Kazakistan sınırına doğru yolculuğumuz devam ediyor. 19 Haziran günü artık Chelyabinsk'deyiz. Bugünkü durağımız Rusya'nın nüfusu bir milyonu aşan şehirler sıralamasında 7. sırada bulunuyormuş. Artık Rus şehirlerinin modernliği ve estetik olarak güzelliğini anlatmayacağım. Çünkü hepsi bir birinden güzel. Sadece fotoğraflar paylaşmam zaten anlatmış olacak.
Bu şehirle ilgili ilginç bir olay 15 Şubat 2013 tarihinde gerçekleşmiş. Şehire o gün meteor parçaları yağmış. olayda 1500 kişi yaralanırken 4 binden fazla bina hasar görmüş . Sabah saat 09:20 (Chelyabinsk saati) gerçekleşen olayda, meteor parçaları 60 bin km hızla ilerleyip, yere 45 km uzaklıkta havada patlamış. Bazıları patlamayı Rus askeri güçlerinin sağladığını iddia etse de, iddia Rusya tarafından yalanlanmış. O gün bütün dünya olayın şokunu, korkusunu yaşarken Chelyabinsk halkının sakinliği herkesi hayrete düşürmüş.
Bir başka anekdot, İkinci dünya savaşı sırasında Çelyabinsk traktör fabrikasında deli gibi tank üretildiği için adı o dönem Tankograd olarak anılmış.
Çelyabinsk'in diğer adı olan Çelebi, eğitimli demekmiş. 1.200.000 nüfuslu şehir Ural'ların büyük sanayi merkezi olarak geçiyor. Başkurt Türklerinden Tarkan Toymos Shaimov'un memleketi buralar. Bu şehirde bir nehir kenarında, Miass nehri kenarında kurulmuş.
Şehir gezimizde Ak mescite de gittik ama hiç bir özelliği yoktu. İslam dini eğitimi alan çocuklar vardı. Sonrası adı İstanbul olan restorana girdik, kendileri Özbek çıktı. Muhtemelen Rusya'daki en pis Restoran burası. Bak şimdi aklıma geldi, öyle her isteyen istediği şehrin adını kullanamamalı.. Reklamın iyisi kötüsü olmaz derler ama restoranın kötüsünün reklamı olmaz olsun!
Nehir kenarında Tacik gelin ve damat eğlencesine denk geldik. Damat ve erkek arkadaşları oynuyorlar, gelin ise her tarafı kapalı, put gibi hareketsiz duruyordu. Sıkıntı olabilir diye fotoğraf bile çekmedim de, sıkıntı Müslümanlık adı altında kadına reva görülen hayat.. da neyse!
Pazar gibi bir yerde Azeri birisine rastlayınca biraz sohbet ettik. Türk kökenli Başkurtların dilini anlayamadıklarını anlattı. Biz zaten hiç anlayamadık.
Karavancılar için bir bilgi. Türkiye'den çıkarken normal 12 kg lık tüpün yedeğini de almıştım. Sonuçta 6-7 aylık tura çıktık. Aygazın karavan tüplerinden almıştım. Bölge soğuktur, onlar soğuğa daha dayanıklı diye satılıyor. Sonuçta hiç o kadar soğuk görmedik. 3.5 ay olacak ve daha birinci tüp bile bitmedi ama bitmesi yakındır herhalde diye bugün bulduğumuz bir dolumcuda gaz doldurttum. Normalde bunlar 12 kg ve 22 lt gaz alıyorlar. Ben bitmedi daha diye 15 lt gaz koy dedim. Adam tarttı hesapladı filan 20 lt koyabilirim dedi ama ben güvenlik açısından 15 lt yeter dedim. 15 lt gaz 425 ruble, yaklaşık 125 tl tuttu. Bir başka bilgi adam önce tüpe baktı, girişi yandan vidalı model olunca olur dedi. Yani tüpün ağzı yukarı olan, dedentörü basılarak oturtulan tombul tüplerden olsaydı gaz alamayacaktım. Önemli bir ayrıntı, bilginize..
Gazımızı da aldığımıza göre artık Ufa'ya doğru gidebiliriz..
