" Her yer en az bir defa görülmeyi hak ediyor "

GEÇMİŞTEN NOTLAR 1

 

Fotograf benim.. Tuzla'dan

"Bir gün kalkacaksınız ve hep hayal ettiğiniz şeyleri yapmaya vakit kalmamış olacak.."

                                     Paulo Coelho


13 Aralık 2019 günü aşağıdaki yazıyı yazmışım..



son gün
last day
letzter Tag
sidste dag
laatste dag
dernier jour
ultimo dia
29 yıl önce soğuk, karlı bir kış günü Afyon’un Akkonak kasabasında başlayan doktorluk hayatımın son günü.. Arkasından izinler, evraklar filan emeklilik resmen başlayacak.
Hazırmısın, ne hissediyorsun diye soranlar çokça olmaya başladı. Neye hazır mıyım bilmiyorum ki. İzine ayrılıyor gibi hissediyorum, mesela hafta sonu kızım Noel tatiline gelecek, onu bekliyorum. Sadece izin biraz uzun sürecek modundayım.
İşi, iş yerini özleyeceğimi hiç sanmıyorum. Tabii ki iş arkadaşlarımın yeri hep ayrı olacak.. Sağ olsun bazıları moral bozmayı çok iyi becerdikleri için, son zamanlarda küçük poliklinik hikâyelerini buralarda yazmayı bırakmıştım ama ayrı yere yazdıklarım küçük bir kitap olacak kadar biriktiler. Hastaları, polikliniği özleyeceğimi hiç sanmıyorum ama o notları okudukça iyi ki emekli olmuşum diyeceğimi biliyorum..
Bu ülkede hekimlik yapmanın tüm olumsuz koşullarına rağmen, (arada karakolluk olsak, mahkemelere gitsek de) dayak yemeden, disiplin cezası almadan, kendimi, mesleğimi, meslektaşlarımı mahcup edecek, utandıracak hiçbir olayın, eylemin tarafı olmadan onurla, gururla noktayı koyuyorum.

Beni özleyin anacım, baaaaaaaay..

Şimdi geriye dönüp baktığımda hayatın bir sabun köpüğü gibi elimizden uçup gittiğini çok daha iyi görebiliyorum. Dile kolay 30 yıllık doktorluk sonrası emekli olalı 5 yıl geride kalmış ve her şey daha dün gibi..

Yıllar boyu sosyal medya platformlarında beni takip eden dostlarım çok iyi biliyorlar ki, neredeyse her gün günlük tarzında poliklinikte yaşadığım bazen acıklı ama çoğu kez komik olayları yazmaya çalışırdım. O notların çoğunu gün gelir bir gün kitap olarak toparlarım belki diye bir yerlerde biriktirmiştim. Baktım kitap olacağı yok, bu blokta derleyip toparlamaya çalışayım istedim. Kim bilir zaman geçer, torunlarım filan olur, dedemin anılarını bilelim derler belki😅


"Bir gün kalkacaksınız ve hep hayal ettiğiniz şeyleri yapmaya vakit kalmamış olacak.." sözü bütün bunlar için çok doğru bir söz. Yapmak istediklerimizi erteleye erteleye, bakıyoruz çok zaman geçmiş, unutmuşuz, enerjimiz kalmamış, güncelliği kalmamış.. ya da biz kalmamışız!




İki doktor muhabbet ediyormuş. Birisi, Sol kolundaki kemiğe vurup, o kadar zor anatomi isimleri ezberledik ama aklımda kala kala bu femurun adı kaldı demiş. Oysaki femur bacakta olan kemikti. 

İlk mecburi hizmete Afyon'un bir köyüne gitmiştim. Hasta gelip "üç gündür tısırıyorum" dediğinde ben şapşal şapsal bakmıştım, ne demek istedi acaba diye..

Televizyon yarışmasında telefonla başvurulan doktor omurilik soğanını bilememiş diye muhabbet gırla gidiyordu.

Twitterde birileri doktorlara bilgi olsun diye yukarıdaki görseli paylaşmış. Öyle ya 6 yılda omurilik soğanını bile öğrenemeyenler öğrensin diye. Gerçi iman tahtası, bıngıldak, ense kökü, ümük, döş, damar damar üstüne binebilen damarlar gibi çok basit yerleri göstermemişler ama olsun, bilgi bilgidir. Hem vatandaştan daha iyi mi bileceksiniz 

Neyse asıl konumuz şu..

