Pazartesi

26- NOVOSİBİRSK - OMSK / RUSYA

 

10 haziran günü artık Novosibirsk'deyiz.
Rusçası Новосибирск .. Bizim gibi Rusça bilmeyenler için ne ifade ediyor? hiçbir şey! .. Buralar Rusya'nın batıya en uzak bölgeleri olduğu için olsa gerek tüm tabelalar Rusça. Öyle ki Latin alfabesi ile yazılmış bir tabela görünce insanın sevinesi geliyor.
Bu şehir 1893 yılında, Novosibirsk Demiryolu Köprüsü'nün inşa edildiği, günümüz Trans-Sibirya Demiryolunun Obi Nehri geçiş noktasında kurulmuş . Başlangıçta Novonikolayevsk olarak adlandırılan şehir, hızla büyük bir ulaşım, ticaret ve sanayi merkezi haline gelmiş. 70 yıldan kısa bir sürede Novosibirsk'in nüfusu bir milyonun üzerine çıkmış . Öyle ki Guinness Rekorlar Kitabı'na girecek kadar, bugüne kadar dünyanın en hızlı büyüyen şehri unvanına sahipmiş. Bu büyümenin asıl nedeni II. Dünya Savaşı'nın patlak vermesinin ardından, Rusya'nın batısından birçok fabrikanın, Almanların yıkmasından korkularak buraya taşınması olmuş. Bugün için Moskova ve Petersburg'dan sonra Rusya'nın en büyük 3. şehri burasıymış.
Şehir bu kadar büyük olmasına rağmen turistik açıdan büyüklüğüne yakışmayan yavanlıkta. Bütün Rus şehirlerinde olan park ve bahçeler tabi ki burada da var. Farklı olarak çok büyük bir hayvanat bahçesi ve Opera binası var. Hayvanat bahçelerini prensip olarak gezmiyoruz diyebilirim. Buradaki Opera binası Rusya'nın en büyük Opera binasıymış. İnternetten baktım, bu akşam bir gösteri var görünüyor. Hadi gidelim diye bilet almaya gittik ki biletler bitmiş, full doluymuş. Rusya'nın en büyük Opera binasında gösteri ve bilet yok. İnsanların kültür sanata ilgisi hakkında fikir veriyor sanırım.








Büyük şehirlerde Karavan park etmek sorunu burada da var. Dolaştık dolaştık, bir apartmanlar sitesinin arasında, onların park yerine park ettik. Burada şansımız yağmur açısından kötü oldu. Sabahtan beri yağmur yağıyor ama yağmura rağmen çıkıp dolaştık. Novosibirsk, mimari eserler, büyüleyici müzeler ve gelişen bir sanat ortamının karışımı bir şehir ve o yüzden "Sibirya'nın Chicago'su" olarak adlandırılıyormuş. Buradaki Nevsky Katedrali'nin ihtişamı hayret edici güzellikte. Altın kubbeleri, karmaşık freskleri ve süslü süslemeleri gerçekten hayranlık uyandıran bir manzaraya sahip.






Burada gördüğümüz Rus mimarisine sahip bir Cami..

Trans Sibirya Demiryolu, Moskova'yı Uzakdoğu Rusya'ya bağlayan demiryolu ağı. Moskova'dan Vladivostok'a 9.289 km'lik uzunluğuyla dünyanın en uzun demiryoludur. Bağlantı hatlarıyla Moğolistan, Çin ve Kuzey Kore'ye de bağlanır. Bunun ana istasyonlarından birisini de burada görmüş olduk.