Aslında Rusya hakkında o kadar az bilgi sahibiyiz ki. Buralara gelince az biraz bilgi sahibi oldum ve elim yettiğince sizlere de paylaşmaya çalıştım. Mesela bizde çoğu zaman Rus ve Rusya denilince sanki tek bir ırktan, dinden oluşan kocaman bir ülke olarak düşünülür. Oysa ki Rusya Federasyonu sınırları içinde 160’tan fazla farklı etnik grup yaşamaktadır. 22 farklı özerk cumhuriyet bulunmaktadır. Bunlardan 8 tanesini Özerk Türk Cumhuriyetleri oluşturmaktadır.
İşte bugün o özerk Türk Cumhuriyetlerinden birisinin başkentindeyiz. Ufa şehri Başkurdistan'ın başkenti ve en büyük şehri. Başkurtlar Rusya'ya özgü bir Kıpçak Türk etnik grubudur. Rusya Federasyonu Cumhuriyeti Başkurdistan'da ve Doğu Avrupa'nın Kuzey Asya ile buluştuğu Ural Dağları'nın her iki tarafını da kapsayan daha geniş tarihi Badzgard bölgesinde yoğunlaşmışlardır. Adının benzemesinden dolayı sanıldığı gibi bir Kürt devleti değil, Rusya Federasyonu'na bağlı 4.5 milyon nüfuslu özerk bir Türk cumhuriyetidir burası.
Bugün 430 km yol yaparak buraya geldik. Sabah 8 e doğru Chelyabisk'den yola çıktık , molalar filan ama ancak akşam 6 gibi buraya gelebildik. Yoğun bir yol trafiği ve yol tamiratları bizim yorucu bir yolculuk yapmamıza neden oldu. Ama yine de gelir gelmez 13 bin adım yürüyecek kadar şehri görmeye çalıştık.
Daha fazlası yarın olur ama bugün gezdiğimiz cami ilginçti. Normalde piskoposluk makamı bulunan büyük kiliselere Katedral denir. Ama bugün gezdiğimiz caminin adı "First Cathedral Mosque of Ufa ". Cami sıradan bir cami değil, bizdeki eski medreseler gibi. Büyük bir alanda pek çok binadan oluşan bir kompleks yapı.
Geçen gün konuşurken kızım söylemişti.. Rusya'da nehir olmayan yere şehir kurmak yasak herhalde diye. Şimdiye kadar gördüğümüz bütün şehirlerin içinden bir nehir geçiyordu. Burası da öyle.
Burası Aizel ve Karaizel nehirlerinin birleştiği noktada, Ural dağlarının batısındaki Ufa platosunda yer almakta.Şehir 1574 de Korkunç İvan'ın ( ki ona aslında sadece biz Korkunç İvan diyormuşuz) emri ile bir kale dikildiğinde kurulmuş. Nüfusun çoğunluğu Ruslar olmakla beraber Başkurtlar ve tatarlar da epey varmış. Bir bal sever olarak benim için ilginç bilgi, burada üretilen bal, dünyanın en iyi balı olarak biliniyormuş.
Ufa sokaklarında kaybolduk. Tam kaybolmuş iken Baskurtistan Üniversitesinde ilginç bir kutlamaya denk geldik. Kadınlar toplanmış, masanın üzerinde süt ve bal var, fincanlar var. Dualar okuyorlar, arada halay çekiyor gibi dönüyorlar. Bugün 21 Haziran, yılın en uzun gününü kutluyorlarmış. Bol bol dualar edildi. Erkek varken Fatiha'yı erkeğin okuması lazım demeseler iyiydi ))..Yaptık ortaya karışık gerekeni..
Burada 7 kız hikayesi önemli. Onu da sesli anlatmaya çalıştım. Sonrası Mustafa Kerimov için yapılan anıtı görmeye gittik. Anıtın arkasındaki parkta gençler kay kay yarışmaları yapıyordu, bir süre onları izledikten sonra yemeğe gittik. Bu coğrafyada bize en uygun damak tadı Gürcü Restoranlarında. Burada çok şık bir Gürcü Restoranına gittik. Gürcü şarabı ve yemekleri çok güzeldi. borsh çorbası da. Şimdi bana müsaade, borsh çorbam soğumasın.. daha gidecek çok yolumuz var...
Ufa'dan yola çıkıp Örenburg Oblastına gelmemiz yaklaşık 7 saat sürdü. Yol boyu arada bir güzel göl manzaraları gördük. Artık Kazakistan'a yaklaştığımız için Cami minaresi görünen köylerin sayısı artmaya başladı. Yalnız aynı köyde hem cami hem kilise olan görmedik. Sanırım köylerde beraber yaşamıyorlar.
