul, kan dökücülüğü sebebiyle vampir olarak efsaneleşmiş ve filmlere konu olmuştur. 
 
 Şatoda ki işkence araçlarından birisi. Her tarafı çivi dolu sandalye ve arkasında mengene var. Oturtulan kişi mengene aracı ile yavaş yavaş sıkılıyor ve çiviler kendisine batıyor.

 Düzeneği görünce basit bir tartı sanmıştım. Oysaki aslında o bir şeytan ölçer tartısı imiş. İnanışlarına göre şeytan kılığına girmiş insanlar,normal insanlardan daha hafif olurmuş. Bu tartı ile şüphelendikleri kişi ile güvendikleri aynı kilolardaki iki kişiyi tartarak, şeytanı bulmaya çalışırlarmış.
Şatodaki odaları gezerken, oradaki karyolanın ufaklığı dikkatimi çekiyor.Ufak bir araştırma ile aslında o kadar anlı şanlı ve de kanlı hükümdarların aslında ortalama 1.60 boyunda olduklarını öğreniyorum.Şatoda ki merdivenlerin darlığı ve tavanlarını alçaklığı, rahatsız edecek kadar ufak olması, zaten bunu kanıtlar düzeyde. Ama Şatonun konumu muhteşem, korunaklı ve manzaralı bir tepede.
 
 Brasov'a gitmek için gittiğimiz tren garında ki, kapalı olsa da Mehmet Efendi Cafe, bizden bir şey olarak gözümüze şirin görünüyor.
  Romanya'nın köylerinin bu kadar yeşillik olduğunu bilmezdim. Trenle giderken bazen o kadar büyük ayçiçeği ve mısır tarlaları var ki, ucu gözükmüyor. Bizim Trakya'da ki ayçiçeği tarlaları bunların yanında minyatür kalır.






   Romanya'da Transilvanya denilen bu bölgenin sakin, şirin bir şehri Brasov, Bükreş'ten trenle yaklaşık 3 saatlik mesafede ve tren ücreti 50 lev. Teleferikle Brasov yazan tepeye çıkıp,şehir manzarası seyrettik. Brasov yazısının V sinin yanında seyir balkonu var :)

  Brasov içerisinde dolaşırken küçük bir şehirdeymişiz hissi veriyor ama, tepeden bakınca pek de küçük bir şehir değilmiş. Burası aslında kayak merkezi olan, kış turizmi yeri. Türkiye'den de son yıllarda kayak için buraya çok kişinin geldiğini öğreniyoruz.
  





  Gelelim Bükreş'in en ünlü Restoranına..Akşam yemeği için buranın en ünlü Restoranı olan Caru'cu Bere de bir akşam yemek yemezsek olmaz dedik. Kapıya gittiğimizde insanlar kuyrukta bekliyordu ve aslında çoğunun rezervasyonu vardı. Biz çat kapı geldiğimizden, önce dışarıda oturtmayı teklif ettiler ama hafif ısrarımızla içeride yer ayarladılar. Aslında yemeklerde pek bi numara yok ama ortam insanı şaşırtıyor. Çok büyük ve iki katlı bir konak gibi yeri, o kadar güzel süslemişler ki,insan hayran kalıyor. Menü diye getirilen şey resmen 4 sayfalık,gazete boyutunda basılmış ve insan ne yiyeceği konusunda şaşırıp kalıyor. Sanırım 500 kişi civarında müşteri aynı anda yemek yiyordur. Arada restoranın ortasında kısa süreli müzik ve dans gösterileri de yapılıyor. 2 kişi çorbalar, et yemekleri ve biralar dahil, bizim para ile 90 tl gibi bir hesap geldi. Yani lüks ve şatafata göre abartılı bir fiyat söz konusu değil.



  Avrupa'nın bir çok yerinde olduğu gibi burada da bira sudan ucuz. Bununda etkisi varımdır bilemiyorum ama herkes sürekli bira içiyor. Sıcağında etkisi ile hayatımda içmediğim kadar bira içtim. Bir çok bira markası var ve sanırım hepsinin tadına bakmışımdır. Marketlerde 3-3.5 lev ( 2-2.5 tl )  olan biralar, cafelerde 6 ila 12 lev arası (4-8 tl ) arası değişiyor.
 

  Sıcaktan olsa gerek,burada Limonata kültürü de çok yaygın. İnsanlar Bira kadar olmasa da bol bol limonata içiyorlar.Çoğu 1 lt olarak hazırlanıyorlar ve 8-12 lev arası fiyatları var. Ben kendi içtiklerimden örnekler paylaştım.
    Romanya bize göre nispeten ucuz bir ülke ama burada en büyük sorun taksilerle yaşanıyor. Taksimetre var ama onu takan yok. Yabancı olduğunuzu anladıklarında fahiş fiyatlar isteyebiliyorlar ve pazarlık yeteneklerinize kalıyor. Brasov'dan Voyvoda'nın Şatosuna normalde otobüsle gidecektik. Otobüs terminaline gitmek için bindiğimiz taksici,ben götüreyim dedi ve 150 lev den başlayan pazarlık,100 leve kadar düştü. Son gün havaalanına dönerken sıcakta otobüsle uğraşmayalım diye bindiğimiz taksici, normalde taksimetre en fazla 40 lev yazacak yol için 200 lev istedi. Taksiden indik ve otobüs durağına yürürken başka bir taksi geldi ve 60 leve götürmeyi teklif etti ve onunla gittik. farklar bu kadar açık olabiliyor.
    Son olarak bir maceramızı da paylaşmak isterim siz siz olun yurt dışında pasaportunuza gözünüz gibi bakın. Son gün uçağımız saat 17 de ve saat 11 gibi otelden ayrılamaya hazırlanırken, kuzenim panikle pasaportum yok dedi. Allaaah, çantaları delik deşik ettik, evet yok. Bir önceki akşam son nerelerde oturduk,oralar hatırladık, telefonlarını bulduk ve resepsiyondan oralara telefon ettirip sordurduk, yok diyorlar.Artı ümidimiz bitti ve ne yapmamız lazım diye araştırdık. Poliste tutanak tutturup, Türk elçiliğe gidip, yol belgesi gibi bir şey almamız lazımmış.İnşallah uçağa yetişiriz kaygısı ile taksi çağırıp, bizi en yakın polis merkezine götürmesi için bindik. Taki tesadüf bu ya, akşam en son oturduğumuz Cafenin yakınından geçiyorken,içimden geldi, Berna taksiyi durdur, ben bekleyeyim, sen bir cafeye bakta gel dedim. Taksici söylenerek durdu, Berna bir koşu gitti ve süpriiiz, Pasaport orada imiş. Adamlar telefonda niye ise,yok demişler. Allah sevdiği kulunun eşeğini önce kaybettirir sonra buldururmuş misali oldu..
    Son olarak, Bükreş düşünenler, yaz aylarında mümkünse düşünmeyin. Ayrıca şehir,kültür gezisi için 2 tam gün yeterli olacaktır. Buradan bu kadar...