Karavan ile Moğolistan'a kadar gezimi kitap olacak şekilde hazırladım. Devamında Rusya ayrı bir kitap mı olsun daha karar veremedim ama, neredeyse basıma hazır vaziyette.. Bir kitaplıktan fazla poliklinik notlarım var, bilgisayarda bekliyor. Eski arkadaşlar bilir çok fena geyik muhabbet tarzı günlük yaşanmışlıklar yazardım.

Bende enerji diplerde, millet zaten kitap ne demek düzeyinde.. O yüzden bu sayfada toparlamaya çalışalım..


**************************

Valla ben artık emekli doktorum. Bilmiyorum demekten de çekinmiyor, rahatsızlık duymuyorum .. çok sıkıştırana, tıp hızlı gelişiyor, emekli olunca takibi bıraktım diyorum. Ama bildiğim bir şeyi buradan da yazayım da, sizler de bilin..

Tıpta genel geçer bir kural vardır.. "hastalık yok, hasta vardır".

Doktora gittim, coronam pozitif çıktı, doktor şu şu ilaçları verdi ama.. amaaa.. eltimin gaynının  teyzesi, ebemin dayısının emmi oğlu.. o ilaçları içme dedi, yan etkileri varmış, içersem ebegümeci yapamazmışım! ( amma salladım ama hakikaten akla ziyan bahaneler duyuyorum )..  Hocam sen ne dersin, içeyim mi ?  diye soruluyor ya..

Önce nefesimi tutuyorum, sövmemek için içimden beşe kadar sayıyorum.  Sonra diyorum ki, sana o ilaçları veren doktor emin ol o gıdının dıdısından çok daha bilgilidir.  Senin durumuna en uygun ilaçları vermiştir. Tereddüt etmenize gerek yok!

Çok bilmişlerin ülkesinde çok enteresan bir toplum olduk.. du bakalı nereye kadar!

******************************


1…2…3… TIP

Benim için Tıp bayramı hangi gün biliyor musunuz ?

Akşama kadar onlarca  kişi ile muhatap olmuşum.. Mesai bitmiş, kapıdan çıkıyorum. Yılların alışkanlığı olmuş..Bütün günün kısa bir muhasebesi gözümün önünden geçer. Bu gün nasıl geçti diye..

Öyle kaç kişiden teşekkür almışım, kaç kişiden hayır dua almışım, kaç kişinin bir sıkıntısına çare olmuşum, kaç kişinin bir derdine derman olmuşum diye aklıma bile gelmez. Bu benim işim zaten.
Düşünürüm bugün dayak yemeden, küfür yemeden, hakaret edilmeden, tehdit edilmeden, kişiliğim, mesleğim küçümsenmeden, haksız yere canım sıkılmadan, sinirlendirilmeden günü tamamlamış mıyım?. Eğer tamamladığım bir gün ise, ki o günler çok nadir özel günlerdir, işte o gün benim için bayramdır. Gerisi hikaye!.

ve bu hikayeyi yaratanlara günün anlam ve önemine binaen, benden bayram kınası!

***********************
aloo, Bülent bey ilçe sağlıktan arıyorum

-efendim
-hakkınızda şikâyet varmış, bakanlıktan aradılar
-konu neymiş
-vatandaş az önce  gelmiş, siz poliklinik odasında birileri ile konuşurken gülüyor musunuz, hatta kahkaha atıyormuşsunuz!
… ( sessizlik, içimden geçen gülme ile karışık küfürler …)
-eee, gülmek yasak mı?
- ne bileyim hocam bakanlıktan bizi aradılar, ben de size haber veriyorum.
- tamam, teşekkür ederim

Sizlerden rica ediyorum bana kıllığınız varsa,  yok hatta çok seviyorsanız da bir bahane bulup  beni bakanlığa şikâyet edin. Şurada son haftamı çalışıyorum. Geriye dönüp baktığımda daha rahat  "iyi ki emekli olmuşum" diyebileyim.

**********

Bu Bir Eğitim Kültür Uyarı yazısıdır  da!