 





Günlerden 11 Haziran oldu ve Barabinsk diye bir yerdeyiz..
Orası neresi hiç duymadık demeyin, ben de ilk defa duydum ve burada konaklıyoruz. Novosbirsk'den Omsk 640 km olunca ortalarda mola vermek gerekiyor. Buralarda yollar çok güzel ama hız limitleri çok düşük. En fazla 90 km ve 40 ile 90 km arasında sürekli değişiyor. Üstelik neredeyse her 10 km de bir sabit kamera/ radar var. Bunca yolu o kadar radara yakalanmadan geçebilir isek bize madalya isteyeceğim ))
Burası küçük bir kasaba. Ama bir yerleşim yerinde olması gereken her şey var. Adım başı market, dükkan vs var. Rusya'da en çok ne var derseniz market, eczane ve banka şubesi derim. İnanılmaz sayıda çok fazlalar. Her köşe başında bunlardan birisi var.
Rusya'da sokak tulumbaları da ilginç. Normalde tulumbayı pompaladıkça su gelir. Burada tulumbayı basılı tuttuğun sürece su geliyor, pompalamak gerekmiyor.

Barabinsk, Novosbirsk Oblastına bağlı bir Reyon olarak geçiyor. Bu ülkede tanımlamalar böyle. Baraba dili Sibirya'da yaklaşık 8000 kişinin konuştuğu bir Türk dili imiş.Sibirca'nın bir lehçesi olarak da biliniyor. Biz hiç bu dili konuşan ile denk gelmedik. Kim bilir belki de denk geldik ama biz anlamadık.








Bugün 330 km yol yapıp Omsk şehrine geldik. Artık Türkiye ile saat farkımız 3 saate indi. Şehre gelip kilisenin önündeki otoparka yerleştik. Neymiş? demek ki kiliseler de işe yarıyormuş )).. Cahillik kötü bir şey. Siz benim gibi cahil olmayın. Nedeni azz sonra...












































Önce nehir kenarına indik, sonra da köprüye doğru yürümeye başladık. Köprüyü geçince gördük ki karşı cadde insan seli.. Haliyle biz de insanların arasında karıştık. Cahillik hikayesi burada başlıyor.  Belli ki bir kutlama var ama ne?. Orada birisine telefon çevirici program ile sordum, ne kutlanıyor diye. Adam yüzüme ne kadar cahilsin der gibi baktı ve "Rus günü" dedi.  Gerisini Google dan öğrendim. 

Rusya’da 12 Haziran 1990'da, o zamanki Rusya Federal Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti parlamentosunun, Sovyetler Birliği'nden egemenliğini ilan etmesinin anısına “Rusya Günü” bayramı kutlanıyormuş.  Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Rusya Günü'nün tüm dünyada kutlanması amacıyla düzenlenen 'Dünyada Rusya Günü' projesi için özel çaba harcıyormuş.

Yalnız bu arada son anketler, halkın yüzde 51’inin hala 12 Haziran'da “ne bayramının kutlandığını bilmediğini” ortaya koyuyormuş. Yani aslında o kadar da cahil değilmişiz .. Halk, daha çok bu bayram gününün hafta sonuyla birleşerek üç günlük resmi tatil olmasını önemsiyormuş. Hımmm, bizden farkları yokmuş!

Sonuçta böylesi bir bayram kutlamasına denk gelmek bizler için güzel sürpriz oldu. 


