Kazakistan'a yaklaştığımızın bir başka işareti ise Kazakistan plakalı araçlar arttı ve beraberinde yol kenarında durup hemen yolun kenarında çişini yapan adamların sayısı da arttı. Oysa ki sık sık benzin istasyonları var. Olmadı yol kenarlarında çoğunlukla ağaçlık alanlar var. Yok illaki hemen yolun kenarında yapacaklar!
Örenburg Oblastı dedim ve bilerek dedim. Rusya'da Oblast Eyalet ve bölge anlamına gelmektedir. SSCB döneminde önemli bir yere sahip bu yerleşim birimleri özerk cumhuriyet kavramından sonra gelirdi. Sovyet meclisinde Oblastlar da temsil edilirdi. O zamandan kalma bir alışkanlık devam ediyor.
Örenburg Volga Federal bölgesinde bulunan Örenburg Oblastına bağlı bir şehir ve aynı zamanda yönetim merkezi. Biraz garip olsa da burada böyle söyleniyor. Ural nehri Asya ve Avrupa'yı ayıran bir nehir. Öyle ki buradaki Pedestran Bridge Asya ile Avrupa'yı ayıran sembolik bir köprü. Görüntüsü fotoğraf ve videolarda var.
Düzenli bir şehir. Eski Rus binaları çoğunlukta. Uzun bir trafiğe kapalı caddesi var. Şehrin stadyumunun yanında gençlik günü kutlamaları vardı. Çok eğlenceli değildi ama bir süre orada takıldık. Dünyanın her tarafında bir Türk ile karşılaşmak zaten çok sıradan bir olay olduğu gibi bir Karadenizli ile karşılaşmak da o kadar sıradan. Buradaki Rize'li hemşerim buranın merkezinde çok büyük bir Restoranın sahibiymiş. Bizi akşam yemeğine davet etti. Uzun uzun keyifli bir sohbet ettik. Yol boyunca çoktan bitmiş olan Rakı stokumuza takviye yaptı.
Bu bölgeyi gezmeye gelince öğrendim. Meğerse buralarda meşhur bir söz varmış. "Azeri'lerden malını, Rus'lardan canını, Türk'lerden karını korumalısın " diye. Valla ben sadece duyduğumu yazan aracıyım, herhangi bir tartışmanın tarafı olmam
Bakmayın burada içtiğimiz şaraplara, asıl derdimiz büyük. Bugün 23 Haziran ve bahtsız bedevi çölde kutup ayısı ile karşılaşırmış misali geldik buralara Rus ayısı ile karşılaştık. Rusya'da ortalık biraz karışık. Darbe gibi bir şeyler oluyor. Bulunduğumuz yerde herhangi bir sıkıntı yok, vatandaş normal hayatına devam ediyor. Bizim Rusya'daki ilk 30 günümüz 28 haziranda doluyor. Zaten bugün yarın Kazakistan'a gidecektik. Sonrasına olayların seyrine göre bakacağız. Biz muhtemelen artık Moskova'yı pas geçip, daha kuzeyden Petersburg yolunu takip edip fazla oyalanmadan Finlandiya'ya geçeriz. Olayların seyri farklı olur ise ya Kazakistan'da biraz kalırız, gerekirse en kestirmeden Türkiye'ye döneriz diye planlıyoruz.
Haberlere bakılırsa olaylar o kadar büyüyüp yayılmayacak gibi ama daha çok erken. Bizde olan gibi "besle kargayı oysun gözünü" sözünün Rusya versiyonunu izliyoruz. Hep birlikte bekleyip göreceğiz.
Bir Rus Atasözü der ki;
"Ruslar için bir anlaşmaya atılan imzanın değeri , imza attıkları kağıdın değerinden daha azdır. ""
Rusya'da 30 günlük izin süremiz 3 gün sonra bitiyor. Dün akşam Moskova haberleri kötüleşince 3 gün içerisinde 2000 km yol giderek Gürcistan'a ulaşmaya karar verdik. Sabah 05 de yola çıkalım dedik. Yarım saat sonra haberler gelmeye başladı, olay tersine döndü, anlaştılar filan. Haberlerden emin olunca yine karar değiştirip Kazakistan'a geçip beklemeye karar verdik. Şimdi Kazakistan yolundayız.. Orada görüşmek üzere..