Acaba bugün kaç tane hasta olmuş,  kaç tane ölüm olmuş diye merakla akşamı beklemeyin da..Çin’li Konsolosun dediği gibi onlar sayı değil İnsan, İnsan  da!… Ve üzücü insan hikayeleri artmaya başladı da!.. Kendi üzücü hikayenizin  anlatılmasını istemiyorsanız  dışarı çıkmayın da, çıkarsanız da İnsanlardan uzak durun da!.. Hala işin ciddiyetini anlamayan çok kişi görüyorum da!

Bilmeyenler için yazayım, bir Trabzon’lu için “da” sadece  bir bağlaç değildir.

Hayde da!  (kızgınlık)

Ver da!  (rica)

Çok Güzel da!   (soru)

Dur da!   (uyarı )

Dur diyorum sana da!   (son uyarı)


******************************



Emekli olmama 2-3 yıl kalmıştı. İstanbul’da aile hekimlerinin örgütlenmesi için kapı kapı dolaşıp, bilgilendirme, bilinçlendirme çalışmaları yapıyorum. Bir doktor arkadaşın poliklinik kapısını çalıp, içeriye kafamı uzattım kendimi tanıtıp görüşmek istediğimi söyledim. Hasta çıksın görüşelim dedi. Hasta çıktı, ben bekliyorum ki kendisi dışarı çıkıp beni davet etsin. Bekle, bekle .. baktım olacak gibi değil.. Tekrar kapıyı çalıp içeriye girdim. Kızım yaşında yeni, bir kaç yıllık doktor..  Dedim kendi kendime, sinirlenmek yok. Madem giderayak kapı kapı dolaşıyorum, sakin olacağım!..

Yerinden bile kalkmadan, buyurun filan dedi.. Bak benim emekli olmama 2-3 yıl var, o da yılımı doldurdum da yaşımı doldurmayı bekliyorum. Ama siz daha çok gençsiniz, mesleğin ilk yıllarındasınız. Her geçen yıl işler daha kötüye gidiyor. Bir taraftan yönetimin baskısı, bir taraftan vatandaşın baskısı.. Gelecekte çok daha sıkıntı olacağı kesin.. Ne kadar örgütlü olunursa o kadar güçlü olunur, baskılara direnç o kadar kuvvetli olur.. filan, ben böyle anlatıyorum.. Anlatmam bitti, “ abi haklısınız ama ben hiç bir yere üye olmam, eylemlere katılmam ama  sizi destekliyorum“ dedi..

Ne diyeceğimi bilemedim. Biliyordum da söylemek olmazdı.  En özetle Layn  ben emekli oluyorum zaten ,  beni değil kendi geleceğini destekle demek lazımdı..

Emekli olsam da hekim arkadaşlarımın sıkıntılarını yakından takip ediyorum. Aslında her açıdan dibe doğru giden ülkemizde  onlar da paylarına düşeni alıyorlar.. Yazdığım kötü örnektekiler maalesef çoğunlukta olsa da, duyarlı, bilinçli, şahsi çıkarları kadar halk sağlığı için de kafa yoran hekim arkadaşların sayısı azımsanmayacak kadar çok.. Seslerine ses olmak gönül borcumuz.. Aile hekimleri bu çarpık sistemin en çok sıkıntı çekenleri olarak itirazlarını duyurmak için bir dizi eylemler içindeler..Duyarlı dostlar,  karınca kararınca destek olmanızı bekliyorum..


*****************



Yıl 2007

Tuzla Merkez sağlık ocağına tayinim çıktı. Aradan bir hafta geçmedi, diğer doktorlar sanırım beni bekliyorlardı, hepsi izine gittiler. Bir anda  kendimi tanımadığım yerde, tanımadığım personelle yalnız başıma çalışır durumda buldum. Şimdiki gibi bilgisayar filan yok. Her şeyi, uyduruktan, ne işe yaradığı belli olmayan poliklinik defterine de kayıt ediyoruz. Protokol numarası, tanı, yazılan ilaçları gibi.. Tabi ki yazdığımız reçete, rapor vs  yanında..

Hiç unutmam, öğleye kadar öyle böyle idare ettim. Öğle yemeği sonrası sağlık ocağına döndüm, aman Allah'ım, ana kapıdan içeri giremiyorum. Koridor ana baba günü gibi kalabalık. Bir an düşündüm, geri dönüp kaçsam mı diye.. Bu kadar millete nasıl bakacağım, manyak mıyım ben diye.. Yok olmaz, bana yakışmaz dedim. Milleti yara yara, açılın ben doktorum der gibi, poliklinik odasına girdim, Allah ne verdiyse son sürat çalışıyorum. Öyle yardımcı hemşire filan da yok, niyeyse o zamanlar öyleydi..