Omsk şehri gezimiz devam ediyor. Bugün sokak gezilerinden sonra Dostoyevski edebiyat müzesini gezdik.
İdama mahkum edilen Dostoyevski'nin cezası son anda Sibirya sürgününe çevrilir. Sürgün yeri olan Omsk cezaevinde, şimdiki müze olan yerde yaşayan kale komutanı ona bir oda verir ve kitaplarını yazmasına fırsat tanır. Hayatının dört yılını 1850’den 1854’e kadar burada sürgünde geçirirken "Ölü Evinden Anılar“ı burada yazmış.
Dostoyevski sürgün yıllarında, hapishanedeki bir köpekle, insan ilişkileri üzerine gözleme dayalı bir deney yapar..
Köpeği takibe alır ve yanından geçerken her mahkum tarafından tekmelendiğini gözlemler...
İlginç olan, köpeğin mahkumlardan kaçmaması ve yanına bir mahkum yaklaştığında otomatik olarak eğilerek tekme pozisyonu almasıdır...
Köpeğin her yanından geçen mahkum otomatik olarak köpeği tekmeler...
Dostoyevski de, bir gün köpeğin yanına yaklaşır ve başını okşamaya başlar...
Köpek bir süre şaşkın şaşkın ona baktıktan sonra, hızla yanından uzaklaşır ve acı acı havlar...
Önüne gelen mahkumun tekmelediği köpek, o günden sonra nerede Dostoyevski’yi görse kaçar ve ona bir daha asla yaklaşmaz..."
Köpeğin tekme atanlardan kaçacağı yerde başını okşayan Dostoyevski’den kaçmasının bir psikolojik açıklaması vardır elbet!
Kötülüğü hayat şartı kabul etmiş canlıların sevgiyi, kardeşliği, paylaşmayı görünce çok büyük şaşkınlık yaşamaları ve afallamalarıdır bu...
Ruhu köleleştirilmiş bu köpek sevgiye açtır...
İnsanlar için de geçerlidir bu...
Bazen kötü davrandığınız insanlar size tapar bazense iyi davrandıklarınız sizden nefret eder...
Dostoyevski
'Ölü Evinden Anılar' kitabından alıntıdır bu .








Omsk şehrinde baktık tekne turları da var. Şehri bir de İrkuts nehrinden görelim dedik. apartman ve liman manzaralı gereksiz bir tekne turu oldu. Üstelik soğuk ve rüzgarlı bir hava vardı. yaptık mı yaptık!












Modernliği, temizliği, sanatı ve güzelliği ile tadı damağımızda kalan bir şehir oldu Omsk.. Daha gidecek çok yolumuz, görecek çok yerimiz var.. Yollar bizi bekler..


Pazar

27- İŞİM+TÜMEN+YEKATERİNBURG / RUSYA

 

İşim diye şehir isimi mi olurmuş, işim olmaz demeyin. Oluyormuş ve şimdi oradayız. Üstelik buradaki nehirin adı da İşim nehri. Nehirde yüzmeye çalışanlar bile vardı. Nehir dediğin de bildiğin bulanık su. Dedim adamlar Antalya'ya gelmesinler de ne yapsınlar.



Burası nispeten küçük bir şehir. Bizim için Tümen şehrine giderken yarı yolda dinlenme molası yeri oldu. Yarın sabah yola devam. Artık Türkiye ile saat farkımız 2 saate düştü. Daha önceki gün 3 saatti. Artık günleri 25 saat yaşıyor gibiyiz. Yolda giderken bir anda saat bir saat geriye düşünce ilginç oluyor.

Alkol sağlığa zararlıdır . Uyarısından sonra yazayım. Az önce gittiğimiz marketten bir kaç çeşit şarap aldım. Fotoğraftaki gibi şaraplardan tanesi 140 rubleye aldım. Yani 40 tl gibi. Memlekette en son sadece boş şişeyi 20 tl ye satıyorlardı. Bilmem ne kadar söğüşlendiğimizi anladınız mı?
Son olarak uzun süre yollarda olunca saçlar uzamıştı. İlk defe kendi berberliğimi yapıp saçımı kestim. Aslında çok da zor değilmiş. Nede olsa emekli adamız ve devir ekonomi devri. Fena olmamış derseniz artık berber parası da yok ))

İşim küçük ama şirin bir yer. Tiyatrosu, müzesi olan, eski yapıların güzel korunduğu, gürültü patırtı olmayan sessiz bir yer. Burada bir mağazanın otoparkında geceledikten sonra sabah Tümen şehrine doğru yola çıktık.

Yolda Park4nigh programında gördüğüm kaplıca tesislerine saptım. Bizim Ege'de, Akdeniz'de tarla sulamak için yapılan branda su havuzundan yapmışlar. İçerisinde çamur gibi su ve üzerinde her türlü böcek geziniyor. Sonuç: Rusya'nın kaplıca muhabbetini sevmedim. yola devam!








Bugün Rusya'nın bir başka büyük şehrindeyiz. Dün kaldığımız İşim şehrinden burası 300 km kadar uzaklıkta. Tümen, Rusya'yı Avrupa ve Asya olmak üzere iki bölüme ayıran şehirmiş. Şehir, Batı Sibirya'nın güneyinde, Tura Nehri'nin kıyısında, Moskova'dan 2200 km uzaklıkta yer almaktadır. Tarihçiler, şehrin adının ise Türk dilinde 10 bin kişilik askeri birliğe verilen isimden etkilendiği belirtiyorlarmış. Yerel efsanelere göre, 10 bin kişilik orduya sahip olan Tatar prensinin hükümdarlığı zamanında şehrin Tümen ismini aldığı tahmin ediliyormuş . Sibirya’nın gözde şehirlerinden olan Tümen’de 1836’da Sibirya’daki ilk buharlı vapur üretilmiş. Tümen, 19. yüzyılda ise Rusya’nın gemi üretiminde lider şehirleri arasına girmiş. Sovyetler Birliği'nin kurucusu Lenin'in naaşı II.Dünya Savaşı'nda Nazilerin ülkeye saldırması üzerine 1941'de güvenlik amacıyla Kızıl Meydan'daki mozolesinden alınarak Tümen şehrine getirilmiş. Naaş burada Devlet Tarım Akademisi'nde muhafaza edilmiş. Nazilerin püskürtülmesinin ardından Lenin'in naaşı Nisan 1945'te tekrar Moskova Kızıl Meydan'daki Lenin Mozolesi 'ne nakledilmiş. Bir karavancı için ise, burası büyük bir şehir. Dolayısı ile uygun park yeri bulmak sıkıntılı. Büyük bir Avm nin otoparkına yerleştik ve yürüyerek şehri gezmeye çalıştık. Dönüşte pazar gibi bir yere denk gelince içeri girdik. Bir ara bu pazar yerleri ve asıl Türki Cumhuriyetler ile Rusya'nın kıyaslamasını yazmak istiyorum ama birilerinin milli, dini duygularına ters gelir de gereksiz gerginlik olur mu bilemiyorum. Azeri bir satıcıdan kilosu 400 rubleye çok lezzetli kiraz aldık. Açıkçası memlekette yıllardır böyle güzel kiraz yememiştim. Bugün yol yorgunuyuz, bu kadar yeterli. Yarın da buradayız gibi.













Sokaklarında gezdik, biraz eski Rus mimarisi izledik. Şehri ikiye bölen Tura nehrinin kenarında çok güzel yürüyüş yolları, köprüler var. Özellikle akşamları çok keyifli bir yer. Çok fazla Kilise , bir kaç tane de cami gördük. Nehir kenarındaki Trinitri Katedrali çok güzel mimariye sahip ve iyi korunmuş görünüyor. Ama şehirde yüksek katlı yeni binalar çok fazla. Yeni binalar bildiğiniz beton yığınları, hiç bir özellikleri olmayınca fotoğrafları da çekilmiyor.
Rusya'da özellikle kızlar arasında çok fazla elektronik sigara bağımlısı dikkatimi çekti. Yazık yahu. Üstelik zararları açısından tütünden daha zararlı olduğu bilinmektedir. Sosyal mesajımızı da verdikten sonra gelelim şehire;
Deniz olmayan şehirler her zaman yavan gelmiştir bana. Herhalde Karadeniz'li olmamın alışkanlığı olsa gerek. Burada deniz yok ama denizi aratmayacak kadar büyük nehir var. Nehirde tekne turları, jet ski muhabbeti, hatta yüzenler bile vardı. Kuzeyde olduğumuz için güneş 21.30 gibi batıyor ama günün kararması ancak 23'e doğru oluyor. Zaten sabahın 3'ünden sonra da aydınlanmaya başlıyor.
Sonuçta deniz yok diye güneşi batırmayacak değildik. Bana da nehirden batışını fotoğraflamak düştü. Nehir boyu herkes yürüyüşte ve sokak sanatçıları gerçekten çok iyiler.. Biz de üzerimize düşeni yaptık))..Tümen'den bu kadar. Yarın sabah yola devam!
