Uzatmayalım akşam oldu, herkesin işi görüldü.. saydık tam 265 kişi olmuş. Şaka gibi..265 kişiyi muayene etmişim, ilaç yazmışım, rapor yazmışım filan.. dediler bu bir rekor, ama ödülü yok 😊

*********************************



Artık emeklilik modunda olduğum için,  günlük poliklinik hikayeleri yazmıyorum diye vukuat olmuyor sanmayın.  Örneğin bugün..

-doktor bey, pazartesi gelmiştim. kolumdaki alerjiler verdiğiniz kremden sonra biraz azaldı ama tam geçmedi.

-düzgün kullandınız değil mi?

-kremi dün aldım, sadece akşam bir defa sürdüm

-- …..

noktaları siz doldurun artık 😀...

bana göre lay lay lom.. yani çokta tın!


***************



Kuşadası Tapu Müdürlüğünden bildiriyorum

Teyzeme daire satın almanın işlemleri için sabah 8.30 da geldik.. Evrakları verdik, saat 9 da elektrikler kesildi.. Öğleye doğru geldi.. Saat olmuş 16.40 ve biz hala işi bitirsinler diye bekliyoruz.. Bitip bitmeyeceği de meçhul!

Aklıma ister istemez bizim poliklinik işleri geldi.. İçeride hasta 10 dk kalsa dışarıdan sesler gelmeye başlar " ne bu yahu, işimiz gücümüz var. içeride ameliyat mı yapılıyor "..

Burada kuzuların sessizliği!


******************



İlk hasta “öksürünce göğsüm tayır tayır ediyor” dedi.

İkinci hasta  “üzerime  bir tirildeme geliyor “ dedi..

İçimden üçüncü hasta da “bilinmeyen bir dil” ile konuşursa sözlük yazmaya başlayacam dedim. Hastaların kendisini ifade dili sözlüğü.. Ama şimdilik kurtardım, üçüncü hasta normal Türkçe konuştu ..



***************************

-doktor bey,oğlumun depresyon ilacını yazdıracam

-oğlunuz nerede?

-bim de çalışıyor, izin alıp gelemez ki

-olmaz, kendisinin gelmesi lazım

kadın dışarı çıktı,telefon ile görüştü, 5 dk. geçmeden oğlu yanımda!

___________________

-doktor bey karımın tansiyon ilacını yazdırmaya geldim

-karınız nerede?

- Sabiha gökçende çalışıyor,gelemez ki

-olmaz, kendisi gelmesi gerekir

yarım saat geçmeden karısı yanımda..

-eşiniz Sabiha gökçende çalıştığınızı, gelemeyeceğinizi söylemişti?

-bu gün izin günüm!

_____________________

-doktor bey, karımın ilaçlarını yazdırmaya geldim

-karınız nerede?

-sıcak diye gelmek istemedi

-olmaz böyle, kendisinin gelmesi gerekir

-ama o benim karım!

-tamam karınız ama kendisinin gelmesi lazım

-niye ki,o benim karım!

-ona itirazım yok, tamam karınız ama kendisinin gelmesi lazım

-nasıl gelsin Beykoz’da o, karımın ilacı niye yazmıyorsun ki?

-sizin aile hekiminiz kim ki ( sisteme baktım Beykoz’da bir arkadaş ).. bak zaten aile hekiminiz de burası değilmiş, olmaz bu iş!

-yaa doktor bey benim karım o , ne fark eder ki?

-ayy amca daraldım ama.. tamam senin karın, ona en ufak bir itirazım ya da şüphem yok ama Beykoz’da kendi doktoruna gidecek, burada olmaz, kendisi olmadan hiç olmaz!

-ben karımın ilacını yazdıramayacak mıyım yani?

-…….

( ben de devreler yanar! )

Sabahtan bu vakte kadar ki yaşadıklarımdan 3 hasta örneği… En ufak bir senaryo ya da ilave yok. Demek ki bir tanesi bana saldırmaya kalksa, polis çağırsam şimdi belki de açığa alınmış olarak yazışıyor olacaktık..

( belki daha iyi olurdu, bunlara biraz ara vermiş olurdum.. bak bilemedim şimdi!)


****************************



Sabah hastanın muayenesini yapıp, ilaçlarını yazdım

-doktor bey emekli olacağınızı duydum, doğru mu?

-olacağım inşallah ama daha en az bir yıl var!

-yapmayın doktor bey, emekli olmayın. Biz ne yapacaz, sizin gibi doktoru nereden bulacağız!

Gülmeye başladım.. gülmem üzerine şaşırmış bir şekilde sordu;

-ne oldu doktor bey, neden güldünüz anlamadım?

-boş verin, sizinle ilgisi yok aslında, öylesine güldüm!..

Nasıl gülmeyeyim ki.. Sabah hasta listesini güncelleyince kaydını benden alıp, yakınlarda ki bir aile hekimine geçen bir aile dikkatimi çekti. 2 çocukları olan bu aile burada çalıştığım 13 yıldır bana geliyorlardı. Her geldiklerinde,  kadın bana uzun bir methiye diziyordu. Efendim benden başka hiçbir doktora güvenmiyorlarmış, çocukları benden başka doktora gitmiyorlarmış, sakın buradan başka yere gitmeyeymişim, gidersem de onlara mutlaka telefonumu ve gittiğim yeri söylemeliymişim ki mutlaka nerede olsam bana geleceklermiş…miş..miş.. Artık bu yalakalıklarından içim bayıyordu..

Sonuç.. dün randevu alıp gelmişler ama ben mahkemeye gittiğim için burada olmadığımdan, sinirlenmişler.. öyle şey olur muymuş.. ve gitmişler kayıtlarını benden aldırmışlar..

Eski arkadaşlarda tecrübe çoktur da, genç arkadaşlara tecrübe olsun istedim.. Yüce halkımızın temel değerleri arasında çıkarı olana sınırsız yağcılık da bulunur.. Gaza gelip, havalara girmeyin.


**************************



Bu fotoğrafı görmeyen kaldı mı?  Aslında kısa videosunu izlemeyen. İnsanların  can kurtarmaya çalışırken canlarını kurtarmak için verdikleri mücadeleyi hayretle izlemeyen?..

Ve bakan buyurmuş ki aslında ölen yakınlarını görmek isteyenleri yanlış anlamışlar, kendilerine zarar vereceklerini düşünmüşler.. Artık kargalar bile gülmekten yoruldu!

Aklıma geldi.. 30 yıllık hekimliğimde sadece 4-5 yıl önce bir defa bir hasta ile karakolluk olmuştum. Aklımda kalanı özetlersem; Vatandaş geldi elindeki poşeti masamın üzerine boşalttı, bir sürü ilaç kupürü, "bunların hepsini yazacaksın!" dedi.  Burası bakkal dükkanı değil, bakkaldan bile böyle emir vererek bir şey istenmez dedim "eşek gibi yazacaksın!" dedi. Al kupürlerini ve git dediğimde bir yığın hakaretler eşliğinde masamın üzerindeki çay bardağını alıp bana fırlattı. Yana eğilip hedef olmaktan kurtuldum ama bardak yerde paramparça oldu. Sonrası polis çağırmalar, karakola gidip şikayetçi olmalar. Derken aradan altı ay geçti, karakoldan aradılar. Savcı polisler aracılığı ile sormuş.. kırılan çay bardağı şahsımın mıymış, devletin miymiş?.. Baktım savcının gözünde bir çay bardağı kadar değerim yok, şikayetçi olmaktan vaz geçersem tekrar buralara gelmekten, mahkemelere gitmekten kurtulur muyum diye sordum. Kurtulursun, dosya kapanır dediler ve şikayetçi olmaktan vaz geçtim..

Emekli bir hekim olarak olayları üzüntü ile takip ediyorum. Birilerinin gözünde çay bardağı kadar değeri olmayan meslektaşlarımın canları pahasına can kurtarma çabalarını..


***************



Bu saatte yazılacak şey değil ama aklıma düştü ne yapayım..

İşimiz gereği her gün onlarca kişi ile tanışıyoruz, görüşüyoruz, şakalaşıyoruz, kavga ediyoruz.. Sonuçta hepimiz insanız.. Bazıları ile frekansımız tutuyor, bazıları ile ne kadar zorlasan da olmuyor..