Hikaye vardır;
Ankara başkent ilan edilmiş, şehir yeniden dizayn ediliyor. Bir akşam Atatürk'e sormuşlar "Paşam yolların genişliği ne kadar olsun?" diye. "Yollar 12 metre, kaldırımlar 6 metre olsun" demiş. Paşa alkolü fazla kaçırdı herhalde, o kadar geniş yol mu olur, sabah yine sorarız demişler. Sabah sorduklarında Paşa "gidiş geliş yollar 12'şer metre , kaldırımlar 6'şar metre olsun " demiş. İleriyi görmek böyle bir şey diye anlatılır.
Rusya'da batıya gittikçe şehirler daha da büyüyor. Bugün 17 Haziran ve geldiğimiz şehir Yekaterinburg, Rusya'nın 4. büyük şehriymiş. Şehirler büyük de olsa küçük de olsa değişmeyen şey yolların, kaldırımların genişliği. Şehirler çok eski olmasına rağmen o kadar zaman önce bu kadar geniş yapmaları, bugünlerin araba ve insan kalabalığını düşünmeleri ne büyük ileri görüşlülük. Tıpkı sevgili Atatürk'ümüz gibi. Hikayeyi o yüzden yazdım.
Yurtdışında çok gezenler bilir. En güzel binalar kiliseler, katedrallerdir ama bir süre sonra hepsi birbirine benzemeye başlar. Artık yeteer demeye başlarsın. Bendeki de o hesap. Kilise görmekten gına geldi, artık görmeyeceğim diyordum ama buradakinin tarihi çok önemli, o yüzden görmesek olmazdı.
17 Ekim 1917’de Rusya’da yaşanan sosyalist devrimin en büyük kurbanı Çar II. Nikolay ve ailesi oldu. Rusya’da 1917 yılında Bolşevik Devrimi’ni gerçekleştiren Lenin’in talimatı ile eski Rus Hanedanı Romanovlar’ın son çarı II. Nikolay ve ailesi Yekaterinburg Şehri’nde bir binanın bodrum katında kurşuna dizilerek öldürülmüştü. Çar ve ailesi komünistler tarafından Rusya’nın Ekaterinburg Şehri’nde infaz edildikten sonra Ganina Yama diye anılan bölgede yakıldı. Olaydan yıllar sonra 1970’lı yıllarda Çar ve ailesine ait kemikler bulundu ve bu kemikler uzun süren DNA testlerinin ardından Moskova’ya taşındı. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Çar II. Nikolay ve ailesine iade-i itibar yapıldı. Ekaterinburg Şehri’nde Çar II. Nikolay ve ailesinin katledildiği yere dev bir kilise yapıldı. Kilisenin etrafına Çar ve ailesinin resimleri sergileniyor. İşte bugün gezdiğimiz kilise bu kilise.
Ayin esnasında bir tane günah çıkartma seansı da çektim ama kadının günahı ne kadar çoksa, bir türlü çıkmadı ))




















 Yekaterinburg, nüfusu bir milyondan fazla bir metalürji şehri, zengin bir tarihe ve birçok unutulmaz yere sahip bir şehir. Yekaterinburg'un  iki günde, bir haftada gezilip bitirilemez. Yekaterinburg'un Rus Çarı I. Petro'nun eşi olan büyük düşes Catherine (Yekaterina) adına kurulan bu şehir çok daha uzun zaman ayırmayı kesinlikle hak ediyor. Ama bizim yolumuz uzun, vaktimiz sınırlı.. Yola düşme zamanı..