İbrahim..

Aile boyu tanırım kendilerini.. Sevdiğin hastalarını say deseler, ilk sıralarda bu aile gelir. Ne zaman gelseler, ne sıkıntıları olsa güleç yüzlüler.. Güleç yüzlü inanları severim.. Yüzü gülsün canımı alsın, o derece.

İbrahim

53 yaşında.. Kronik romatizmal hastalığı var.. haftada bir gün bende.. muayene olur, ilaç yazdırır.. Ağrıları çok olsa da, yüzündeki gülümseme hiç eksik olmaz. Her geldiğinde 2-3 dakika da olsa şakalaşırız..

Eşi de, oğlu da aynı güleç yüzlü.. Bıktım artık sizden, her gün buradasınız derim, karşılıklı güleriz.. daha nasıl anlatayım..

Dün hasta listesini güncelledim..Aaaa 3 gün önce gelmiş olan İbrahim'in   benden kaydı silinmiş... Nasıl yani, yanlışlık var herhalde dedim ama içimde bir kurt..

Hemşire hanıma arasana bakayım dedim, ne olmuş?..

Kötü haber geldi.. Pıhtı atmış ve İbrahim vefat etmiş.. Eşini aramam lazım ama gücümü toplayıp arayamadım.. Ne denir ki, nasıl denir ki..

Buradan okuduklarını da sanmam ama….

Hayat işte.. pamuk ipliği.. çok ciddiye almamak lazım!



***************************


34 yıl önce filinta gibi delikanlı olarak gelmiştim buraya.
Mecburi hizmet kurasında Afyon Çay Akkonak Sağlık ocağı olarak çekince, ohh yaşasın doğu çıkmadı diye sevinmiştim. Oysa ki gelince gördüm ki doğudan tek farkı terör riski olmamasıymış.
Çok karlı ve soğuk bir Ocak ayında gelmiştim diyeceğim ama burada soğuk ayırıcı bir özellik değil. Soğuk, çok soğuk!. Öyle ki, soğuk demişki 'ben aslında Afyon'luyum ama Erzurum'da oyalanıyorum '..
Kasabaya günde bir minibüs var, onu kaçırdın mı geçmiş olsun. Ertesi güne kaldın.
İlk gelişimde ilçedeki doktor arkadaş uğraşarak bizim belde belediye başkanına ulaştı, doktorunuz geldi, gelip alın dedi. Daha cep telefonu neyin hayal dünyasında bile yok, santralden bağlandığı zamanlar. Başkan SHP li diye seviniyorum. Şöförü yok, kendisi geldi beni aldı kasabaya doğru gidiyoruz. Ben kasabayı öğrenmek için soru yağmuruna tutmuşum. Gazete geliyor mu diye sordum, hangi gazeteyi okuyorsunuz diye sordu. Cummhuriyet gazetesi dedim. O zamanlar zıpkın gibi solcuyuz, Cumhuriyet okumadığımız gün yokki..Daha dün gibi gözümün önünde.. Başkan usulca öne doğru uzandı, açık radyoyu kapattı, bakın doktor bey istediğiniz gazeteyi belediye şoförüne söylerseniz her gün getirir ama buralar küçük yer, sıkıntı olur, bence Cumhuriyet yerine Milliyet filan okusanız dedi. İçimden mıçtık demiştim.
Buralarda Afyon'un kaymağı, Konya'nın manyağı meşhurdur derlerdi. İkisi hakkında da çok hikayelerim var da şimdi o filinta gibi delikanlı olarak geldiğim yere , 34 yıl sonra g*t göbek büyümüş, bütün kıllar ağarmış durumda tekrar gelince hayat sen ne çabuk eskittin beni şarkısını söylüyorum.


***************************



dedim: artık bilgiden yana eksiğim yok;
şu dünyanın sırrına ermişim az çok.
derken aklım geldi başıma, bir de baktım;
ömrüm gelip geçmiş, hiçbir şey bildiğim yok.

************************

Kaş'ta semt pazarındayız.
Yaşı 80'e dayanmış köylü bir teyze, pazara getirdiği ürünlerini satmaya çalışıyor. Öğle vakti, acıkmış artık. Ekmek, domates, peynir gibi kolay ve hızlı yiyebileceği azığı ile karnını doyurmaya çalışıyor.
At kuyruğu saçı ile tipik entel dantel görüntülü vatandaş teyzeye nasihat vermeye başladı. Hızlı yeme, hızlı yemek sağlıksızdır diyor. Teyze boş boş bakıyor, adam devam ediyor. Hızlı yersen doyduğunu anlamazsın diyor. Teyze biraz anlamadığından biraz da farkında bile olmadığı bilgeliğinden sessizce bakınıyor . Adam doğru bildiğini sandığı boş muhabbetine devam ediyor.. Teyze sanki bir suç işlemiş gibi biraz ezik, çokça mahçup bakıyor..
Artık , aslında çoktandır akıllandığım için bu tür muhabbetlere karışmıyorum ama kendimi zor tuttum.. Arkadaş bu nasıl bir memleket böyle. Herkes her şeyin en iyisini, en doğrusunu biliyor. Karşısındakinin neler yaşadığı hakkında en ufak bir bilgisi olmadığı halde!..
Karavan dedik.. Az insan çok huzur dedik.. Ama olmayınca olmuyor işte!

***************************

ALKIŞŞŞŞŞ
Bu akşam, birazdan saat 21 de balkonlardan sağlık çalışanlarına alkış ile teşekkür edilecekmiş.
30 yıldır sağlık çalışanlarına şiddet ile ilgili pek çok yazı yazmıştım. Bu ülkenin en çok aşağılanan, itilip kakılan kesimi hiç tereddütsüz sağlık çalışanları olmuştur. 30 yıl çalışıp emeklilik kararı almış bir hekim olarak çok net olarak söylemek isterim ki, bu ülkede insanca çalışma ortamı olsa, mesleğime olması gereken asgari saygı olsa idi, her sabah işe giderken acaba bu gün hangi saçmalıkları yaşayacağım, günün sonunda acaba ne kadar moralim bozulmuş, canım sıkılmış olarak eve döneceğim diye düşünmesem emin olun bir 30 yıl daha çalışırdım..
Şimdi kuyruk sıkıştı, üfürükçüler, şarlatanlar, sülükçüler, üfleyip püfleyip her şeyi tedavi edenler, sağlık çalışanlarına en olmadık hakaretleri yapıp, olmadı kafa göz yaranlar sonra da elini kolunu sallaya sallaya gezenler… Alkışlamanıza gerek yok, tüm arkadaşlarım, meslektaşlarım işlerini her zamanki gibi özveri ile yapıyorlar.
Belki siz şimdi fark ediyorsunuz.. Gölge etmeyin yeter!

************************

Buralar ben hastaysam sen de hasta ol deyip, karantinadan kaçmalarını engellemeye çalışan Polise tükürenlerin ülkesi..
insanlar sandığımız kadar geri zekalı değil, sandığımızdan çok daha geri zekalı.. işimiz gerçekten zor. çok zor!

*******************************

Telefon hattımı nihayet lanet Telekomdan kurtarıp Turkcelle geçireceğim. Siz siz olun Telekomdan uzak durun. İstanbul’da neyse ama İstanbul dışında kesin çekmiyor. Öyle böyle değil çekmiyor.. Az önce Turkceli aradım;
-Aloo,Turkcell mi?
-Evet buyrun
- Hattımı taşıyacaktım da
- Adınız soyadınız?
-Bülent Erata
- Doktor Bülent Erata mı?
-Evet de..?
-Ben sizin hastanızım da!
İyi mi kötü mü bilemedim Geçenlerde ev ararken yaşlıca bir amcanın evine bakmaya gitmiştik. “Aaa, doktor bey beni nasıl tanımazsınız, kaç defa size muayene olmuştum” demişti.. O an direkt evi tutmaktan vazgeçmiştim.. Pendik’e geldiğimde yeni doğan, bebeklik aşılarını yaptıklarımız 30 lu yaşlarda eşek kadar oldular. Bazen birisi yanındakini dürtüp beni gösteriyor, bak şu benim çocukluk doktorumdu diye. Duymazdan, görmezden geliyorum. Onlar eşek kadar oldular da biz ne olduk bilemedim.

Demem o ki buralarda çok olduk, gitmenin vaktidir… Kendi kendime gitme bahaneleri yaratıyorum işte, boş verin siz ciddiye almayın!